Türkiye'de Alevi olmayacaksın-ŞÜKRÜ GEDİK

Türkiye'de Alevi olmayacaksın-ŞÜKRÜ GEDİK
5 Oct 2021   00:22

Şükrü GEDİK

 

Türkiye bazı konularda yaşanır bil ülke olmaktan çıkmıştır. İnsani değerlerin hiç edildiği, toplumun kendisine yabancılaştığı, kültürel yozlaşmanın geliştiği bir ülke haline geldi. Yaşam kalitesinin alabildiğine düştüğü Türkiye’de geçinmek, iş bulmak, halkın büyük çoğunluğu için yaşamak bile artık zor bir hal almıştır. Yılar öncesinden (Şubat 2019) usta yazar Yaşar Kemal Türkiye için ‘bu ülkede dört şey olmayacaksın: kadın, çocuk, ağaç, sokak hayvanı’ demişti. Bunların olmadığı bir ülkede acaba nasıl bir yaşam tahayyül edilir? Türkiye’yi çok veciz bir biçimde tarif eden bu sözlere eklenecek bir şey yok aslında.

Türkiye’de olmaması gerekenlerin listesi o kadar kabarmış ki, büyük ustanın belirttiği 4 şeyi çoktan aşmıştır. Olmaması gerekenlerin toplamında insanın kendisi vardır. Kısacası Türkiye’de insan olmak, namusluca yaşamak zorlaşmıştır. Sesiz yığınların sesi olmak, haksızlığa uğrayanların hakkını aramak, adaletin işlemediği yerde adaletin peşine düşmek, toplumun yararına çalışmak, yanında olmak insan olmanın insani özelikleridir. Kısacası toplumun beyni, yüreği, kalemi, dili, kulağı, gözü ve en önemlisi vicdanı olmak gerekiyor. Yaşar Kemal ömrünün son demlerinde Türkiye’de bunları aradı, fakat aradığını bulamadı. Ve ‘umarım öbür dünyada Türkiye yoktur’ diyerek Türkiye’nin yaşanır bir yer olmadığına dikkat çekmişti.

AKP iktidarı döneminde Türkiye toplumunun başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Her şey çok ikiyüzlüce ve sahtekarca yapılıyor. En önemlisi de yalanların gerçeklerle yer değiştirmiş olmasıdır. Geçmişte yaşanan iki örnekten yola çıkarak AKP’nin şefi Erdoğan’ın verdiği sözün ne kadar değersiz ve anlamsız olduğunu görmek mümkündür. Birinci örnek: Kürt sorunun çözümüne dairdir. Akil insanlar heyeti oluşturarak çözer gibi herkesi bu sürece katma adına kullandı, kendisine propaganda malzemesi haline getirdi. Erdoğan’ın çözüm sürecinde Kürtlere göz kırparken de çok sahtekâr ve iki yüzlüce davrandığını bugünkü imha, işgal ve saldırgan politikalarından rahatlıkla görebiliriz. Çözümden, imhaya geldi. İkinci örnek: Alevi çalıştayları düzenleyerek Alevi inancına el atmasıydı.

Yapılan Alevi çalıştaylarında sonuç çıkmayacağını en iyi bilen Alevilerdir. İktidarları döneminde her yere cami diktiler. Bu dinci iktidar katı sünni İslam geleneğinin sürdürücüleridirler. İslami terör örgütleriyle ilişkileri artık sır değildir. DAİŞ, El Nusra, El Kaide, Taliban gibi tanınan İslami terör örgütleriyle ilişkilerini ifşa ediyorlar, onları resmen tanıyorlar ve iş birliği içinde olduklarını söylemekten çekinmiyorlar. Radikal İslami guruplardan ordu oluşturarak sınır aşırı ülkelerde savaştırıyorlar. Bu zihniyette olan bir iktidarın Alevi inancına yaklaşımı elbette düşmanca olacaktır. Alevilerin bunları çok iyi anlaması gerekiyor. Sadece bu iktidar da değil, Türk devleti kurulduğundan beri Alevi inancını sistematik bir şekilde yok etmeye çalışmış, Alevileri’ de katletmiştir. Osmanlıda başlayan Alevi katliamı Cumhuriyet döneminde de devam etmiştir.

Osmanlı döneminde Alevilere yapılan mezalimin belgeleri günümüze kadar varlığını korumaktadır. ll. Mehmet (1480), ll. Beyazıt (1481-1512), l. Selim (1470-1520) dönemlerinde sürgün ve katliamların ardı arkası kesilmemiştir. ll. Beyazıt döneminin müftüsü Hamza Saru Görez’e ait fetvada Alevilerin neden katledilmesi gerektiğini genişçe anlatmaktadır. Üç kardeşini katleden ve babasını da tahtan indirip sürgüne gönderen l. Selim, Babası ll. Beyazıtın yaptıklarını az bulmuş olacak ki Osmanlı Şeyhülislamı İbn-i Kemal’e Kızılbaşların katledilmesini yasallaştırmak ve haklı göstermek için yeni bir fetva daha hazırlatır. İdris-i Bitlisi bu dönemde 40 binden fazla Kızılbaş’ın katledildiğini yazmaktadır. Kızılbaş olmak suç teşkil etmektedir. Bektaşi tarikatı yasaklanmış 7500 civarında mensubu katledilmiş, dergahları kapatılmış ve çoğu yakılmıştır.

Cumhuriyet tarihindeki Alevi katliamları bilinmektedir. Dersim tertelesi, Çorum, Maraş ve son olarak Sivas katliamı halen hafızalarda tazeliğini korumaktadır. Bu katliamlar devlet yetkilileri tarafından ‘Vaka-i Hayriye’ den (hayırlı olay) sayılmaktadır. Zaman zaman Alevilerin evleri işaretleniyor, Sünni İslami algıda kafir olarak tanımlanıyor. Cumhuriyetin kılıç artıkları olarak kalan Aleviler ise bu devletin şemsiyesi altında kendilerine yer bulamamaktadırlar. İkinci sınıf vatandaşlık statüsüne bile layık görülmüyor. Bürokrasinin üst sıralarında asla kendilerine yer bulamazlar. Orduda yükselemezler. Vatandaşlık görevlerini yerine getirmelerine rağmen vatandaştan sayılmazlar, vatandaşlık haklarından mahrum bırakılmışlar. Türkiye’de Sünni İslam ve Türk milliyetçiliği dışında kalan dini ve etnik kökenler ortadan kaldırılmıştır. Sıra Kürtlere ve Alevilere gelmiştir. Ezidi inancı Türkiye sınırları içinde bitirildi. Benzer durum eğer tedbir alınmazsa Alevilerin başına gelecektir.

Türkiye’de Alevi inancını serbestçe ve özgürce yaşamanın zemini kurutulmuştur. Alevi olarak kalmak zorlaşmıştır. Bu nedenle Türkiye’de olmayacakların listesine Alevileri de eklemek gerekir. Türkiye; yaşam hakkı tanımadığı kesimlerin bir arada bulunmaları, mücadele etmeleri bu nedenle elzemdir. Özelikle de Aleviler, kendilerine ve inançlarına yaşam hakkı tanımayan faşist devlete karşı birlik olmaları, var olmanın örgütlü olmaktan geçtiğini çok iyi bilmelidirler. Cumhuriyetin kuruluşu olan bugünün kendileri için katliam fetvalarının verildiği gün olduğunu bilinçte tutmaları gerekir.