Newroz Ehmed: Gücümüzü halkımızdan alıyoruz
Reportaj Summay
Yedi yıllık mücadelelerinde insanlık, özgürlük ve adalet için her türlü teröre karşı savaştıklarını dile getiren Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanlık Üyesi Newroz Ehmed, güvendikleri tek güç olan halka dayanarak, işgal altındaki bölgeleri Türk devletinden kurtarıncaya kadar mücadeleyi sürdüreceklerini kaydetti.
Kuzey ve Doğu Suriye halklarının savunma gücü olarak 15 Ekim 2015 tarihinde kurulan Demokratik Suriye Güçleri (QSD), mücadele dolu 7 yılını geride bıraktı. Başta DAIŞ olmak üzere bir çok çete grubuna karşı mücadele veren ve alanları özgürleştiren, halkları bir araya getiren QSD güçleri aynı zamanda işgalci Türk devletinin saldırılarına karşı da direnişini sürdürüyor. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) Genel Komutanlık Üyesi Newroz Ehmed, 7 yıllık mücadele, direniş ve hedeflerine ilişkin ajansımızın sorularını yanıtladı.
*QSD’nin kuruluş amacı nedir?
DAIŞ çetelerinin Kobanê ve Şengal’e yönelik saldırılarının ardından güçlerimizin gösterdiği direniş, bu bölgelerden yaşanan şiddetli savaşlar tüm dünyada yankı uyandırdı. YPG ve YPJ öncülüğünde yürütülen direniş ve mücadele saflarına halkın yoğun katılımı oldu. Direniş mücadelesinde bölge halkı arasında öz savunma öne çıktı.
Birçok bölgenin kurtarılmasıyla birlikte güçlerimizin saflarına katılım da arttı. Aynı zamanda halkların kardeşliği ve ortak yaşamın bir modeli olan Özerk Yönetim'in kurulması ve demokratik ulus anlayışının gelişmesiyle birlikte, herkesi bir araya getirecek bir çatı inşa edilmesi gerektiğini gördük.
Kobanê kentinin kurtarılmasından sonra diğer bölgeleri DAIŞ çetelerinden kurtarmak ve oradaki halkı özgürleştirmek için bir planımız vardı. O bölgelerdeki insanlar onları kurtarmamız için bize çağrıda bulunuyorlardı. DAIŞ'in zulmünden kaçanların birçoğu bölgelerimize geldi ve bölgelerinin kurtuluşu için eğitilmek istedi.
Bu temelde, tüm askeri yapı ve bileşenleri içeren Demokratik Suriye Güçleri’nin kurulması ya da belirli bir forma ulaşmak için askeri gruplarla kapsamlı görüşmeler yapıldı. Aslında bu güçlerin oluşumuna YPG ve YPJ öncülük ediyor, özellikle YPJ bunda büyük rol oynadı.
QSD’nin kurulduğunun açıklanmasıyla birlikte diğer gruplarda QSD’ye katıldı. Ardından DAIŞ’in aşırılık yanlısı fikirlerini yayma merkezi haline getirdiği ve bölgelerimize saldırmasıyla birlikte Hol’u özgürleştirme hamlesi başlatıldı. Daha sonra DAIŞ’in kontrolündeki tüm bölgeler kurtarıldı.
*QSD’nin elde ettiği kazanımlar nelerdir?
Hol, Tişrîn Barajı, Şedadê, Êlin ve Cudi, Kizwan Dağları'ndaki köyler, Siluk, Minbic, Tebqa ve Reqa gibi birçok alanı özgürleştirmek için adımlar attık. Özgürleştirmenin son adımı Dêrazor’daydı. Bu adımlar, QSD çatısı altındaki tüm güçlerin katılımıyla gerçekleştirildi. Buradan, bu gücün kurulmasının önemi görüldü, binlerce kilometrelik Kuzey ve Doğu Suriye toprakları kurtarıldı ve DAIŞ çetelerinin askeri varlığına son verildi.
Askeri güçlerimiz Suriye'deki Özgür Ordu (Ceyş El Hur), Cebhet El Nusra ve El Kaide bağlantılı gruplar gibi Suriye'deki diğer gruplardan savaşın yöntemi ve yerel halka yaklaşımları açısından farklılık gösteriyordu. Güçlerimizin Kürt güçleri olduğunu ve DAIŞ çetelerinden kurtarıldıktan sonra bölgeyi Suriye’den koparacağını iddia ettiler. Bugün bölgelerimizde ortak bir yaşam modelimiz var ve bölgemizdeki bu durumu herkesin görme imkanı vardır. Attığımız bu adımlar önemli ve etkisi büyüktür.
