Suriye sorunu sumen altı!-ŞÜKRÜ GEDİK

Suriye sorunu sumen altı!-ŞÜKRÜ GEDİK
8 OCAK 2022   05:22

ŞÜKRÜ GEDİK

İç savaş Suriye’yi harabeye çevirdi. Suriye’de yaşanan bunca yıkım, katliam, göç gibi büyük trajediler neticesinde, üzerine çöken kabustan bir türlü kurtulamıyor. Suriye, kendisini dönüştüremeyen ulus devletin Ortadoğu’da direnen son kalelerinden biriydi ve şimdi de tanınmaz hale geldi.

Tunuslu gencin intiharıyla başlayan Arap baharı rüzgarlarının estiği coğrafyada, domino etkisi yaratarak Akdeniz’in güneyini etkileyip geçerken, Suriye’de bu rüzgar hortuma dönüştü. Savaş denilen melanet, Suriye’yi bir türlü terk etmedi. Rejim karşıtı muhalif güçlerin mantar gibi yerden bitercesine ortaya çıkması rüzgarların yönünü değiştirdi. Çete guruplarının alan kapma mücadelesine dönüşen Suriye iç savaşı DAİŞ’le birlikte daha da derinleşti. Kürtler de bu kaos ortamında savunma eksenli ve çözüme odaklı politikalarıyla savaş girdabında kendilerine bir yol bulmaya çalıştı.

DAİŞ terörünün ortalığı kasıp kavurduğu bir süreçte, Kürtler dışında sahada direnen tek bir gücün varlığından söz edilemezdi. Kobanê direnişi, DAİŞ için bir kırılma noktası yaratırken, Reqa zaferi de DAİŞ için yenilgi noktası oldu.

Uluslararası alanda, bütün diplomatik görüşmelerde, siyasi ilişkilerde Suriye sorununun çözümü adına DAİŞ ve artıklarına sığınabilecekleri güvenli bir liman arayan Türk devleti, nihayetinde İdlib’i terör örgütlerinin üssü haline getirdi. Bununla da yetinmeyerek Suriye savaşına müdahil oldu, ardından da işgal seferlerine başladı. Efrîn, Girê Sipî, Serêkanîye, Cerablûs, Azez, Bab alanlarını işgal etti.

Türk devleti işgal ettiği alanların demografik yapılarını değiştirdi. Kendi para birimini tedavüle koydu. Eğitim sistemi başta olmak üzere kurumlar kurdu, yöneticiler atadı. Bu işgal alanlarında her gün savaş suçu işliyor. Bütün bu olup bitenler sözde çözüm amaçlı ve küresel güçlerin onayı ile yapılan işlerdir.

DAİŞ’i kesin bir yenilgiye uğratan Kürtlerin sahneye çıkması ve Araplarla birlikte organize olup özerk bir yönetim oluşturmaları, Suriye’nin geleceği açısından yeni bir model oluşturdu. Söz konusu model halklar açısından en makul çözüm olmasına rağmen görmezden gelinen bir oluşum olarak kaldı. Avrupa başkentlerinde, Beyaz Saray’da ve Kremlin’de resmi diplomatik kabuller yapılmasına rağmen, resmi bir statüye kavuşturmak istememektedirler.

Suriye’de boy göstermeye başlayan Küresel güçler, Suriye sorununa yeni siyasi ve askeri boyutlar kattı. Suriye sorununa el atmaları, sorunun gerçek anlamda çözümünü içermediğinden giderek kör düğüm haline getirdi.

En başta DAİŞ ile mücadelede samimi olmadıkları ortay çıkmıştır. Gerçek anlamda DAİŞ’le mücadele edilmiş olsaydı, İdlib’deki defacto durum olmazdı. Türkiye’nin işgal operasyonlarına yol açarak DAİŞ ve benzeri terörist çete gurupları Kürt coğrafyasına yerleşmezdi. Rojava’da halen devam eden günlük bombardımanlar, suikastlar yapılmazdı. Yerinden edilen binlerce insan mülteci kamplarında yaşamaya mahkûm edilmezdi. Efrîn’de ki doğayı, tarihi dokuyu ve kültürel varlığı yok edemez, insan kaçırma ve tecavüz olayları, işkenceler ve daha nice yüz kızartıcı suçlar işlenemezdi. DAİŞ’i yenilgiye uğratan Kürtlerden intikam alırcasına DAİŞ’i yeniden diriltmeye çalışıyorlar.

