​​​​​​​Siyasi iflas denklemi: İstanbul tiyatrosu-Leyla MÛSA

​​​​​​​Siyasi iflas denklemi: İstanbul tiyatrosu-Leyla MÛSA
19 Nov 2022   00:55

İşgalci Türk devleti, halkların katliamı üzerine inşa edilmiş, onlara karşı her türlü soykırımı gerçekleştirmiştir ve bu suçları işlemeye devam etmekte. Türk devleti, varlığını ve iktidarda kalmasının, bölgenin asıl insanları ve tarihlerinin yok edilmesi ile gerçeklerin çarpıtılmasına bağlı olduğuna inanıyor.

Ancak Türk hükümetleri içinde geçtikleri her tarihsel süreçte, özellikle iktidarları çökme tehdidi altındayken, muhalefete yönelik kullandıkları dili değiştiriyor ve daha ılımlı yaklaşıyorlar. Burada eskiye dönmek ve faaliyetlerini gerçekleştirme amacıyla zaman kazanmak için yumuşak bir dil, özür dileyen bir dil, diyalog masasına oturmayı ve müzakere dilini kullanır. Bütün bunlar halkların soykırımına dayalı politikalarını hayata geçirmeyi amaçlayan taktiksel adımlardır.

Burada Türk devletinin modern tarih bağlamında yarattığı yalanlara dikkat çekeceğiz.

Türk devleti, Kürt halkı ve PKK’ye karşı yürüttüğü savaşta zor duruma düşerken, Kürt halkı ve PKK Türk hükümetini zayıflatıp diyaloga zorladığı için Turgut Özal 1993’te Sayın Öcalan ile oturum Türkiye’deki Kürt sorununu barışçıl yollarla çözmeye çalıştı. O dönemde Irak’ın eski cumhurbaşkanı ve YNK Başkanı Celal Talabani de iki taraf arasındaki diyalogların çözüm ve iyi sonuçlara ulaşması için arabulucu olmak istedi.

Özal ile Sayın Öcalan arasında bir telefon görüşmesinin yapılacağı gün, Özal’ın ölümü şüpheli bir şekilde kamuoyuna duyuruldu. Aynı zamanda Sayın Öcalan barış sürecini başlatmak için ateşkes ilan etti, ama Türk istihbaratı, parti içindeki bir ajan aracılığıyla, izinden dönen Türk askerlerine yönelik Bingöl ilinde pusu kurdu, bunun sonucunda 33 asker öldü.

Bir sonraki olay ise, Erdoğan’ın Sayın Öcalan’ın 2013 Newroz’unda ilan ettiği inisiyatif doğrultusunda Kürt sorununu çözmek için Sayın Öcalan ile diyalog sürecine girmesiydi. Diyalog 2015 yılına kadar devam etti. Ancak AKP hükümeti, özellikle Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) milletvekili seçimlerinde kazandığı büyük zaferin ardından, iktidarına yönelik ciddi bir tehdit olduğunu hissettiği için diyalog sürecini ve çalışmalarını sonlandırdı. Türk hükümeti ilk kez seçim sonuçlarına itiraz etti ve seçimlerin tekrar yapılmasını talep etti. Bu seçimlerle eş zamanlı olarak DAİŞ, Irak ve Suriye’de geniş alanları işgal etti. Böylelikle Türkiye, Sayın Öcalan ile barış sürecini bozmak, Kürt sorununu ortadan kaldırmak,  aynı zamanda kriz durumunda bırakmak ve ayrıca Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim projesini ortadan kaldırmak için DAİŞ’i bir kurtarıcı olarak gördü.

Bu kapsamda Türk istihbaratı Ankara’da 100’den fazla kişinin yaşamını yitirdiği, yüzlerce kişinin de yaralandığı bir patlama gerçekleştirdi. İkinci patlama Suruç’ta (Pirsus) meydana geldi ve bu saldırı sonucunda ise 32 kişi yaşamını yitirdi, 100 kişi ise yaralandı.

Bununla birlikte Türkiye yeni bir müdahale ve işgal sürecini başlatmıştı. 2016 yılında destekledikleri İslamcı terör örgütleri kullanarak DAİŞ'e karşı savaşma bahanesiyle doğrudan Ezaz, Cerablus ve Bab bölgelerini işgal ettiler. Ancak gerçekte, QSD’nin Minbic şehrini kurtarmasının önünü kesmek için atılan bir adımdı.

Türk devleti, Özerk Yönetim bölgelerine yönelik yeni bir askeri operasyona yeşil ışık yakmaya ikna etmesi için birçok diyalog ağı kurarak, uluslararası toplum üzerinde büyük bir baskı oluşturdu, ancak tüm çabaları başarısızlıkla sonuçlandı.

Türk devleti, Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine yönelik askeri harekât girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca yeni bir politika açıkladı. Bu politika çerçevesinde Rusya aracılığı ile Şam hükümeti ile ilişkilerini geliştirmek istedi. Bunun ilk sonucu; Cebhet El Nusra, bir yandan Şam otoritesine meşruiyet kazandırmak, diğer yandan önümüzdeki süreçte netleşebilecek başka amaçlarla Suriyeli mültecilerin Suriye’ye zorla geri gönderilmesi için Efrîn ve Bab bölgelerine yerleştirildi. Ama bilinen ve kesin olan, çok yönlü bir milli proje olan özyönetim projesine karşı güçlerini birleştirmek ve güçlendirmektir.