On binlerce farklı oluşumu (Suriye Askeri Meclisi, Senadid Güçleri, Ceyş El Siwar, Liwa Şemal Demokrati, Cebhet El Ekrad, Bab Askeri Meclisi, Cizre Tugayları, Dêrazor Askeri Meclisi ve Minbic Ordusu) içeren bir askeri gücün kurulması bölgenin korunması için bağımsız bir güç haline gelmesini sağladı. Güçlerimiz büyük fedakarlıklarda bulunmuş ve askeri açıdan bölgenin işlerini yönetmiştir. Dolayısıyla farklı bileşenlerin etnik, dil ve mezhepsel farklılıklardan ve kişisel çıkarlardan uzak bir şekilde bir araya gelmesi bölge halkının birliğini sağlamıştır. Aynı zamanda Özerk Yönetim’in gücünü ve demokratik ulus kavramının yaygınlaşmasını sağladı.
*QSD, demokratik ulus temeli üzerine kuruldu ve halkların kardeşliğine inanan tüm devrimci güçleri kucakladı. Bu Suriye’nin dokusunu ne düzeyde korudu?
Bölgede halkların kardeşliği kavramı, parmaklardan koparılmayacak tırnak gibi olmuştur. Bugün hepimiz güçlerimize güveniyoruz ve çözümün gücünü onda görüyoruz diyebiliriz. Bu, güçlerimizin ahlakı, bölge halkına yaklaşımı ve savaş kurallarının uygulanması sayesindedir.
Bütün bunlar, günümüze ulaşana kadar büyük zorluklarla karşılaşan bu gücün öncülüğü sayesinde elde edilmiştir. Güçlerimizin eksikleri olduğunu da biliyoruz ve her zaman bunları aşmanın yollarını arıyoruz. Hassas aşamalar ve farklı güçlerle yapılan savaşlara rağmen bütün bunların üstesinden gelmeyi başardık. Bu büyük rol güçlerimize aitti. Söylendiği gibi elde edilen kazanımlar dış destek ya da Uluslararası Koalisyonunun müdahalesiyle elde edilmedi. Bu güçlerin DAIŞ’a karşı savaşta bize yardımcı olduğunu inkar etmiyoruz.
Güçlerimiz hala var, savaşıyor ve direniyor. Hiç kimse bize destek vermiyor. Dış güçlere dayanmıyoruz, gücümüzü halkımızdan alıyoruz, çünkü sırtımızı dayadığımız güç gerçek güçtür. Bir güç halkından gücünü alıyorsa, tüm hassas süreçlerin üstesinden gelebilir ve zafere ulaşır.
*DAIŞ’ı yenmek için QSD ve Uluslararası Koalisyon ittifak kurdu. Siz bu ittifakı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Uluslararası Koalisyonun DAIŞ savaşına katılımı önemliydi. Güçlerimiz başlangıçta bölge halkının imkanlarına göre kuruldu ve örgütlenme oluşumu resmi değildi. Güçlerimizin halkı korumu güçleri olduğunu söyleyebiliriz. Buna rağmen terörle mücadelede Uluslararası Koalisyon güçleriyle işbirliği yaptı, gelişmiş ve farklı silahlarla resmi güçlerle anlaşmaya vardı. Bu süreçlerin zahmetli olduğunu inkar etmiyoruz, ancak kısa bir sürede tüm engelleri aştık ve birlikte DAIŞ çetelerine karşı savaştık.
Uluslararası Koalisyon güçlerinin desteği olduğu doğrudur ve bizim ilk deneyimimiz olmasına rağmen güçlerimizin rolü çok önemliydi. Çünkü bölgenin coğrafyasını ve halkını tanıyordu. Koalisyonla işbirliği ve uzmanlık transferi teröre karşı savaşta önemli bir rol oynadı.
*DAIŞ’e karşı mücadeleniz devam ediyor. Bazı bölgelerde DAIŞ çetelerinin yoğun bir hareketi var. Sizce bu hareketlerin aktörleri neler ve nereden destek alıyorlar?
DAIŞ’e karşı mücadelemiz devam ediyor. Coğrafya açısından sona erdirilmiş olsa da tehlikesi devam etmektedir. Halifeliğini bir kez daha ilan edebilirse, bölge açısından ciddi bir tehlike doğurur. DAIŞ’in bölge halkı üzerindeki etkisi hala devam ediyor. DAIŞ, bölgenin istikrarsızlığından ve ekonomik ve siyasi durumundan yararlanırken, diğer yandan İslami bir ideolojiye sahip ve tehditlerle bölge halkına baskı yapıyor. Hilafet devleti kurmak isteyenlerin ve destekçilerinin olduğunu inkar etmiyoruz. Bu nedenle DAIŞ tehdidi halen varlığını sürdürmekte ve farklı bölgeleri kontrol etmeye çalışmaktadır. DAIŞ bunu geçtiğimiz günlerde dünya kamuoyuna da duyurdu.
