Siyasi bezirganlık dönemi kapanıyor - Rauf KARAKOÇAN

Siyasi bezirganlık dönemi kapanıyor - Rauf KARAKOÇAN
11 Oct 2021   00:16

Rauf KARAKOÇAN

Büyük umutlar yaratarak iktidara gelen AKP’nin arkasına aldığı rüzgâr tersten esmeye başlamış ve miadını doldurmuştur. Erdoğan liderliğinde Ortadoğu’ya rol model yapılmak istenen ılımlı siyasi İslam, elde ettiği iktidar olanaklarıyla kendisini tüketmiştir. Bütün icraat alanlarında geldikleri nokta benzerdir. Sokakta yükselen her seste, her serzenişte AKP iktidarının çökmekte olduğunu görmek ve duymak mümkündür.

Son dönemde tartışılan pandora belgeleriyle ortaya çıkan hukuksuz para transferlerinde siyasi iktidara yakın yandaş holdingler milyarlarca doları vergi cennetlerine kaçırmış. Kamu bankalarının verdiği kredilerin akıbeti beli değil. İktidarın açtığı milyarlarca dolarlık ihalelerde büyük vurgunlar vuran Rönesans, Cengiz, Çalık, Limak, Demirören gibi holdingler ve daha niceleri yükünü çoktan tutmuş guruplardır. Çiftçiden takır takır vergi alınırken bu holdinglerin vergileri yapılandırılıyor ve hatta muaf tutuluyor. Yandaş holdinglerin vergiden kaçmak için servetlerini yurt dışına kaçırmaları serbest bırakılırken geri dönüşüm işçileri ise tutuklanıyor.  

Ülkedeki enflasyon %19-20 bandından bir türlü aşağı düşmezken demokrasi endeksi ha bire düşmektedir. Ekonomik kriz giderek daha fazla derinleşiyor. Dar gelirlilerin hanesine her gün yenileri ekleniyor. Kamuoyuna açıklanan istatistiklere göre 50 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Barınamıyoruz diyen öğrenciler, soğan patates fiyatları yükselince tüccarlar ve son olarak da kebapçılar ‘terörist’ listesine ekleniyor. Boğaziçi üniversitesi öğrencileri ve öğretim üyelerine de aynı yafta yapıştırılıyor. Aklı melekelerini yitirmişçesine önlerine gelen herkesi ‘terörist’ ilan etmektedirler. Bu gidişle muhalif kesimlerden ‘terör’ damgası vurulmayan kimse kalmamış olacak. Hiçbir konuda ve hiçbir muhalif sese tahammül edemez hale gelmişler.

Siyasi iktidar ciddi bir kimlik bunalımı yaşamaktadır. Siyaset kurumunu bezirganlık yapmanın vesilesi haline getirdiler. Ahalinin aklıyla alay edercesine din kisvesi altında ideolojik kimlik oluşturmak istediler. Dini değerleri kendileri için kazanç sağlamak, muhalifler için kamçı sallamak için kullandılar. Mütedeyyin insanları kandırmak için cami, muhalifleri cezalandırmak için cezaevi yaptılar. Bunun için cami ve cezaevi inşaatlarına hız verdiler, hatta ‘adım mesafede cami yapma’ vaatlerinde bulundular. Rant uğruna ülke kaynaklarını tüketmek için dincilik yaptılar. İslami kimlikle örtünerek devlet yönetmenin ötesinde işlere bulaşarak dünya çapında uyuşturucu sevkiyatını yönetir oldular.

‘Ülkenin bekası’ haline getirdikleri politikalarla amaç ülke çıkarı değil, çıkar devşirmek olduğu bugün daha iyi anlaşılmaktadır. İç siyasette de dış siyasette de ülkeyi bataklığa sürüklediler. Ülkedeki kötü gidişatı Cumhur ittifakı dışındaki bütün muhalefet partileri de dillendirmeye başladılar. Siyasi iktidara halk desteği (anketlere yansıdığı kadarıyla) azalmakta ve oyları kar gibi erimektedir. İktidar cephesi için yolun sonu görünürken bir devrin siyasi bezirganlık dönemi de kapanmış oluyor.

AKP-MHP bloğunun karşısında en etkili muhalefet gücü hiç kuşkusuz Kürtlerdir. Bu iktidardan ve kötü yönetimden kurtulmak için de Kürtlere ihtiyaç vardır. Kürtlerin Türkiye siyasetine, Parlamenter sisteme ve demokrasiye etkisi, katkısı belirleyici düzeyde olduğu bilinmektedir. Kürtlere dayanmayan hiçbir siyasi arayışın AKP-MHP tarafından batağa sürüklenen Türkiye’yi düzlüğe çıkarması mümkün değildir. 6 siyasi partinin bir araya gelerek iktidara karşı blok oluşturmaları da Kürtler olmadan başarı sağlamaları da mümkün görünmemektedir. Daha işin başındayken siyasi hatalara düşmemek gerekir. Kürt özgürlük hareketinin ve dolayısıyla Kürtlerin etkin muhalefet yaptıklarını görmezden gelemezler. Kürtler olmadan Türkiye’nin hiçbir sorununu çözemeyeceklerini bilmeleri gerekir. Aksi taktirde AKP iktidarının değirmenine su taşımaktan kurtulamazlar.

Siyasi bezirganlık dönemini sona erdiren sadece AKP’nin kötü yönetim tarzı değil, aynı zamanda Kürtlerin yürütmekte olduğu etkin direniş mücadelesidir. Kürt özgürlük hareketinin mücadelesi olmasaydı halkın bu kötü iktidardan kurtulması mümkün olmayacaktı. Otokrat bir yönetimin, tek adam rejiminin yarattığı korku iklimine karşı açıktan direnen ve savaşan tek güç Kürt özgürlük hareketidir. Demokrasinin tek garantisi de bu güçtür. Sorun sadece bir diktatörden kurtulmak değil, sonrasında uygulanacak çözüm politikalarıdır.   

Türkiye önemli bir yol ayrımındadır. Bu süreci başarıyla yürütmek için Kürt sorununun açığa kavuşturulması, açıkça tartışılması ve çözümün belirginleşmesi gerekir. ‘Çözüm adresi meclistir, muhatabı HDP’dir’ söylemi önemli olmakla birlikte yeterli bir tanım değildir. Erdoğan sonrası düşünülen ve konuşulan bir konu olmaktan çıkarılmalıdır. Erdoğan öncesi ihtiyaç duyulan Kürtleri Erdoğan sonrasına bırakmamak gerekir. Kürt sorununu, Kürtleri aldatarak, atlatarak çözmeye yeltenmek ortaya çıkan fırsatları tepmek anlamına gelecektir…

Türkiye’nin öncelikli sorunu olan Kürt sorunu öncelikli ele alınması gerekir. Bu bir hatırlatmadır, Kürtlerin bir uyarısı olarak anlaşılması gerekir. Kazanmaya yakın olan muhalefetin, ki bu fırsatı heba etmek istemiyorsa, Kürtlerin uyarısına kulak vermesi gerektiğini bir kez daha hatırlatmış olalım.

ANHA