Türkiye’nin Suriye çıkmazı Erdoğan’ı zorluyor – RAUF KARAKOÇAN

Türkiye’nin Suriye çıkmazı Erdoğan’ı zorluyor – RAUF KARAKOÇAN
2 Jul 2024   05:06

Suriye iç savaşının Kürt ve Arap haklarına faturası oldukça kabarıktır. Türkiye, Suriye’de savaşın tarafı olarak çok kan dökülmesine yol açtı. İnsanlığa karşı savaş suçları işledi ve halen de işliyor. Radikal İslami terör örgütlerine siyasi yatırım yaptı. Onları Suruç ve Ankara Gar katliamı gibi yurt içinde; Libya ve Karabağ gibi yurt dışı alanlarında operasyonlarda kullanarak siyasi nüfuz alanları yarattı. Suriye’de ise işgal ettiği alanları Türkiye’nin uzantısı haline getirdi. İdlib’i de   radikal İslami çete örgütlerine karargâh yaptı. Savaştan beslendiği kadar beslendi.  Gelinen nokta artık sürdürülemez ve içinden çıkılmazdır.

Kürtlere karşı bütün coğrafyalarda düşmanlık yapan Türkiye, kendi bölgesinde tam bir terör devleti haline geldi. Hiçbir hukuk tanımayan haydutça politikalara imza attı. Suriye’de ‘kazı kazan’ mantığı iflas etti. Geride devasa sorunlar bıraktı. Çözümsüzlüğü derinleştiren taraf oldu. Şimdi de kendince ‘çözüm’ arıyor. Suriye’deki savaş ihalesine girerken işe ‘Katil Esad’ ile başladı, şimdi de ‘Aile dostu Esad’a geri dönüşe geldi.  Çıkmazdan kurtulmak için ‘Devlet işlerinde küslük olmazmış, gerekirse eskisi gibi ailece görüşebilirmiş’ noktasına geldi. Yani özcesi, yerde yalanacak çok tükürük var anlaşılan. 

Erdoğan, 31 Mart yerel seçimlerinde yaşadığı yenilginin ardından köprüleri yaktığı muhalefetle yıllar sonra bir araya gelerek ‘yumuşamaya’ ihtiyaç olduğunu söyledi. Hatta ‘normalleşme’ denilen kavramın etrafından dönüp dolandılar fakat beklenen normalleşme adımı Türkiye içinden değil de Suriye’den geldi gibi görünüyor. Suriye Devlet Başkanlığı Ofisinden yapılan açıklama ‘Egemenlik haklarına saygı’ türünden bir ifadeyle ön şart dile getirerek görüşmelere açık olduklarını beyan ettiler. 

Erdoğan’ ‘katil’ Esad’a yenilir yutulur tarafı olmayan bunca küfürden sonra karşılıklı yumuşama veya normalleşme sinyalinin verilmesi kayda değer bir gelişme olarak görülebilir. Her iki tarafın da ihtiyaç duyduğu bir noktaya gelmiş olmasından kaynaklanan zorunlu bir durum hasıl olmuştur. Türkiye, savaşla ve işgalle varmak istediği noktanın kendisi için hiç de hayırlı bir nokta olmadığını anlamış olmasından kaynaklı zorunlu bir uzlaşmaya kapı aralamıştır. İki ülkenin karşılıklı basına yansıyan söz konusu beyanları sadece bir niyet beyanından ibarettir. Masada duran ve hayli kabarık Suriye dosyası açıldığında tarafları bekleyen sorun alanlarını çözmek için tükürük yalamaya devam edecekler. Erdoğan’ın siyaset tarzına alışık olanlar bu türden U dönüşleri ‘pragmatist lider’ edebiyatıyla süsleseler de adına ‘ahlaktan yoksun, omurgasız politika’ demek daha gerçekçi olacaktır. 