Bu sizinle paylaştığımız bir bilgi değil, bu bir gerçek. DAIŞ, tutsaklarını serbest bırakmaya, silahlandırmaya ve tüm dünyaya dağıtmaya ve aynı zamanda "Eşbel Xilafet" çocuklarını savaş konusunda eğitmeye çalışıyor. Önümüzde duran en önemli tehlike budur. DAIŞ’in tamamen yok edilmesi için Uluslararası Koalisyon ile işbirliğimiz devam etmelidir, aksi takdirde geçtiğimiz yıllarda elde ettiğimiz tüm zaferler boşa gidecektir. Çünkü DAIŞ çetesi kendini yenileyen ve değişen bir örgüttür. Bunu doğrulayan şey, tek bir kişiye bağlı kalmamasıdır. Birkaç gün içinde öldürülen ele başının yerine yenisini seçti. DAIŞ bir fikirdir, kişilere bağlı değildir.
*Binlerce DAIŞ çetesi cezaevlerinizde bulunuyor. Ayrıca binlerce DAIŞ’li aile kamplarında bulunuyor. Ancak Uluslararası Koalisyon ve uluslararası toplum bu konuya duyarlı değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Elimizde çok sayıda DAIŞ çetesi var. Onlar ve aileleri için bir çözüm bulmayı düşünmeliyiz. DAIŞ’in zarar verdiği insanlara ne olacak, DAIŞ’in tahrip ettiği bölgelere ne olacak, yıkılan yerlerin inşası ve bölge halkının geleceği için çözümler neler olacak. Elbette bu uluslararası toplumun ve tüm dünyanın sorumluluğundadır. Sizin tahmin ettiğiniz gibi DAIŞ’ın sonu gelmedi ve buralardaki işi de bitmedi. Böyle olmaz. Irak'taki durumu, Şam hükümetinin kontrolündeki bölgeleri ve Türkiye'nin işgal ettiği bölgeleri görüyoruz. Bu sorun çözülmelidir.
*Acaba bu konuda herhangi bir ilerleme var mı? Sorunun çözümsüz kalmasının etkilerini uluslararası Koalisyon ile tartıştınız mı?
Eğer dünya DAIŞ sorununu çözmek istiyorsa, tüm zorluklarına rağmen bu dosyayı çözebileceği inancındayız. Ancak dünya bu dosyanın tehlike düzeyini bilmelidir. Bazıları şimdiye kadar DAİŞ çetelerinin tehlikesine inanmıyor. Bazıları da, DAIŞ’ın başkalarının elinde kendi çıkarlarına göre kullandığı bir kart olarak görüyor. Bunun nedeni; Bu sorunun gerçekliğini araştırmıyorlar ve ona göre hareket etmiyorlar. Diğeri de DAIŞ sorunun çözmenin birbirinden ayrılmayan birçok sorunla bağlantılı olmasıdır. Bu sorun sadece Suriye’de değil, tüm dünyada siyasi olarak ve savaştan uzak olarak çözülmelidir. Uluslararası toplum bu sorunu ve tüm dünya sorununu çözmek için düşündüğü siyasi model nedir? Ayrıca bölgede yıkılmış bir ekonomik durum var. Dünyadaki ekonomik krizin çıkmasıyla birlikte bölgedeki etkisi arttı. Bütün bunlar, halk ve gençler arasında belirsiz gelecek görüşünün yayılmasına yol açıyor. Bu sebeple, bu sorunu çözmek kolay değildir ancak çözülebilir.
Özerk Yönetim ve güçlerimizin projesi, bugün tüm dünyada yayılabilir. Ancak bazıları kabul etmiyor. Ayrıca halkların kardeşliği ilkesi ve bölge halkının kendi kaderini belirleme kararlığı var. Biz bunu görüyoruz. İşgalci Türk devletinin saldırıları ve bize yönelik tehditleri devam ediyor. Çünkü bizim görüşümüzü kabul etmiyor ve her zaman kendisine tehdit olarak gördüğü projemizi “ulusal güvenliğini” bahane ederek yok etmek istiyor. Aslında biz onlara saldırmadık ama onlar bize saldırdı. Sadece Türk devleti değil, bölgedeki siyasi boşluktan ve gerginlikten faydalanan başka partiler de var, bu yüzden çözüm istemiyorlar.
İşgalci Türk devleti Kuzey ve Doğu Suriye’yi tehdit ediyor ve saldırıyor. Uçakların bölge liderlerine ve halkına saldırması için hava sahasını açan Uluslararası Koalisyonun ortaklarısınız. Koalisyonla ilişkinizin gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyor musunuz?
İşgalci Türk devletinin saldırıları, bölgeyi asıl sakinlerinden arındırma ve işgali kolaylaştırma ve göçmen sayısını artırma, Avrupa devletlerine karşı bir baskı aracı olarak kullanma girişimidir. Öte yandan, halkımızda korku ve panik yaratmak için Özerk Yönetim liderlerini ve kuvvetlerimizin komutanlarını hedef almaktadır.