BM başta olmak üzere, ABD ve içinde yer aldığı koalisyon güçleri, Rusya ve Esad rejimi, İran, Türkiye gibi Suriye meselesine bulaşan tüm güçlerin gündeminde kalıcı çözüm politikaları yoktur. Çözüm adına sunulan reçeteler Kürt katliamlarına yol açmakta ve kazanımlarını ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

Cenevre, Astana, Soçi de bir araya gelenler, kurdukları sözde çözüm masalarında Kürtleri dışlayarak Rojava’da ortaya çıkan statüyü yok sayıyorlar. İşgalci Türk devletinin saldırgan politikalarına göz yumarak, Kürt karşıtlığı emellerini zaten pratikleştiriyorlar. Dış güçlerin özelliklede Türk devletinin alandaki varlığı çözümsüzlüğü derinleştiriyor. Geldikleri son varyant, Suriye konusunda uzatmaları oynamak, halkların iradesini hiçe sayarak, kendi çıkarlarına uygun bir formül bulup onu kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar.

Yıllara yayılan Suriye sorunu henüz ne türden bir çözüm öngördükleri konusu tam bir muammadır. Rusya ve ABD’nin öncelikleri de giderek farklılaşıyor. Bu nedenle Suriye konusuna eğilmeleri mevcut durumun ötesinde olmayacağı görünmekte. Mevcut durumun varlığı her iki gücün uzun süre Suriye’de kalmalarına daha uygun bir konjonktür sunuyor. Dolayısıyla kalıcı bir çözüm henüz gündemlerinde yok. Aslında Suriye sorunu sumen altı edilmiş durumda.

DAİŞ’e karşı mücadele argümanı ise şimdilik tam bir aldatmacaya dönüştü. Tümüyle nihayete erdirilen bir DAİŞ yerine zayıflatılmış ve etkisi kırılmış bir DAİŞ yapılanması kendilerinin işine de gelmekte. Gerçek anlamda DAİŞ’e karşı mücadele olsaydı Türk devletinin yayılmasına kırmızı ışık yakılmaz, DAİŞ’le mücadeleyi sekteye uğratmasına izin verilmezdi. Türk devletinin Suriye’deki varlığı DAİŞ’i daha fazla güçlendirmekte. Bu gerçeği görmek için siyasi uzman olmaya da gerek yok. Her gün köyleri bombalayarak halkı kaçırtması, çetelere alan açılması aşikâr bir durumdur.

Suriye hamuru daha fazla su kaldıracak bir durumdur. Çözümsüzlük halinin bir çözüm olduğunu ve hatta daha kötü senaryoların gündeme gelme ihtimalini de hesaba katmak gerekiyor. Özellikle de Rojava özerk yönetimi, bileşenleriyle birlikte daha fazla kurumlaşarak uluslararası çözüm platformlarında kendisini temsil edecek stratejiler üretmek durumunda. Dışardan dayatılan işgal tehditlerine ve şantaj politikalarına karşı öz güce dayalı mekanizmaları daha fazla güçlendirmeleri kaçınılmaz bir görevdir.

Irak, dış müdahale sonrası bir daha nasıl toparlanamaz duruma getirildiyse, Suriye sorunu daha da beter hale gelmeye adaydır. Bu nedenle halk bileşenleri, savaş hali bir yaşama göre örgütlenmelidir. Hem düşünsel ve hem de fiziki koşullar açısından hazırlıklı olmak bir zorunluluktur. Bu zorunluklar bir gerçektir ve bundan kaçmak da mümkün değildir. 

ANHA