Kendimizi savunacağız-2

Tüm işler yavaş yavaş adımlarla gelişir. Ama inançlı olmak bu aşamada önemli. Titiz olmak çok önemli. İhanet kol geziyor, oyunlar kol geziyor. Onu çok iyi çözmek gerekiyor. Böyle olursa halk da uyanmıştır.

Kendimizi savunacağız-2
11 Feb 2022   00:45
HABER MERKEZİ

AVRUPA PARLAMENTOSU, KONSEYİ ALDIĞI KARARLARINA SAYGILI OLMALI

Uzak duruyorlar, görmedik, duymadık kelimeleri altında bir statü, bir durum yarattılar. Mahkeme kuracaklardı, vazgeçtiler. Ben kabul etmiştim aslında. Avrupa Konseyine veya Birliğine bağlı bilmem bir şey uygulayacaklardı bizim için, onu da unuttular. Neden? Çünkü bakıyorlar ki işlerine filan gelmiyor. Şimdi de uzaklaştıralım, peki hiç gerek yok. Uzaklaşırız, uzaklaşırım, zaten siz beni zincirle de bağlasanız, ben sizde fazla kalacak değilim. Ama ciddi bir sorun vardır. Karar aldınız. Bir sürü kurumlarınızda bir şeyler yapmak istediniz. Bizim gelişimiz onun pratikleşmesi içindi. İnsan biraz aldığı karara saygılı olmalı. Avrupa Parlamentosu kendi kararlarına, Avrupa Konseyi kendi aldığı bir karara saygılı olabilmelidir. Bunun muhatabı biz değil miyiz? Sorunun bir tarafı olarak, hem de suçları olan bir tarafı olarak bizi görmüyor musunuz? Peki neden bu sessizlik, neden bu dıştalama? Eğer bazı hesaplar yoksa böyle büyük bir duyarsızlık söz konusu değilse bunları bilmek durumundayım.

Sıradan kişilerle tartışıyorlar ama bizimle tartışmaya yanaşmıyorlar. Sizlerle görüşüyorlar ama bizimle görüşmeye yanaşmıyorlar. Bunu da sizler dikkate almalısınız. Hepinize iltica veriyorlar, ama işte yanaşmıyorlar bize. Bu da çok ilginç. Yani bu sürecin yaratıcı gücüyüz diyelim ama bizi yok sayıyorlar. Fakat herkese, dağdaki çobandan tutalım, okur-yazarlığı olmayan kendini şu veya bu yolla buraya atmış herkese veriyorlar siyasi iltica. Bize ise tutuklanabilirsin, savcı bilmem karar çıkarıyor, böyle korkutma. Bunlar acayip durumlardır. Bunları acı duyasınız diye belirtmiyorum, ama herhalde öğretici olacağı için, gerçeğe saygılı olmanın bir gereği olarak belirtiyorum.

BEN KAYBETSEM BİLE BU HALK KAZANMIŞTIR

Şimdi kısaca yarın ne olacak bilemiyorum. Halkımız dostlar, bilmem tüm aydınlarımız, şunu bilsin ki çok trajik şeyler de olabilir. Çok iyi şeyler de olabilir. Ben başlarken de böyle başladım. İrademle geldim. İrademle sonumu da seçerim. Bu bir ölüm orucu da olabilir dedim. Yani buna da herhalde hakkım var. Ben öyle sindirtilecek, bilmem üzerinde siyasi tertipler oynanarak alet olunacak birisi değilim. Bunu kendileri de bilir. Böyle oldu diye de hiç kimsenin ‘vah niye böyle oldu, vah niye şunu yapamadık’ diye kendilerini üzmelerine de gerek yok. Ben kendime güç almak için değil, halka güç vermek için geldim. Gücümü vermeye devam ediyorum. Ve bundan sonraki de böyle olacaktır. Bir insandan daha fazla beklenemez. Unutmayalım yani sağlıksız bir şey olmasın, sürtüşme olmasın diye, bir havalandırma yerine çıkmıyorum yani. Bu kadar sorumlu ve disiplinli yaşamaya çalışıyorum. Ama oldu diye de kıyamet koparmamak gerekiyor veya en azından kendi gelişmeniz için, değerlendirmeniz gerekir.

