Dr. Abbas Mansuran: Kimyasal kullanımından NATO ve BM sorumludur

Türk devletinin, uluslararası güçler ve kurumların sessizliğinden faydalanarak pervasızca kimyasal silah kullandığını söyleyen Dr. Abbas Mansuran, suçluların yargılanmamasında NATO ve BM’nin sorumlu olduğunu belirtti.

Dr. Abbas Mansuran: Kimyasal kullanımından NATO ve BM sorumludur
15 Nov 2021   05:23
HABER MERKEZİ – CİHAN BİLGİN

Kimyasal silah kullanımı uluslararası birçok anlaşma ve sözleşmede suç olarak tanımlanıyor. Ne var ki, Türk devleti bütün dünyanın gözleri önünde her gün bu suçu işliyor. Şimdiye kadar yüzlerce kez, Kürt halkı ve gerillasına karşı bu silahların kullanıldığı belgelenmesine rağmen, Türk devleti hiçbir mahkemede yargılanmadı. Türk devletinin, kimyasal silah kullanması suçuna, ne bir devletten ne de uluslararası bir kurum ya da kuruluştan tepki gelmedi. Aksine bu güçler; Türk devletinin Kürt katliamında kullandığı bu silahları kendisi için tedarik etmeye devam etti.

23 Nisan 2021’de gelişmiş silah teknolojisiyle Halk Savunma Güçleri’ne (HPG) karşı başlatılan asimetrik savaşta, yüzlerce kez kimyasal silah kullanıldı. HPG, açıkladığı 6 aylık savaş bilançosunda, T.C’nin gerillaya karşı yürüttüğü savaşta 323 kez kimyasal silah kullandığını deklare etti. Şimdiye kadar kimyasal saldırılarda 33 gerilla şehit düşerken, PKK’nin “tarafsız heyetler inceleme yapsın” çağrısı ise yanıtsız kaldı.

İlgili kurum ve kuruluşların görmeyen, duymayan, bilmeyen politikasına karşın, saldırıların yapıldığı yerlerde, inceleme yapan Başûrê Kürdistan bölgesindeki sivil toplum örgütleri, birçok belge ve bulguyu toplayarak rapor haline getirdi. Bu belgeler 28 uluslararası sivil toplum örgütü ile ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin de yer aldığı birçok uluslararası kuruma gönderildi.

1980'lerde Irak-İran savaşı sırasında ‘yanıklar bölümünde’ çalışan, Dr. Abbas Mansuran’la Türk devletinin şimdiye kadar kimyasal silah kullandığına yönelik toplanan belgeleri ve yapılan araştırmaları konuştuk.

İran’da tıp fakültesi Halk Sağlığı, Bakteriyoloji ve Epidemiyoloji bölümünden mezun olan viroloji, immünoloji ve bakteriyel enfeksiyonların teşhis metotları alanlarında araştırmalar yapan, İsveç vatandaşı Dr. Abbas Mansuran, PKK’nin çağrısı üzerine tarafsız bir heyette yer alıp bölgeye inceleme yapmak üzere gitmeye hazır olduğunun altını çizerek, “Özgürlük sevdalısı ve ezilen insanlarla beraber mücadele etmeyi ve çalışmayı onurlu bir görev olarak görüyorum” dedi.

*Türk devleti uzun bir zamandır kimyasal silah kullanıyor. Birçok kanıta rağmen Türk devleti şimdiye kadar suçlarından dolayı hiç yargılanmadı. Uzun zamandır kimyasal silah vakaları üzerine araştırma-inceleme yapıyorsunuz. Toplanan belgeler ve yapılan araştırmalara dair neler söylemek istersiniz?

Başûrê Kürdistan’da Türk devleti tarafından kimyasal silah kullanılıyor. Bu, daha 1990’lara dayanıyor. İşgal saldırılarına karşı direnişin geliştiği her yerde Türk devleti kimyasal silah kullanmıştır. Türk devletinin, uluslararası kurumların sessizliğinden faydalanarak pervasızca kimyasal silah kullandığı pek çok rapor ile ortaya konmuştur.

