Kürt sorununa talip muhalefetin tezkere sevdası-ŞÜKRÜ GEDİK

Kürt sorununa talip muhalefetin tezkere sevdası-ŞÜKRÜ GEDİK
23 Oct 2021   00:17

ŞÜKRÜ GEDİK

RTE imzasını taşıyan ve sınır ötesi operasyonları ön gören tezkere, iradesi kalmamış sözde meclise sevk edilerek 2 yıl daha uzatılması isteniyor. Tezkerenin temel konusu Irak ve Suriye’ye asker gönderme ve operasyon yapma yetkisinin onaylanmasıdır. Tezkerenin gerekçesini BMGK’nin bölgeye ilişkin, yani ‘Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün, bağımsızlığının teyit edilmiş olmasının ışığında…. Türkiye’nin DAİŞ ve diğer terör örgütleriyle mücadele amacıyla oluşturulan uluslararası koalisyon bünyesinde iştirak ettiği faaliyetlerin sürdürülmesi…’ kararlarına atfen kendi güvenlik tedbirleri bağlamında sınır dışında operasyon yapma yetkisi tanınıyor.

Tezkerenin asıl gerekçesi de şöyle dile getirilmiş. ‘Irak’ta PKK ve DAİŞ unsurlarının varlığını sürdürmesi, etnik temelli ayrımcılığa yönelik girişimler, bölgesel barışa, istikrara ve ülkemizin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmaktadır. Suriye’de sınırımıza mücavir alanlarda PKK/PYD-YPG ve DAİŞ başta olmak üzere mevcudiyetini sürdüren terör örgütleri, ülkemize, ulusal güvenliğimize ve sivillere yönelik eylemlerini sürdürmesi’… türden yalanlar peş peşe sıralanmıştır.

DAİŞ ile olan ortaklığı, himayeciliği, devlet desteği, Kuvayı milliye olarak anılması, savaşçı güç olarak idlib’de, Rojava’nın işgalinde, sınır ötesi operasyonlarda kullanıldığı tescilli olmasına rağmen, nasıl oluyor da Tezkerenin konusu oluyor? BMGK’nin kararlarına uygunluk arz etmesi için ‘DAİŞ’e karşı mücadele’ adı altında tezkere çıkarılması, yalanlar üzerine kurulmuş iki yüzlü politikadan başka bir şey değildir. Bölgenin resmi DAİŞ gücünün temsilcisi devletin ta kendisidir. Tezkere tamamıyla Kürtlerin imhasını hedef alırken DAİŞ’e atıfta bulunmaları, sadece kılıf uydurmaktan ibarettir.

Yıllardan beridir yapılan sınır ötesi operasyonların tümü Kürt karşıtı ve PKK’nin imhasına yönelik operasyonlardır. Mevcut hükümetin önceki hükümetler gibi tezkere düzenlenmesi de Kürdün imhası üzerinedir. Bu anlaşılır bir durumdur. Çünkü; Kürt meselesi söz konusu olduğunda, Kürt fobisi oluşmakta, nevrotik kişilik bozuklukları nüksetmekte ve akıl sağlığını da bozmaktadır. Sonucunda da sorunun çözümü askere havale edilmekte, çatışma, şiddet derken düşük yoğunluklu savaş boyutuna varan savaş halinin devam etmesine yol açmaktadır.

Kürt düşmanlığı sınırları içinde olduğu gibi sınır dışında da tasfiye edilmesi, imha edilmesini ön gören askeri çözüm yöntemleri çokça denenen bir yöntemdir. Şimdiye kadar sonuç almadı, bundan sonra da sonuç alacağı beklenmesin. Zaten sonuç alınmadığı için siyasi çözüm arayışları denenmektedir. Zaman zaman Kürt realitesini tanıma, çözüm dillendirilse de iç politika malzemesi olarak tüketilen, seçimlere heba eden yaklaşımlardan öteye geçmemiştir. Hal böyle olunca da gerek hükümette olan ve gerekse muhalefette olanların ortak aklı askeri çözümdür. Son tezkerede de muhalefettin evet demesi beklenen bir durumdur. Türkiye’deki muhalefet Kürt meselesinde, iktidar için madalyonun diğer yüzü gibidir.