Şunu her zamankinden daha fazla kuvvetle söyleyebilirim ki ben kaybetsem bile bu halk kazanmıştır. Bu kesin böyledir. Kazanmanın imkan ve olanaklarını layıkıyla değerlendirirseniz, geri gitmek şurada kalsın, duruş şuraya getiriliyor, sen kaybedeceksin bu halkın kazanması şu anda senin yok olmana bağlıdır, ben bunu da kabul ediyorum. Ben öyle mevki, rütbe, filan da istemiyorum. Zaten kişi olarak da kendime de öyle resmi sıfatlar yakıştırmak da layık da görmüyorum ama vereceklerse ben buna da hazırım. Bunu da söylemiştim. Tutuklamaysa tutuklama, bir yerde, ama ölmekse de ölmek gerekir yeterki halk kazansın. Bunları da biraz anlayışla karşılamak gerekiyor. Cesur olmak gerekiyor, kısaca onurlu olmak gerekiyor. Bu halk da buna inanıyor ve bu kahraman şehitlerin sanırım bunu açıkça göstermeleri benim için gerçekten büyük bir değerdir. Herhalde onlara dayanarak da biz de bir yiğitliğin sahibi olabileceğiz.

Benim Avrupa’da umut ya da umutsuzluk diye bir durumum yok. Avrupalılar kendi hesaplarını bu dönemde özellikle yapmasını çok iyi bilenlerdir. Rasyoneldirler, akıllıdırlar ve vicdanlarıyla çıkarlarını çok iyi birleştirmişlerdir. Benim gibi bir maceracıyı sanıyorum kendileri için uygun bulmazlar. Durum bu. Romantizm çağında yaşamıyoruz. Kaldı ki Avrupa gırtlağına kadar çıkar ve onun planıyla hareket eden bir gerçekliktir. Bunu biliyordum daha önce de. Kürtler biraz para ediyor, Türklere karşı. Onu eksik olmasınlar iyi kullandılar. Basit, size başka bir şey söyleyeyim. Demin İsviçre’den bahsettim. 500 milyonluk bir GAP yatırımı aldı. İsveç aldı, Norveç aldı. Almanya’da gırtlağına kadar aldı. İngiltere aldı. Şimdi Fransa aldı, İtalya yeniden alacak. Bunlarda öyle.

Şimdi Kürtlerin sesini, Kürtlerin kanını eminim ki Kürtlere bir şey vermeden veya en ucuzundan bir dilencilik kabilinden bir şeyle kapatacaklar. Hesap bu kadar basit. Şimdi neden beni kabul etmiyorlar? Sanırım bunu bilmeniz o kadar zor bir denklem değil. Şudur, yani ağır geliyorum. Çünkü beni biraz kabul edecek olan, ekonomik çıkarında vaz geçmek zorunda. En azından TC ile ilgili olanından. Bunun için kabul etmiyorlar. Yoksa benim bir numaralı siyasi olduğum açıktır. Bir numaralı hukuk açısından muhatap alınmam gerektiği açıktır. Ama burada çıkar diyor ki kabul edersen 100 milyon dolar gider. Onun için benim Avrupa’da umut etmem imkansız. Avrupa’nın mantık yapısında bu olamaz.