Suriye ve Türkiye yakınlaşmasının, Kuzey-Batı Suriye Özerk Yönetimine ve dolaysıyla Rojava’ya getirisi veya götürüsü ne olur? Sorusu da önem kazanmaktadır. Rusya’nın diplomatik öncülük yaptığı iki ülkeden yetkililerin buluşturulması, kalıcı bir barışa yol açmasının önünde duran zorlu barikatların aşılması zaman alacaktır. Kürtlerin, mevcut içinde bulunduğu de fakto durumu, elde ettikleri statünün geleceği her iki devlet açısından da hazmedilmiş değildir. Her ne kadar Suriyeli yetkililerden ‘QSD ile savaşmak istemedikleri’ yönünde bir açıklama gelse de Türkiye’nin Suriye’ye, Kürtlere düşmanlık dayatması devam edecektir. 

Rojava’daki belediye seçimlerini yaptırmayacaklarını söyleyen Erdoğan, benzer bir yaklaşımı Suriye’den de beklediklerini ima etti. Özerk yönetimin tasfiyesi için bütün kozlarını masaya sürecektir. Çünkü AKP iktidarının en temel politikaları Kürt düşmanlığı üzerine şekillenmiştir. Cumhur ittifakının temel prensibi de Kürt düşmanlığıdır. Bundan çark etmesi AKP iktidarının yıkımına mal olacaktır. Bundan kurtuluş olamaz. Sınır tanımaz haydutça saldırıların temelinde iktidarı kaybetmenin korkusu vardır. Son kertede Kürt katliamına başvurmayı göze alabilecek kadar pervasız oldukları bilinmelidir. Hakan Fidan’ın 3. Dünya savaşı çıkışı, ‘buna hazırlıklı olduklarını’ (halkı silahlandırma da dahildir bu hazırlığa) derken düşman bellediği Kürtlerin tasfiyesi de amaçlanmaktadır. Üçüncü dünya savaşına hazırlanan Türkiye, sorun yumağı haline gelen Suriye konusunu bir şekilde hal etmek ve kendisine ayak bağı oluşturan bu meseleden kurtulmak istiyor ama nasıl? sorusuna henüz bir cevap bulmuş değildir. 

Erdoğan’ın kolay kabulleneceği konular olmasa da Suriye politikalarında taviz vermesi kaçınılmazdır. ‘Katil’ dediğiyle eskiden olduğu gibi ailece görüşmesi can-ciğer kuzu sarması olması için işgal ettiği alanlardan vazgeçmesi, İdlib’i hal etmesi, mültecilerden kurtulması gerekir. Suriye ile barış demek Erdoğan’ın zehir içmesi demektir. Bu noktaya gelmeleri bile ‘zararın neresinden dönerse kardır’ aşamasına geldikleri anlamına gelmektedir. Suriye’deki savaş cephesini bir şekilde hal etsin ki 3. Dünya savaşına motive olsun. Ne de olsa savaş AKP iktidarının gıdası olmuştur. Her cephedeki savaşa müdahil olma gibi bir arzusu vardır.

Kürtler, bölgesel sorunlardan çıkış için, ister devletli isterse devletsiz çözüm formülüne sahiptir. Kürtlerin kurduğu bu diyalektik işleyişi anlamak gerekir. Anlamayanların yanılmaları kaçınılmazdır.  AKP ye seçim yenilgisi yaşatanda, Suriye’de tavize zorlanması da dış dünyadan değerli yalnızlığa sürüklenmesi de Kürt diyalektiğinin sonucudur. AKP iktidarı, Kürt sorununu bir araç olarak kullandı bunun bedelini ağır ödeme sürecine girmiştir. Türkiye’nin iç sorunları artık AKP iktidarını taşıyamaz durumdadır. Hakeza Suriye meselesinde çark etmek zorunda kaldığı gibi Dış sorunları da Kürtlere endekslenmiştir. 

AKP şefinin her akşam manda yoğurduna Medine hurmasını doğrayarak mideye indirmesi belki ömrünü biraz uzatır ama siyasi ömrünü uzatacak formüller artık tükenmiştir. 

ANHA