Kuzey Suriye’deki hızlı dramatik gelişmeler ile uluslararası tepkilerin yanı sıra İstanbul’daki terörist patlamanın ardından pek çok soru ortaya çıktı. Patlamanın işaretleri nelerdir, arkasındaki sebepler nelerdir ve bundan kimler yaralanıyor?

Patlama, Erdoğan'ın G20 toplantısına katılmasından bir gün önce meydana geldi. Erdoğan orada Biden ve diğer devlet başkanlarıyla bir araya geldi. Erdoğan, özellikle Suriye krizinde en etkili olan Rusya ve ABD başta olmak üzere uluslararası toplumu ikna edemedikten sonra, her zaman olduğu gibi uluslararası alanda bu olayları kullanarak gündemini dayatmak istiyor ama yapamadı. Ancak eli boş, güçlü bir sebeple toplantıya gitmek istedi.

Ayrıca Türk devleti seçimlere yaklaşıyor. AKP'nin oy alma konusunda zayıf olduğuna dair birçok işaret var. Dahası da, Kürtleri halk nezdinde ağırlığını artırmakla itham ediyor ve HDP’nin çalışmalarını her ne pahasına olursa olsun durdurmaya çalıştığı için seçimlere katılmaması için taciz ediyor. Erdoğan'ın iktidar ortağı MHP'nin başkanı, “teröristleri” veya HDP'li milletvekillerini TBMM'den ihraç edeceklerini açıkladı.

AKP'nin iktidardaki varlığına yönelik gerçek tehditler ve iç durumu çözmek için olağanüstü hal ilanıyla, gelecekte bu tür olayların AKP'nin politikalarına hizmet etmesi çok uzak değil.

İstanbul'daki patlamayla bağlantılı olarak Suriyeli bir kadına yöneltilen suçlamalar, Suriye halkının Suriye'ye olan nefretini ve öfkesini artırıyor. Öte yandan, Türk devletini Suriyeli mültecileri Suriye'ye geri göndermeye ve işgal altındaki topraklara yerleştirmeye zorlamak için bir bahane veriyor. Bunun sonucunda demografik değişim projesiyle bölgenin asıl sakinlerine yönelik etnik soykırımı tamamlayacak ve özellikle asıl sakinlerini diğer bölgelerdeki göçmenlerle değiştirdiği için Suriye halkı arasında kalıcı bir düşmanlık durumu yaratacaktır. Türk devleti Suriye'ye müdahalesini sürekli kılmak ve bundan sonra da kullanmak için Suriye halkının bileşenleri arasında çatışmalı bir durum yaratıyor.

Türkiye'nin aldatma politikası kullandığı biliniyor, politikalarını uygulamak için zaman kazanmak istiyor. Şam hükümetiyle işbirliği içinde, terörist Cebhet El-Nusra’ya işgal altındaki bölgeleri teslim etti ve kendisine bağlı çete grupları birleştirdi. Bu çete grupları aracığıyla yeni bölgeleri işgal etmek için örgütlenmiş güçlü bir birleşik cephe oluşturarak bu planın bir kısmını gerçekleştirdi.

Bununla, Şam hükümetinin reddettiği yeni bir askeri operasyon ilan eden Türk devleti, Şam hükümeti ile yapılan anlaşma ve diyalogları baltalıyor ve verdiği sözleri ihlal ediyor. Bunun üzerine Şam Dışişleri Bakanı Faysal, Cezayir'in Şam'daki büyükelçiliğinde düzenlediği toplantıda Şam'ın ülkedeki gerilimi derinleştirecek yeni bir askeri operasyonu reddettiğini duyurdu.

Bu, Türk devleti ile Finlandiya ve İsveç hükümetleri arasında NATO üyeliklerine ilişkin diyalogların devam etmesiyle aynı zamanda gerçekleşti.

Bu, Türk devleti ile Finlandiya ve İsveç hükümetleri arasında NATO üyeliğine ilişkin diyalog ve müzakerelerin yeniden başladığı ve onları Özerk Yönetim'e karşı mücadele taleplerine yanıt vermeye ve ondan desteğini çekmeye zorladığı bir zamanda oldu.

AKP hükümeti, bu basit oyunlar ile birçok amacına ulaşmaya çalıştı. Ancak yönetmenlik ve senaryoda başarılı olamadı. Sonuç olarak, uluslararası toplum ve Türkiye halkı nezdindeki imajını daha da kararttı. Bu, genel olarak Suriyelilere ve muhalefete AKP ile ilişkilerini gözden geçirme fırsatı verdi.

Sömürgeci zihniyetiyle halkı ezen kendi milli şahsiyetlerini kandıran Ankara'nın kirli oyunlarına bulaşmamak ve ders almak için bazı gerçekleri tarihsel bağlamda paylaştık.

Türkiye, bölgesel ve uluslararası ilişkilerde siyasi bir iflas ve derin bir iç gerilimin içindedir ve bu iflas durumunda başka bir gülünç dram yaratmak çok uzak değildir.

(df)

ANHA