HER ÜLKE ŞİMDİ KENDİ KÜRT’ÜNÜ YARATIYOR

Her ülke şimdi kendi Kürt’ünü yaratıyor. Neden? Türkiye’den bol bol bunun karşılığını alıyor. İşte İsviçre çok demokratik geçinen, değil mi, yani bu kadar açık. Rusya’da da böyledir. Yani diğer irili ufaklı ülkeler de böyle. Şimdi Kürtler üzerine kurulan pazar bu. Maalesef TC bu konuda uzman. 15 yıllık tecrübesi var. Herkesi de susturmasını biliyor. Şimdi dediğim gibi benim paham ağır. Yani ekonomik çıkar mantığıyla benim hiçbir yerde durmamam gerekiyor. Hikaye bu kadar basit. Çıkarlarına çünkü ben gelmiyorum. Onun için sürüneceğim demiyorum ama kritik ilginç bir yürüyüşü devam ettireceğim. Ve ben bundan de öyle itirazcı, bilmem şikayetçi değilim. Kendi yolumu kendim seçtim, sonunu da kendim getireceğim. Bu böyledir yani ve bundan da alınmamak gerekir. Onların çıkar hesabına kendimi yatırmayacağım, burası çok önemli. Onların küçük çıkar hesabına kadar kendimi küçültmeyeceğim. Sen bizim için yararlısın noktasına getirmeyeceğim. Ben Kürdistan için yararlıyım diyeceğim, bu halk için yararlıyım ve bundan vazgeçmeyeceğim. Meselenin özü bu. Ne yapayım? Yani vaz mı geçeyim?

BEN ÇIKAR HESAPLARINI BÜYÜK BOZDUM

Barzaniler işte gitti, sonuna kadar uyuştular. Sonuna kadar imhamız üzerine hesap da yaptılar, plan da yaptılar. Para geliyor işte. Çıkar onlara para vermektir, ama bizim için de dünyayı dar etmektir. Bunların hepsinin hesabı kitabı belli. Kürt kişiliği bunları biraz anlamak zorunda. Ağlayacağına, sızlayacağına anlama gücünü göstersin. Kendi ülkesi için yapabileceği bir şey varsa yapsın. Benden de fazla bir şey talep etmemeli. Benim için ağlayıp sızlamamalı. Çünkü ben bu çıkar hesaplarını bozdum. Çok büyük bozdum. Bozmak zorundaydım, çünkü başka türlü Kürdistan kendini ifade edemez, bu Kürt halkına kimse sahip çıkamaz. Sıkışınca Kürtler ne yapabilir diye yardım istersiniz. Apo bilmem şöyle hareket ediyor, böyle hareket ediyor. İyi siz istediğiniz kadar normal hareket edin. Normal mantıkla ama füzenizi de yerleştiremiyorsunuz. Bu uğursuzluğa da iliklerinize kadar yaşamak durumundasınız.

Bu akıllı Yunanlılar, başbakanından bilmem neresine kadar bunu böyle hesaplamalı. Ama o benim küçüklüğümü göstermez. Benim çok zorlandığımı göstermez. Ben halkım için havada da yüzerim. Bu hiç önemli değil. Mezarda da yaşarım. Mühim olan benim burada maceracı olup olmamak değil de, bir halk için en büyük özveriyi göstermiş olmamdır. Bu benim için yeterlidir. Bana göre onur buradadır. Başkalarının bana takacağı onur payesi, hiç mi hiç önemli değil.

Ben tüm gücümü kullanarak bu önümüzdeki son birkaç ayı, barış serüveni biçiminde geçireceğim. Aslında barış bir serüven olmamalıydı. Doğal bir yaşam süreci olmalıydı. Ama tam benim için bir serüven ve bu serüven için zaten bu duruma kendimizi düşürdük. Biraz daha ısrarlı olacağım, hayatıma da mal olsa. Bu eyleme inandım aslında. Öyle sandıkları gibi taktik filan da değildir. Ve kaldı ki ben buraya gelmeden önce inanmıştım. Benden kendileri ateşkes sürecini istemişlerdi. Bunlar sözüm ona kendilerini taktisyen mi sanıyor, kendilerini çok usta mı sanıyorlar, ama benim barış için öne sürdüğüm talepler, onların öne sürdüğü taleplerdi. Ben fazla bir şey söylemedim orada. Ama gerçekten dedim ki barış önemli, kaldırılmalı demiştim. Utanmadan cenaze edebiyatı yapacaklar, şehit anaları diye o Anadolu insanlarına bize karşı çiğ çiğ yeme kampanyalarını düzenleteceklerse bu yiğitlik değil. Bu Atatürkçülük de değil.