PDS (Alman Demokratik Sosyalist Parti) tarafından Ballıkaya katliamına ilişkin hazırlanan ve Alman Federal Meclisi’nin gündemine taşınan bir rapor var. Çünkü Almanya doğrudan bu katliamda yer aldı. Kızılay tarafından olay yerinden alınan bazı bomba parçaları, bir gazetecinin eline ulaşmıştı. Münih Üniversitesi’ndeki adli incelemelerde, parçaların üzerinde CS yasaklı bir gazın (siyanokarbon) kalıntılarına rastlandığı kanıtlandı. Alman Devlet Televizyon ağı ZDF’ye ait Kennzeichen D, bir programda 1995 yılından beri RP707 olarak bilinen bombaların Buck&Depyfag tarafından Türk devletine satılmakta olduğunu dile getirmişti.

Hamburg Üniversitesi 2009 Eylül’ünde bir sığınakta 8 HPG gerillasının şahadetiyle sonuçlanan saldırılarda, Türk devleti tarafından kimyasal silahların kullanıldığını belgeledi. Görgü tanıkları da yasaklı silahların kullanıldığını teyit etti. Alman insan hakları savunucularından oluşan bir heyet ise bölgeye giderek şehit gerillaların bedenini fotoğrafladı.

14-22 Ekim 2011 tarihleri arasından, Colemêrg’in Geliyê Tiyarê bölgesinde, 16 gerilla şehit düştü. Şehit gerillaların yanmış cenazeleri günlerce Malatya Adli Tıp kurumunda bekletildi. Türk devletinin saldırıyı kimyasal silahla gerçekleştirdiğine dair ciddi bulgular kamuoyuna yansıdı.

Gerillaya karşı kimyasal silah kullanıldığına ilişkin görüntüler 1995 yılında da ortaya çıkmıştı.

3 Mayıs 1995 yılında Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu (ARGK) gerillaları, Şırnak’ın Ballıkaya bölgesinde katledildi. Türk ordusu tarafından kaydedilen ve 2009 yılında Roj TV’de yayınlanan görüntülerde “Askerlerimiz zehirlenme tehlikesiyle karşı karşıya, ama yine de canavarca, kahramanca giriyorlar” ve “Bir gün beklememize rağmen gazın etkisi halen devam ediyor.” dendiği görülüyordu.

*Bu kadar belge ve bulgulara rağmen hala Türk devleti herhangi bir mahkemede bile yargılanmadı. Buna rağmen Türkiye’ye kimyasal silah satımı da sürüyor. Bunu nasıl ele alıyorsunuz?

Türkiye bir NATO üyesidir. NATO, Türk devletine sağladığı silah desteği ve kitle imha silahları ile bu suçlara ortak olmaktadır. Birleşmiş Milletler ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi aslında birer uluslar topluluğu değil, hükümetler topluluğudur. Bu oluşumlar, bu ülkelerin iktidarlarının çıkarları ve politikaları tarafından yürütülmekte ve işletilmektedir.

Aynı güçlü ülkelerin silah şirketleri tarafından, Türk devletine yasaklı ve kitle imha silahlarının satıldığına ilişkin güçlü ve net kanıtlar bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ülkeler, bölgedeki savunmasız ve özgürlük için mücadele eden halklara karşı işlenen suçları görmezden geliyor.

Pek çok hükümetin Türkiye ile işbirliği içinde olduğunu gösteren belgeler bulunuyor. Bilerek, isteyerek silah satışlarını sürdürüyorlar. Türkiye’deki kitle imha silahlarından onlar da sorumludur. NATO askeri işbirliği içerisinde Türkiye ile ortaklıklarını sürdürüyorlar. Bu bir anlamda NATO ve üye ülkelerinin işgali destekledikleri anlamına geliyor. Örneğin 1990 yılında The Times gazetesi İngiliz hükümetinin Türkiye’ye yasaklanmış silahlar sattığını ortaya çıkardı.

1995 yılında İngiliz Bradford Üniversitesi, hazırladığı bir raporda Türk Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’nun 120 milimetrelik siyanokarbon gaz bombaları ürettiğini ve bunu uluslararası pazarda sattığını ortaya koyan bir rapor hazırladı. Türk rejimi tarafından hazırlanan ve bir yıl boyunca AAD Askeri Ekipman fuarında sergilenen bu 120 milimetrelik gaz topları, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) tarafından kullanımı yasaklanan silahlar arasında. Tüm bu ispata rağmen, bu suçlar hiçbir zaman soruşturulmadı.