DAIŞ çetelerine karşı başarı elde ettiğimizde işgal saldırıları başlıyor. Bunu Kobanê'de ve diğer bölgelerde ve Dêrazor’daki son adımımızda gördük. İşgalci Türk devletinin Efrîn'e nasıl saldırdığını gördük. DAIŞ çeteleri zayıflayınca işgalci Türk devleti müdahale ederek tüm dünyanın gözü önünde topraklarımıza saldırılarını artırıyor.
İşgalci Türk devletinin bize yönelik saldırıları DAIŞ'ı diriltme girişimidir. DAIŞ bu saldırılarla yeniden aktif olabilmek için güçlerimizin saldırıya uğramasından faydalanıyor. Sina Cezaevi’ne yaptığı saldırılar bunun kanıtıdır. Ayrıca Hol Kampı’ndaki olaylar ve gizli hücrelerin güçlerimize yönelik saldırıları ve Serêkaniyê, Girê Spî gibi işgal altındaki bölgelerden silah sevki de bunun kanıtıdır.
Bölgelerimize yönelik saldırıların çoğu DAIŞ çeteleri adına gerçekleştiriliyor. Ama bu saldırıların arkasında Türkiye'nin işgal ettiği bölgelerdeki çeteler var. Çünkü DAİŞ çeteleri o bölgelerde tam anlamıyla faaliyet gösteriyor. Bu durum güçlerimizi etkiliyor, çünkü Türkiye'nin saldırı alanının genişlemesi ve saldırılarının artması DAIŞ'ı yeniden canlandırmayı hedefliyor.
*Bölge yeni bir saldırı aşamasına girdi, artık sivillerde hedef alınıyor. Kuzey ve Doğu Suriye halkı devrimci halk savaş kapsamında kendisini nasıl savunabilir?
Halkımız uzun bir direniş tarihine sahiptir ve herkes tarafından biliniyor. Öz savunma sürecinde ilerlememiz için halkımız, işgali yenmek, saldırıları boşa çıkarmak ve işgalcilerin amaçlarına ulaşmaması için kendi Özerk Yönetimi, kurumları ve QSD etrafından toplanarak birlik çemberi oluşturmalıdır. Bölgenin etrafında tehlike olduğunu bildiğimiz için kendimizi korumalıyız ve her imkanı kullanarak mevcut sürece göre öz savunmayı gerçekleştirmeliyiz.
Bugün halkımız göç ve kaçışın hiçbir faydası olmadığını çok iyi biliyor ve kendilerini savaş sürecine göre hazırlamak onların görevidir. Çünkü bizim direniş deneyimlerimiz var. Bunu Şêxmeqsûd, Kobanê ve Efrîn direnişlerinde gördük. Bu yüzden mevcut sürece göre hareket etmeliyiz.
Halkımız en büyük bir güç olmak için askeri güçlerinin etrafında bir çember oluşturmalıdır, o zaman düşman bizi kolay kolay yenemez. Saldırıları sadece uluslararası güçlere değil, halkımızın ve askeri güçlerimizin gücüne de bağlıdır. Konuşmamız uluslararası olacaktır. Eğer o aşamaya gelirsek herkes yanımızda olacak çünkü hakkımız var. Topraklar işgal ediliyor, toprağı savunmak için silaha sarılan çocuklarımız, yaşlılarımız, gençlerimiz katlediliyor.
Farklı bölgeleri kontrol etmek gibi bir niyetimiz yok. Amacımız topraklarımızı ve insanlarımızı korumaktır. Halkımız her türlü tehdide karşı askeri güçlerini desteklemelidir. İşgalci Türk devleti Efrîn, Serêkaniyê ve Girê Spî'yi işgal etti.
*Kurtarma planlarınız var mı?
Bölge halkının korunması, özgür yaşam, toplumun örgütlenmesi ve korunması güçlerimizin birincil sorumluluklarıdır. Bu nedenle işgal altındaki bölgelerin kurtarılması en önemli hedefimizdir. Bu amaçla mücadeleyi güçlendiriyoruz.
Yerinden edilmiş halkımız evlerinden uzakta yaşamakta, onlara karşı insanlık dışı politikalar uygulanıyor. Ayrıca bölgede demografik yapı değiştiriliyor, halkımıza ve kadınlarımıza karşı işlenen bu suçları asker güçler olarak kabul etmiyoruz. Bu hedeflere ulaşmak için tüm çalışmaları yapacağız. Savunma sistemimizi güçlendirecek, bu bölgeleri kurtarmak için diplomatik ve askeri alanlarda çalışmalarımızı yürüteceğiz.
(rr/df)