Yeni yaşam ağacı Öcalan önderliğinde ekildi-2- Medeni FERHO

Yeni yaşam ağacı Öcalan önderliğinde ekildi-2- Medeni FERHO
12 Sep 2022   00:44

Türkiye’de kan ile beslenen bir faşizm var. Sadece Kürdistan’da değil, faşist sistemin hakim olduğu her yerde kan çeşmeleri ve gölleri oluşmuş. Faşizm, işgal zihniyetine sahip ve kolektif anlayışı, filozofik yaklaşımı öldürüyor, diyalektik yöntemleri ortadan kaldırıyor. Bu durum da sorunların çözüm yollarını tıkatıyor. Ayrımcılık, baskı ve bastırmayı uyguluyor. Yani kolektif iradeyi ve özgür fikri yok ediyor. Mekansal ve toplumsal örgütlenmeye yaşam şansı vermiyor. Askeri devleti kuruyor ve yurttaşlar köle konumuna düşürülüyor.

Türkiye’deki faşizm ise, bütün faşizimlerden farklıdır, gittikçe büyüyen kriz topudur. Venedik tüccarlığı çerçevesinde çalışıyor.

Tecrit ise bu kriz topunun temelidir.

Unutmayalım ki siyasi soykırımı öncelikle sayın Öcalan’a dönük yasaklar ile başlattılar. Ardından “gemi bozuk, hava durumu iyi değil” gibisinden boş ve ucuz bahaneler ile İmralı’daki görüşmeleri engellemeye başladılar. Ardından tecrit Bakur’daki ve Türkiye’daki Kürtlerin kuşatılmasına dönüştü. Linç kampanyası başlattılar ve bu pratiklerin kronolojisi gittikçe uzadı. 

Kürdistan’daki soykırım, fiziki, siyasi, kültürel, ekonomik, coğrafik, düşünsel, iradi ve diyalektik olarak devam ediyor. Eksik akıllı faşizm, askeri soykırımların ismini ise barış, yıldız, ay, güneş, zeytin, el ve pençe gibi tanımlar ile adlandırıyor. Bunun için diyalektiğin ölümü dedim. Çünkü diyalektiğin yöntemi, çözüm getirir, faşizm ise hiç bir şekilde çözüm istememektedir.

Hangi posta bürünse de kurt kurttur, sürüyü kırıma uğratmak için gece gündüz koşturuyor.

Bunu biraz açımlayalım: Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra İteat ve Terakki kliği, kumpas, darbe ve siyasi oyunlar ile kendini cumhuriyetin hükümranı haline getirdi. İteat ve Terakki Osmanlı topraklarındaki Fransa öğrencilerinin örgütlenmesiydi. Çağdaş ve ilerici bir örgütlenmeydi. Kurucaları arasında Kürtler de vardı. Müslüman paşalar tarafından gasp edildikten sonra, bir  çete örgütlenmesine dönüştü ve kurucularının çoğunu sürgün etti.

Çeteler faşizmin temelini oluşturur. Hitler, Alman Führer’i ve Wien büyüğü diye tanınırdı. Iteat ve Terakki de halkların soykırımında yüzlerce çete grubu oluşturdu. Bugün de AKP-MHP iktidarı onlarca çete grubu oluşturmuş durumda ve bunları kullanıyor. Cumhurbaşkanı bir çete başı gibi, her gün gerisinde bıraktığı cesetleri sayıyor. Sadece faşistler ve faşist sistem, gruplar halindeki ölü cesetleri seviyor. 

İteat ve Terakki, şehirlere anarşi dağıtma ve uygulamada uzmanlık kazandı. Müslüman paşalar, başta askeri güç kullandı, sonrasında devletin gücünü kullandı. Bugün ise hem ordu, hem devlet, hem de SADAT gibi sivil çete örgütlenmeleri, cumhurbaşkanının kulliyesine bağlı olarak ortak bir şekilde bu işi yürütüyor. Dün JİTEM’di, bugün bir adım daha ileriye gittiler ve cumhurbaşkanılığı kulliyesi bu işi direkt yürütüyor. Sözlü talimatlar, kanun hükmündeki kararnameler, sultan fermanlarının başka bir türüdür.

Türkiye, Bakure Kurdistan’ın bütün şehirlerinde bir anarşi geliştirmiş, şimde bunu Başure Kurdistan ve Rojava Kurdistan’ında yapıyor. Hakeza bu anarşiyi çetelerin eliyle bütün Afrika, Balkan ve Kafkasya’ya yaymış.