SADDAM’A KARŞI PATLATILAN FÜZELER ASLINDA BENİM BAŞIMA PATLATILACAKMIŞ

Ben bunu söylemek istedim bunlara. Bu nedir yani? Hem anaları böyle kan revan içinde bırakacaksın, hem barışa hiç gelmeyeceksiniz. Ben bu konuda barışta ısrarlı olmanın önemli olduğuna inandım. Ve öyle biliyordum yani ortada bir puştluk olduğunu. Mesela Ekim ayının ikinci haftası, bekler, tam barış çağrına yanıt vereceğiz. Şimdi son mektupta öyledir. Son gönderdikleri mesaj öyledir. Düşünmedim değil. 1 Ekim’den itibaren Demirel’in komutasıyla başlatılan bilmem şiarın ne olduğunun sonucunun ne olduğunu kestiremeyecek kadar aptal da değilim. Yine an be an tırmandırılan krizin ne anlama geldiğini de bilmeyecek kadar saf değilim. Ama ikinci hafta dedikleri, Ekim ayının ikinci haftası Cumhuriyet’in bilmem 75. yılı güya kar-kış bu Saddam’a karşı patlatılan füzeler aslında benim başıma patlatılacakmış. Bu da önemli. Bunu burada açıklamayı önemli buluyorum. Şimdi hazırlıkları buna göre yaptılar. Türkiye-İsrail ittifakının özüdür ve ABD’nin de akıl hocalığında. Bilmiyorum bu Clinton filan lehinde miydi, aleyhinde miydi, işte bu yaratılan skandala, acil macil durumlar hep bununla bağlantılı. Yine bu Sudan, bilmem Afganistan’ın bombalanması bunun ön habercisi.

Şimdi o kriz sıradan bir kriz değildi. Ortadoğu’nun tüm şeyini bana yönelik başlatacakları eylemle denetime alacaklardı. Şimdi bunu bildiğim için ben barış dedim yani. Bölgeye dayattıkları savaşa karşı, ben de fırladım Avrupa’ya, Rusya’ya dedim ki barış önemli orada. Şimdi bu önemlidir. Kimse bunu bir türlü anlamak istemiyor ama gerçek budur. Tarih bunu böyle yazacaktır. Ben bu konuda gerçekten büyük bir barış hareketi yaptım. Yalnız Kürtler için değil. Bütün Ortadoğu için çok büyük bir barış hareketi içerisine giriştim. Ve benim şu anda yaşadığım zorluk bundan ileri geliyor. Çok anormal zorluğun esası bu krizin büyüklüğünden kaynaklanıyor.

9 Ekim’de MED TV kanalı karartıldı, ki o gün ben de havadaydım. Uçaktaydım ama karartıldı. Bu tek başına bu karartılma sahnesi bile, bu işin ne kadar planlı olduğunu gösterir. Benim bütün dünyaya interpol aranmam 9 Ekim tarihini taşır. Bir günde bütün dünyaya bunu göndermeleri, dünya gericiliğinin nasıl bize karşı çalıştırıldığını gösteriyor. Bu durumu anlamak için bu belgeler bence yeterlidir. Bir Primakov’un bile içine girdiği tutum, bir Simitis’in içine girdiği tutum işin ne kadar tek merkezli yürütüldüğünü göstermek için yeterlidir. Sayın D’Alema belki demokratlığın gereği bir-iki adım atmak istemiştir ama kısa süre sonra, bence biraz zorlanarak susturularak, ne duruma getirilmek istendiği bellidir. Diğer şeyleri saymama hiç gerek yok.