Bundan kaç yıl önce aynı şekilde Serêkaniyê ve Girê Spî de de kimyasal silah kullanıldı. Siz de o süreçte Kuzey ve Doğu Suriye’de yar alıyordunuz ve bire bir vakalara şahit oldunuz…

Neredeyse bütün bölge ülkelerinin kuşatması altında bulunan, bir yandan DAİŞ saldırıları diğer yandan Türk işgali ile mücadele ederken kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışan Kuzey ve doğu Suriye halkının yanında bulunmayı bir görev olarak gördüm.

Hesekê’deki yaralı ve enfeksiyon kapmış insanlara yardımcı olabilmek amacıyla 2019 yılı Ekim ayında gönüllü bir şekilde sağlık çalışmalarına katıldım. Aynı dönemde Türk saldırılarından dolayı Serêkaniyê ve çevresinde yaralanan yüzlerce insanla karşılaştım. Pek çok farklı yaralanmadan muzdarip olan yüzlerce insanı tedavi ettik. Bu vakalardan bazıları diğerlerinden farklıydı. O insanlar kimyasal silah taşıyan droneler tarafından hedef alınmışlardı.

ROJAVA’DA KİMYASAL SİLAH KULLANIMI BELGELENDİ

Türk güçlerinin beyaz fosfor kullandığı ve savaş suçları işlediği yönünde çok ciddi suçlamalar var.

Rojava Hak Savunucuları İnisiyatifi tarafından 10 Ocak 2020 tarihinde hazırlanan ve 27 Ocak’ta Paris’te bir basın açıklaması ile duyurulduktan sonra Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesine de yollanan 19 sayfalık detaylı bir rapor hazırlandı.

Rapora eklenen bulgular arasında İsviçre Bern’de gerçekleştirilen bir laboratuvar araştırmasında Türkiye’nin 2019 yılında Serêkaniyê’deki işgal saldırılarında beyaz fosfor kullandığını gösteren sonuçlar da yer aldı.

Rapor ve bulgular, Birleşmiş Milletler Belirli Geleneksel Silahlara İlişkin Sözleşme (CCW) metninde yakıcı özelliği dolayısıyla yasaklanan ve OPCW tarafından sivil yerleşkelere karşı kullanımı yasaklanan beyaz fosforun şüpheye yer bırakmayacak şekilde kullanımına işaret ediyor.

Raporun amacı 9 Ekim 2019 tarihinde özellikle Serêkaniyê bölgesini hedef alan saldırılarda, Türk devleti ve desteklediği gruplar tarafından, hem bölgedeki sivillere hem de savaşçılara yönelik işlenen suçların, hak ihlallerinin ve yasak silahların kullanımının belgelenmesi idi. Kullanılan silahlar Birleşmiş Milletler hukuku ve anlaşmalarının ihlali anlamına geliyor. Bu silahların kullanımını, bunları yasaklayan uluslararası anlaşmaların ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi anlaşmalarının ihlali anlamına geliyor.

*Bire bir muayene ettiğiniz vakalarda nasıl bulgulara rastladınız?

Kabul ettiğimiz yaralıların çoğu sivildi. Görüştüğüm bütün yaralılar, farklı yer ve tarihlerde, droneler tarafından bırakılan patlayıcıların etkisiyle yaralandıklarını ifade ettiler.

Bazı vakalarda yüzde yüze varan yanıklardan dolayı bedenin teşhis edilmesi dahi mümkün olmadı. Türk ordusu muhtemelen Fosfor ’un yanı sıra Yoğun Atıl Metal Patlayıcı (DIME) olarak bilinen bombaları da kullandı. Bu volfram alaşımı mikro-şarapnel bombaları, 1-2 milimetrelik kobalt, nikel ve volfram gibi oldukça ağır metal tozlarının karbon-fiber bir kapta bir araya gelmesiyle oluşur. DIME bombalarının sebep olduğu yaralanmalar çoğunlukla fosfor bombalarıyla benzerlik göstermekte ve çoğunlukla ölümcül olmaktadır.

Yaklaşık olarak 2000 yılından beri ağır metal volfram alaşımı ve tükenmiş uranyumun kanserojen etkileri ABD ordusu tarafından araştırılıyor.

Tıbbi kanıtlar, video ve fotoğraflar ve diğer belge ve kanıtlar Türkiye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî alanında, kırsal ve kentsel bölgelerde bu yasaklı silahları kullandığını gösteriyor.

