‘Türkiye dünya güvenliğini tehdit ediyor’

Reportaj Summay

‘Türkiye dünya güvenliğini tehdit ediyor’
12 Jun 2022   03:20

Türk devletinin tehditleriyle sadece bölgenin değil dünyanın güvenliğini tehdit ettiğini söyleyen Leyla Mûsa, “Türk devleti Kuzey ve Doğu Suriye’yi patlamaya hazır bomba haline getirmeye çalışıyor” dedi.

Demokratik Suriye Meclisi'nin (MSD) Mısır'daki temsilcisi Leyla Musa, Türkiye'nin ulusal güvenliğinin İslamcı örgütler aracılığıyla korunmasının AKP hükümetinin mantığına uygun olduğunu belirtti. Leyla Musa, Türk devletinin bir bütün olarak Suriye'nin ulusal güvenliğini ve Suriye toplumunun istisnasız tüm bileşenlerini hedef aldığını vurguladı.

Leyla Musa, Türk devletinin Suriye halkına yönelik politikasının tehlikeleri hakkında ANHA’ya açıklamalarda bulundu. Suriye'nin kuzeyinde radikal İslamcı grupların varlığının kurulmasının tüm bölgenin güvenliğine ve barışına aykırı olduğunu dile getiren Leyla Musa, siyasal İslam üzerinden izlediği politika ve stratejisiyle işgalci Türk devletinin Mısır toplumu ve dünyanın tamamı için bir endişe kaynağı olduğunu ifade etti.

Leyla Musa ile yaptığımız röportajın tamamı şöyle:

* İşgalci Türk devleti, ulusal güvenliğini korumak bahanesiy Suriye'nin yeni bölgelerini işgal etmekle tehdit ediyor. Bölgeye yönelik saldırıları birkaç yıldır durmadı. Sizce Türk işgalinin asıl amaçları nelerdir?

AKP hükümetinin diktatörce amaçlarını artık herkes biliyor. Bildiğiniz gibi işgalci Türk devletinin Suriye'nin kuzeyinin tamamını işgal etmeyi hedefleyen bir "Misak-ı Milli" projesi var.

Bu hükümet, tüm şart ve koşulları gündemine göre kullanan pragmatik politikasıyla tanınır. Bu kez dünya, uluslararası toplumu kendi taleplerine uymaya zorlamak ve sunduğu bazı hizmetler karşılığında iç politikasındaki başarısızlığı haklı çıkarmak için Ukrayna savaşını bir şantaj aracı olarak kullanıyor. Türkiye'de ekonomi, insan hakları vb. konularda ciddi krizler var.

* Türk devletinin bölgeyi oluşturan halklara yönelik bu saldırıları ne kadar tehlikeli, hedef sadece Kürtler mi, yoksa etki alanını genişletmek için başka planlar mı var?

Bu saldırıların tehlikeli etkileri, sadece Suriye'nin geleceği üzerinde değil, aynı zamanda tüm bölgenin gelecekteki güvenliği üzerinde feci etkiler yaratacaktır. Amacı Suriye’nin işgal edilen bölgelerini Suriye’den ayırarak İskenderun ve Kıbrıs senaryosunu tekrarlamaktır. Aynı zamanda bölgeyi istikrarsızlaştırarak DAİŞ'in harekete geçmesini ve yeniden örgütlenmesini sağlamaktır. Daha da tehlikelisi, Müslüman Kardeşler ve DAİŞ gibi işgal altındaki bölgelerde tüm aşırılıkçı örgütlerin kurulmasıdır.

Türk devleti, Suriye'nin kuzey sınırları boyunca radikal İslamcı grupları konuşlandırıyor ve kuzey Suriye'yi uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bombalara dönüştürüyor.

Suriye'nin kuzeyinin onların ana kaynağı olmasını, belki de Mısır'daki Müslüman Kardeşler, Afganistan'daki El Kaide ve Irak'taki DAİŞ gibi örgütlerden daha aşırı olması uzak ihtimal değildir.

Türk devletinin Suriye'nin kuzeyinde işgal projesini gerçekleştirebilmesi için Türk toplumunu susturması, Türk ve İslam dünyasını kendi tarafına çekmesi gerekiyor. Uluslararası toplumdan da yeşil ışık almaya ihtiyaç var. Bu nedenle sadece Kürtleri değil hepsini hedef almak için mesnetsiz iddiaları gündeme alıyor. Ayrıca Arap nüfusun yoğun olduğu bölgelerde dahi sistematik bir Türkleştirme politikası izlediğinin ve aşırı uç gruplar aracılığıyla bu bölgelerdeki insanlara karşı uluslararası ve insani normlara ve sözleşmelere karşı her türlü ihlalde bulunduğunun da bir göstergesidir.

* Türkiye, "Güvenli Bölge" ve Suriyeli mültecilerin bu bölgelere sınır dışı edilmesini talep ediyor. Aynı zamanda, Türk işgali altındaki bölgelerde askeri, güvenlik, sosyal ve yaşam koşulları kötüleşiyor. Efrin başta olmak üzere birçok bölgede gösteriler düzenlendi. Türk hükümeti hangi güvenlikten bahsediyor, oradaki durumu nasıl okuyorsunuz?