BUNLAR KARANLIKTA SAVAŞIYOR

Şimdi bu dayatılan en az bir dünya savaşı kadar geliştirilmek istenen bir terör sürecinin durdurulması konusunda benim bu takındığım tavırla ilgilidir. Bu zaten birçok gazetecinin de dikkatini çekmiştir. Neden böyle büyük yankılara yol açtı, bilmem böyle bir barış bombası gibi yağıyorsun diyorlar. Ardındaki terörle ilgili bir olaydır bu. Şimdi bunlar karanlıkta savaşıyor. Planları gizlidir ve ısrarla sürdürmek istiyorlar. Buna karşı tabii sanıyorum bizim bu barış şeyi uygun bir adımdır. En azından Avrupa’ya göstermemiz bence gereklidir. Israrla göstermek gerekli. Şimdi Avrupa gerçekten duymak istemiyor. Gerçekten siyasi iradesine saygılı yaklaşmak istemiyor. Kalsam belki barış için bir katkı olurdu. Ben bunun için Avrupa’da kalmak istiyordum. Ve bunu bazı dostlar istiyor, ben istemiyorum. Ama gösterdikleri tutumda gerçekten barışla alakalı değil. Şimdi yine de ısrarlı olacağım, bundan sonra barış konusunda. Anlamlıdır sanırım bu barış eğilimi. Aslında herkes de biraz bunun somut anlamını bilerek çaba harcama şeyi var. Ama Türkiye’de görüldüğü gibi şovenizm tırmandırıldı. Yani adeta yamyamlık, yamyamlık felsefesi hayata geçirildi. Bunun nedeni bu savaşa karar verenlerin duyduğu korkudur. Anormal Türkiye’de şovenizmin körüklenmesi var. Bunun nedeni Türkiye’nin içine soktukları cehennemin yarattığı korkudur. Bazıları karanlıkta iş yapmayı sever. Türkiye’de malum bu savaş çetesi, rant çetesi çok açık yapıyor bu işleri. Ve başka yapacakları bir işleri de yok. Türkiye halkının bunu çok iyi bilmesi gereği var ortada.

BARIŞ İÇİN BEN ELİMDEN GELENİ YAPTIM

Bilemem yani umarım benimle fazla uğraşmazlar. Benim üzerimde oynamaya cesaret etmezler. Bu konuda kendi payıma bir uyarıda bulunmayı önemli buluyorum. Benim üzerime yanlış hesaplarla gelinmemesi konusunda tüm Avrupa güçlerini ve Amerika’yı uyarıyorum. Ben zorla gelmedim buraya. Direk bir biçimde az çok buranın demokratik hukuk sistemine göre geldim ve öyle gitmek isterim. İşinize geliyorsa görüşürsünüz, işinize gelmiyorsa sağlıklı güvenlikli bir biçimde kendi yolumu bulurum. Barış için ben elimden geleni yaptım. Şimdi tek taraflı ateşkes yaptık. Halen devam ediyor. Gerekirse silah bırakılması asgari, Türk generallerinin de kabul ettiği bir biçimde. Bunun özenle vurguluyorum. Amerika bunu duymalı, Avrupa bunu duymalı. Türk generallerinin bana yolladığı belgeler var. Onlarda yayınlanır. İnkar edemezler şahit vardır. O temelde biz bu taleplerle biz ateşkes sürecine girdik.