Teskereye evet diyen muhalefet sınır ötesindeki Kürtlerin üzerine asker göndererek, katliam gerçekleştirirken, Kürt sorununu nasıl çözecek acaba? Çok ciddi ve can alıcı bir mesele olan Kürt meselesine böyle gayri ciddi yaklaşımı oldukça yüzeysel ve iki yüzlücedir. ‘Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete’ tekerlemesi politikanın öznesi haline getirilmiş. Bir halkın aklıyla alay edercesine yaptırımlara tabi tutuluyor. MKM’nin 30. yıl dönümü gibi kültürel bir etkinliğin kutlanmasına yasak getiriliyor, Leyla Güven’in Kürtçe şarkı söyleyişine cezaevinde ek ceza veriliyor, sahnede Kürtçe söyleyene linç girişiminde bulunuluyor, muhalefetten ses yok. Kürt sorununu böylemi çözüyorlar? Nasıl çözümse mantıki bir izahı yoktur elbette. Mantıksız bir çözümün kendi içinde bir mantığı vardır elbet.

Bu teskerenin amacının izah ettikleri gibi olmadığını buradan duyurmak istiyoruz. PKK isminin yanına DAİŞ’i ekleyerek sözde ‘mücadele’ için meclisten yetki talep ediliyormuş. Hükümet sanki meclisi gerçekten ciddiye alıyormuş gibi bir kandırmaca ile kamuoyuna yutturmaya çalışıyor. Vatanın ‘bekası’ safsatası ile muhalefeti peşine takan Erdoğan amacına ulaşmaya çalışıyor. Muhalefet tezkereyi onaylarsa Erdoğan’dan ne farkı kalacak ki? Bunca yaygara koparmaları anlamsız hale geliyor.

Bu tezkerelerin amacı işgal alanlarında kalıcı hale gelmektir. Şu an ne Irak ne de Suriye devleti, Türk askeri varlığını ülkelerinden çıkaracak gücü de iradesi de bulunmamaktadır. İşgal ettikleri alanlardan nasıl çıkacak ya da çıkarılacaktır? Kim nasıl çıkaracaktır, hangi şartlarda çıkacaktır? Bu sorulara verilecek yanıt olmadığı gibi, bu yanıtı verecek kimse de yoktur. ABD, Rusya kendi devlet çıkarları gereği Türkiye’yi kullanıyorlar. Türkiye kendisini kullandırırken karşılığında Kürt düşmanlığı üzerinden kendisine alan açarak kalıcı duruma geliyor. Erdoğan hükümeti uluslararası bir suç organizasyonuna dönüşmüştür. Uyuşturucudan, kara para aklamaya, mültecileri tehdit aracı olarak kullanmaktan insan kaçakçılığına kadar bütün kirli işlerin döndüğü bir ülke haline gelmiştir. Uluslararası güçlerde bunu görüyor ve teyit ediyor ama yine de yardımda bulunuyorlar.

Kürdistan halkı Türk devletinin işgal ettiği alanlardan çıkmayacağını bilmesi gerekir. Tavır geliştirilecekse bu temelde tavır geliştirilmelidir. İşgale son verme temelinde bir mücadele perspektifine sahip olmalıdır. İşbirlikçi KDP de dahil Türkiye’ye destek veren uluslararası güçlere karşı ortak bir tutum takınılması ve ulusal çapta bir kampanya ile gündem oluşturup mücadele etmelidir. İşgalin kalıcı hale gelmesini önlemek için bütün gücünü harekete geçirmesi gerekiyor.

ANHA