Aslında AKP hükümetinin stratejisi, başka ülkelerde kendi gündemlerini uygulamak için çalışan aşırı İslamcı gruplar için güvenli bir bölge, güvenli bir sığınak inşa etmektir. Bu bölge terör örgütlerinin varlığının devamının garantisi olacaktır.

Bu bölge aynı zamanda çatışma ve karışıklığın devam etmesine de yol açacak ve Türk devletinin Suriye'ye müdahalesini de sağlayacaktır.

Efrin, Girê Spî ve Serêkaniyê'nin bazı devlet ve güçlerle yapılan kirli anlaşmalar ve uluslararası sessizlikle işgal edilmesi, bölgenin güvensiz olmasından değil, modern Suriye tarihinde ilk kez demokratik bir tecrübenin olmasındandır.

Örneğin Türkiye gibi diktatörce baskıcı devletlerin mantığına göre, bu yeni deneyim onların varlığına tehdit oluşturmaktadır. Bu yüzden bu deneyimi ortadan kaldırmak için elinden geleni yapıyor ve yapmaya devam ediyor. DAİŞ kuzey Suriye sınırında olduğu dönemde AKP hükümetinin ulusal güvenliğine yönelik tehditlerden şikayet ettiğini duymadık.

AKP hükümetine göre Türkiye'nin ulusal güvenliğinin korunması İslamcı örgütler aracılığıyla sağlanmaktadır.

Efrin'de meydana gelen olaylar, halka yönelik suistimallerin ve suçların, kötü yaşam koşullarının ve karmaşık bir güvenlik durumunun sonucudur. Halk zulme karşı ayaklandı ve onurlu bir yaşam çağrısı yaptı, elbette böyle bir çağrıyı Türk devleti kabul etmeyecekti. Erdoğan'ın Suriye halkına destek yalanlarının ortaya çıkmasının ardından, halk artık Türkiye'nin gündem ve stratejisinin çıkarları doğrultusunda pazarlık konusu edilmeyi kabul etmiyor.

Suriyeliler eliyle Suriye coğrafyasının bir kısmını bölmeye, sosyal birliği parçalamaya, Suriye'nin demografisini değiştirmeye ve istikrarsızlaştırmaya çalışan Türk devletinin Suriye halkının bir alet olarak kullanılmasına son vermesi açısından bu protestolar önemli bir adımdır.

* Türk işgalinin son dönemdeki tehditlerine ve bölgeye yönelik saldırılara yerel güçlerin tepkilerini görüyoruz, bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz, Türk rejimini durdurmaya yeterli mi?

Türkiye, bu tehditler ve işgallerle uluslararası barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Başlattığı her operasyonla terörü ve aşırıcılığı yeniden canlandırıyor. Türk devleti politikalarından vazgeçerse, terör ancak o zaman kaynaklarından silinmiş olur.

Uluslararası toplum bu gerçeğin farkındadır ancak tepkileri şu anda istenilen düzeyde değildir. Daha önce de söylediğim gibi, çıkarlar önce gelir.

Uluslararası toplumun bu tehditlere karşı ciddi ve pratik adımlar atacağını umuyoruz. Ayrıca Suriye halkını, Suriye halkının ve topraklarının parçalanmasına yol açan bu projelere ve dış politika uygulama araçlarına ve gündemlerine kurban gitmemeye çağırıyoruz.

* Özerk Yönetim ve Demokratik Suriye Güçleri, Şam hükümetine ulusal görevine dönme ve Suriye topraklarını koruma çağrısında bulundu. Sizce hükümetin atması gereken adım nedir?

Türkiye'nin işgal etmekle tehdit ettiği topraklar Suriye topraklarıdır. Bu nedenle, ulusal sorumluluklarını yerine getirmek ve bu tehditlere karşı durmak, Suriye'nin birlik ve egemenliğini korumak Şam hükümetinin görevidir.

Umuyoruz ki Efrîn ve diğer işgal bölgeleri tecrübesi tekrarlanmaz. Tarihi bir aşamayla karşı karşıyayız. Aynı zamanda yabancı işgal projelerine ve işgal altındaki toprakların geri dönüşüne karşı Suriye'nin iç cephesini birleştirmek için bir fırsattır.

Çünkü Türkiye'nin yaptığı sadece bir halka ya da aşiret aleyhine değil, bir bütün olarak Suriye'nin ulusal güvenliğini de hedef alıyor. Ayrıca istisnasız Suriye toplumunun tüm bileşenlerini hedef alıyor.

* Mısır'da diplomatik çalışmalar yürütüyorsunuz, Türk tehdit ve saldırıları karşısında Mısır siyasi güçlerinin tutumu nedir?

Türk devletinin siyasal İslam araçlarıyla izlediği politika ve strateji, Mısır halkı ve hükümeti arasında kaygı uyandırmaktadır. Çünkü Suriye'nin kuzeyinde aşırılıkçı bir İslamcı varlığın kurulması, tüm bölgenin güvenliği ve istikrarı ile diğer ülkelerdeki İslamcı örgütlerin manevi desteği için de ciddi bir tehdittir. Bu temelde, Mısır Siyasi Partileri Ulusal Koalisyonu geçtiğimiz günlerde Türk devletinin kuzey Suriye'de yeni bir işgal operasyonu başlatma tehditlerini kınadı.

(rr)

ANHA