Türkiye halkı da bunu bilmeli. Türk aydını da bunu bilmeli. İkide bir, terörist başıdır, bölücü başıdır değil. Şarlatanlık yaratacaklarına, Apo’yu onu alıp getireceğiz, çiğ çiğ yiyeceğiz diyeceklerine, generallerinize sorun, ‘Siz barış için ne düşündünüz? Siz gerçekten araya dolaylı olarak da bir mesaj yolladınız mı yollamadınız mı?’ Kirli, karanlıkta savaşacaklarına biraz içinde bulundukları durumu doğru ortaya koysalar, daha iyi olur derim. Bu da olmazsa ısrarla imha, ısrarla katliam, şimdi Avrupa bunu bilmeli. Bir kedi bile olsa tırnaklarıyla kendini savunur. 4 bin-5 bin köy tarihten kalkacak, onbinlerce faili meçhul cinayet daha yerde kalacak, bunlar terör değildir, işte her gün insan vuruyor, bunlar terör değildir. Aç, sefil, hiçbir sağlık şeyi olmayan bu insanlara uyguladığınız terör değildir, benim ki terörist. En büyük benim deyip, kendi kendinizi avunduracaksınız. Şimdi bu doğru değildir. En büyük terörizm bana uyguladıklarınızdır. Bunu böyle bilmek gerekiyor ve oyunu da ya kesmek gerekir, ya da karşılığını kabul edersiniz, ama buna terörizm diyemezsiniz. Yaptıklarınıza bakın, generaller de, şu anda Türkiye’yi yönetenlerde yaptıklarına baksınlar. Bu terörist iddiasından vazgeçsinler, yakışmıyor. Biraz insanlıkla ilgileri kalmışsa kimin terörist olduğu, kimin elinin terörizm uyguladığını lütfen ortaya koymaları gerekir.

İHANET KOL GEZİYOR, OYUNLAR KOL GEZİYOR

Biz buna karşı kendimizi savunacağız. Tüm işler yavaş yavaş adımlarla gelişir. Ama inançlı olmak bu aşamada önemli. Titiz olmak çok önemli. İhanet kol geziyor, oyunlar kol geziyor. Onu çok iyi çözmek gerekiyor. Böyle olursa halk da uyanmıştır. Şimdi bu noktada hep şunu söylüyorum. Ben kendimi hiçbir zaman problem kaynağı yapmam. Ben sıfırdan Kürt çözümü için bir şeyler geliştirdiğime inanan bir insanım. Bu süreci de herkesten daha iyi kavrayıp bana söylenmeden, kendimi sorun olmaktan çıkartmayı bilen bir insanım. Hatta dediğim gibi bu hem tehlikeli bir biçime de dönüşebilir. Bu bayların veya bu güçlerin, bunu da düşünmelerine gerek yok. Bu Amerika’nın çok hızlı çalışan ajanlarına rahat olsunlar derim. Avrupa’nın o çok akıllı istihbarat merkezlerine de söyleyeceğim, rahat olsunlar. Sizin bütün işlerinizi özgürce rahatça yürütebilirsiniz. Kürt’e ufak bir şey veriyorsam, benim yaptıklarım bir katkıdır, hediyedir. Yine fırsat tanıyın, beni öyle korkulu, böyle bir kişi olarak da hiç görmenize gerek yok. Anlamsız, anlamsız üzerime gelmeyin.

Kürt halkına da bu vesileyle şunu söyleyebilirim. Ben kaybetsem bile, siz kesin kazanmışsınız, ama bu kazanmayı realize etmek için, kurumlaştırmak için, biraz akıllı olmanız, biraz doğru çalışmayı bilmeniz gerekiyor. Onun sözcüsü olmak isteyenlerde biraz bunun özverisini gösterme zekasını, onun irade gücün göstermeliler. Çünkü ulus işleri başka türlü yürümez. Alışagelmiş, sömürgecilikten kapmış bir ağızla, bilmem kırk defa diz çökmüş kişiliklerle reformist anlamda bile olsa, ulusal haklar elde edilmez. Biraz sağlam kişilik ister. Reformcu da olabilir, yürek ister, olumluluk ister.          

Önder Abdullah Öcalan’ın Uluslararası Komplo Değerlendirmesi (25.12.1998)