Türk hava kuvvetleri ve Türkiye destekli cihatçı gruplar havadan ve karadan köylere saldırdılar, deyim yerindeyse her şeyi küle çevirdiler. Şimdiye dek, yanlarına en temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile alamadan evlerini terk etmek zorunda kalmış yaklaşık 400.000 kişi var. Bu kişiler halen parklarda ve okullarda barınıyor, bulaşıcı hastalıklar ve salgın riskleri ile yüz yüzeler.

Aşağıda yer alan kanıtlar, inkar edilemez biçimde Türk devletinin insanlığa karşı suçlarını belgeliyor;

*Klinik gözleme dayalı raporlar

*Bern, İsviçre’deki laboratuvar sonuçları

*Fotoğraf ve videolar

*Hayatını kaybedenlerin ve yaralananların isimleri ve yaraların niteliği

*Uluslararası medya raporları

*Pek çok defa kimyasal silah saldırılarının araştırılması önerildi. Neden bağımsız bir heyet güney Kürdistan’a gidip incelemelerde bulunmuyor?

Serêkaniyê’ye yönelik işgal saldırıları zamanında kimyasal silahlar ile hedef alınıp yaralanan pek çok kişi güney Kürdistan’a gönderildi. Kürt Kızılay’ı tarafından orada bulunan Birleşmiş Milletler temsilcileri ve uzmanlarına bölgeye gelip inceleme yapılması talebi götürüldü, fakat gelmediler.

Mevcut güçlü kanıtlar ışığında, Türk devleti, Rojava halkına karşı işlediği suçlardan dolayı yargılanmalı. Rojava ve güney Kürdistan halkı adına Halk Mahkemeleri ve kamuoyu nezdinde bu suçların açığa çıkarılması gerekiyor.

Bütün bulguları uluslararası hukuk makamlarına iletebilmek hayati önem taşımaktadır. Güçlü ve somut belgelere göre, özellikle güney Kürdistan’da sürmekte olan kimyasal saldırılara ilişkin kapsamlı yasal işlemler yürütülüyor. Uluslararası mahkemelerde insanlığa karşı bu suçları işleyenlerin yargılanması için gereken çaba sarf ediliyor.

Bu önlemler mutlaka uygulanmalı;

*Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütüne, bu silahların kullanılması suçuna ilişkin kapsamlı ve adil bir araştırma çağrısında bulunmak.

*BM Güvenlik Konseyi ve BM’ye Serêkaniyê saldırılarında ve güney Kürdistan’da sürmekte olan saldırılarda kimyasal silah kullanıldığına ilişkin bilgilendirme ve şikayet dilekçelerinin sunulması.

*BM Yüksek Komiserliği, İnsan Hakları Örgütü, uluslararası kamuoyu, uluslararası özgür ve bağımsız yargı kurumlarına bu konuya sessiz kalmamaları çağrısında bulunmak.

*Uluslararası Suç Mahkemesi ve Uluslararası Adalet Divanı’na sorumluluklarını yerine getirme, şeffaf bir inceleme yürütme, Türk devleti ve diğer sorumlulara gereken yaklaşımı gösterme ve mağdur ailelerinin zararlarını giderme çağrısında bulunma.

Bu çabaların başarısı, uluslararası düzeyde özgürlükçü güçlerin ve bireylerin birliğiyle mümkün olacak. 2020 Şubat ayında Cenevre’deki BM konferansında da dile getirdiğim gibi bütün dünya, özellikle Avrupa ve Batı ülkeleri ve uluslararası toplum Kuzey ve Doğu Suriye ve Rojava’da ki direnişe çok şey borçludur. Onların direnişi, binlerce canın feda edilmesi uğruna DAİŞ gibi insanlık düşmanlarının sonunu getirdi.

Son olarak PKK’nin, tarafsız bir heyetin Başûrê Kürdistan’da kimyasal silah suçunu belgeleme çağrısı vardı. Siz bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz ve oluşması gereken bu heyetin içinde yer almak ister miydiniz?

Başûrê Kürdistan’da kullanılan kimyasal silahların araştırılması ve belgelenmesi için oluşturulması gereken tarafsız bir heyetin içinde yer almak isterim. Gururla belirtmek isterim ki, sağlık emekçileri ve sağlık çalışmalarının bir üyesi olarak, bu alanda özgürlük sevdalısı ve ezilen insanlarla beraber mücadele etmeyi ve çalışmayı onurlu bir görev olarak görüyorum.

ANHA