Türkiye’de faşizm, bir kliğin veya grubun ürünü değildir. Bir yüzyıl içersinde faşizm sistemli bir şekilde cumhuriyetin temeli konumuna gelmiştir. Sayın Öcalan, faşizm kelimesini çok kullanmıyor, ama beyaz ve yeşil türklükten bahsediyor. Kaynağı ve başlangıcı aynıdır, yöntemi ve rengi değişse de dönemleri ve sonuçları aynıdır. Hiç bir renk veya yöntemdeki siyasi parti, Missakki Milli çizgisinin dışına çıkamaz. Cumhuriyet, toplumsal bir anlama geliyor, ama Türkiye’de hiç bir toplumsallık kalmamıştır. Genel bir suç organizasyonu mevcut. Gergedanlaşan bu organizasyon, yaşamın bütün kaynaklarını kurutmuştur.

Bu gergedan organizasyonu, tecrit sistemini poladan bir kaleye dönüştürmüş ve yaşamın bütün kaynaklarını kurutmuştur. 20-28 zindanda tutulan tutsaklar, en ağır koşullarda tutuluyor ve sürekli başka zindanlara sürgün edilerek bırakılmıyor. Tutsakların yanı sıra aileleri de cezalandırılıyor. Bu, yok etme seferberliğidir. Osmanlı paşaları, 1915’te halklara karşı geliştirdiği soykırımda bu seferberlikten kaçanların kardeş, baba ve eşlerini çukurlara koyarak gece ve gündüz buz gibi soğukta bekletiyordu, bu şekilde cezalandırıyordu. Dün JİTEM bu işi yapıyordu, bugün de çete grupları, polis ve kontra bekçiler yapıyor.

Devşirmelik, kurak sudur. Kurak su, faşizmdir. Kurak su içilmez, yemeğe de katılmaz. Kurak su, seldir, önüne kattığı her şeyi götürür, tarumar eder. Kurdistan’da da böyle bir durum var.

Tek çare var: mücadele! Korku Kürtlerin zaafı olmamalıdır. Suç organizasyonuna ve kurak suya karşın, mücadele güçlendirilmelidir.

Siyasetçiler, entellektüeller, siyasi partiler, özellikle Kürt Özgürlük Hareketi ve bir bütünen Kürt halkı hayalperest olmamalıdır. Kurak su olarak tanımladığım Oryantal despotizmi, iyi tanımalı ve iyi değerlendirmelidirler. Şüphe yok ki Öcalan’ın kitapları, bu konu ve bölümde en önemli kaynaklardır. Daha önce de söyledik, Türkiye devşirmelerinin faşizminin dünyada başka bir örneği yok. Doğrudur, Türkiye’deki faşizm, insan kılığına girmiş kurtların ürünüdür. Devşirme sistemi, insanları insanlığından ediyor. Yırtıcı bir hayvana dönüştürüyor! Inşa ettikleri sistem de tekelokrasidir. Bir çok dünya sisteminde tekelokrasiyi savunan sistemler var ve sadece kendi çıkarlarını düşünürler. Roma lejyonerleri, yarı devşirmeydi. Ama onların genel bir amacı da vardı. Osmanlı dönemindeki devşirmelerin genel bir amacı yoktur. Yer ve gök arasındaki çizginin sınırlarını aşacak kadar hayalperesttirler. İlizyonistler ve bütün halkları o ilizyonları ile uyutmak istiyorlar. Şahadet şerbeti, cennetteki arazilerin emlakçısıdır. Yani islam dini, bu ilizyonun aracıdır.

Türk devleti her zaman ordusunun sayısı ile övünüyor, NATO’nun ikinci ordusu olduğunu dile getiriyor. Ama ordu sayısı kadar da polis, bekçi, korucu ve çete gruplarını yetiştiriyor. 1915’te Kasap Taburu, El Xemsin, aşiret alayları gibi çete grupları oluşturdu. Bunlar ile Kürt, Ermeni ve Süryanileri katletti. Bu soykırımlar için de büyük hazırlıklar yaptı, bölgede uzun vadeli bir anarşi geliştirdi, sahte ve yalan fetvalar çıkardı, seferberlik fermanları çıkardı. Bugün de KHK’lar ile ferman ve anarşiler geliştiriyor.

Her zaman emperyalizm ile militarizm arasındaki ilişkiden bahsediyoruz, bunu bir slogan olarak kullanıyoruz. Doğrudur, ama şimdiye kadar hiç birimiz devşirme sistemi üzerine bir araştırma yapmadı. Faşizm, anarşizm ve devşirmecilik arasındaki ilişki üzerine geniş bir değerlendirme yapılmadı. Çete gruplarının kuruluş amacını geniş bir şekilde değerlendirmedik. Bu konuyu biliyoruz, ama yeteri kadar değil. Bir kaç cümle veya makale ile de anlaşılacak bir konu değil. Bunun psikolojik, ekonomik ve sosyolojik etkisi araştırılmamış. Osmanlı devşirme sistemi, esnaflık ve ekonomik bir örgütlenmeye dayanır. Müslüman paşaların döneminde garnizonlara dönüşüyor. Avrupa istikbarat örgütleri bir ara Türkiye için, ‘haydut devlet’ terimini kullanıyordu. Doğrudur! Hem Bab-i Ali darbesinde ve öncesinde çete grupları oluşturuldu, hem de 1919’da Mustafa Kemal görevden alınıp Samsun’a gittiğinde bu çete grupları ile iş tuttu. Topal Osman eşkiyası ile anlaştı, onun ile antlaşma imzaladı ve onu Ankara’nın savunması yaptı. Topal Osman, Ankara parlementosunun anarşi korkusunun adıdır.

Bab-i Ali darbesinin ve Türkiye cumhuriyetinin kuruluş harcı, faşizmdir. Kendini demokrat, sosyal demokrat, solcu, sağcı, işçi vb diye tanımlayan bütün partiler sağcıdır. Hepsinin program ve tüzükleri faşistçedir. O dönemdeki TİP’i bunlardan ayırabiliriz. Sayın Öcalan, leviathan ve dinazor kavramlarını boşuna kullanmadı.

Bunlar, karanlık ve kara enerjinin isimleridir, devşirme sisteminin kalıbına uyuyor. Devşirme sistemi en iyi hizmeti kapitalist sisteme yapıyor. Kölelik ruhludur! Katildir, sadece insanları değil, yaşamı tecrit ediyor.

Bunun için söylüyorum, Öcalan’ın tecrit edilmesi, bir şahsın tecrit edilmesi değildir, bütün Kürt halkının, Türkiye ve bölge halklarının tecrit edilmesidir. Demokrasi, hukuk, adalet, özgür fikir, özgür insan ve eşit yaşamın tecrit edilmesidir. Artık sistemseldir!

Kürtler, 22 yıldır tecrite karşı mücadele ediyor. Yeni yeni “yaşam hakkı” çerçevesinde tecriti dünyanın gündemine koyabildiler. Strasburg’taki eylem 11 yıldır devam ediyor. Ülkede ve ülke dışında açlık grevleri gerçekleşti. Malesef Avrupa’nın vijdanı uyanmadı. CPT, Avrupa Konseyi, İnsan Hakları Kurumları, Avrupa medyası kuru resmiyeti aşamadı. Hayır, olumsuz bir tablo çizmiyorum ve kürt mücadelesindeki tablo nakışlarındaki rengi flulaştırmak istemiyorum. Hayır! Demek istediğim, halklar karşısında emperyalizmin eşitliği ve dengesi yoktur. Sağcısı ve solcusu ile Türkiye medyasına bakın, ANT dergisi kadar bile dürüstlükleri yoktur.

Öcalan bu gerçekleri gün yüzüne çıkardı. Demokrasinin ve halkların temsilcilğini ve öncülüğünü yaptı. Emperyal güçler, Öcalan’ın fikir ve felsefesine düşmanca yaklaşıyor. Korkuyorlar! Korku da saldırgandır! Ama gerçek ve hakiki olan, emperyal dünyanın Öcalan’ı iyi anladığı ve değerlendirdiğidir. Bu gerçeği söylemek istemiyorlar, eğer söylerlerse ona düşmanlık edemezler. Onlar, dewri-i sefa istemiyor, tekeliyet istiyor. Bunun için de kendi içlerinde demokratlar, ama dışarda devşirme sistemleri koruyorlar ve onları da barbar olarak tanımlıyorlar. Bu şekilde Kafka’nın böcek insanlarını ve köleleri ortaya çıkarmışlar.

Kürtler, insanlığı yüzyılın belasından kurtardı, ama dünya Kürdistan’da insanlığı yok ediyor. Tecrit de bu yok edişin temeli olmuş durumdadır. Bine yakın Berdnard Russel ve Jaun-Paul Satre sesini yükseltti, ama Kürdistan’daki karanlığı parçalayacak çıra olamadılar. En azından bir mahkeme kurup Türkiye’yi mahkum edemediler.

Temel şart, yine Kürtlerin mücadelesidir. Kürtler sadece Türkiye’ye karşı değil, iç ihanete ve dünya karanlığına karşı da savaşmalıdır.

Birincisi, Öcalan’ın fikir ve felsefesi, Kürtleri mağaradan çıkardı. Kürtler artık o ‘dağlı’ ve köle kürtler değil. İkincisi, Kürtler uyanmış bir dünyanın kapısını araladı. Kürtler, artık savunmasız değil! Üçüncüsü, tarihin boşluklarını doldurdular. Kürtler, halkların cemeatlerine katıldı, mücadelede artık yalnız değiller. 

ANHA