İşgalden 2 yıl sonra Serêkaniyê ve Girê Spî -1

İşgalden 2 yıl sonra Serêkaniyê ve Girê Spî -1
5 Oct 2021   03:41
HABER MERKEZİ-MEDYA HENAN

Kapitalist modernitenin demokratik moderniteye saldırısı

 
İşgalci Türk devleti ve çetelerinin Girê Spî ve Serêkaniyê’ye dönük işgalinin üzerinden iki yıl geçti. Hegemon güçlerden destek alan işgalci Türk devleti saldırılarıyla Özerk Yönetim’e darbe vurmak ve halkların özgür ve ortak yaşam umutlarını ortadan kaldırmak istedi.
 
İşgalci Türk devleti 9 Ekim 2019’da Kuzey ve Doğu Suriye’ye işgal saldırıları başlattı. Hedef alınan yerler ise, sınır hattındaki Girê Spî ve Serêkaniyê idi ve yaşanan şiddetli savaş sonrasında, küresel güçleri de arkasına alan Türk devleti bu iki sınır kentini işgal etti.

3 bölümden oluşan bu dosyamızda işgal edilen Serêkaniyê ve Girê Spi’nin saldırılardan önceki durumu, Türk devletinin işgal bahanelerini, işgal edilen yerlerde yaşanan insanlık dışı uygulamalarını, demografinin sistemli olarak değiştirilmesini ve saldırılara karşı bundan sonra da yapılması gerekenleri ele alacağız.

TÜRK DEVLETİ VE OSMANLININ SURİYE’DEKİ AÇGÖZLÜLÜĞÜ

Türk rejimi, Arap Baharı olarak gelişen süreçte birçok yere yaptığı gibi, daha başından itibaren değişik amaç ve gerekçeler öne sürerek Suriye’ye de müdahale etti. Şam hükümetini yıkmak, İhvan grubu başta olmak üzere siyasi İslam gruplarını iktidara getirmek amacıyla her geçen gün müdahalesini değişik yöntemlerle derinleştirdi.

Bu müdahalenin sonuç almasını hedefleyen Türk devleti, dünyanın her yerinden getirdiği çetelerin barındığı ve oradan geçerek El Kaide’ye ile bağlantılı selefi gruplara katıldıkları yol hattına dönüştü.

DAİŞ’in Suriye ve Irak topraklarında yayılması, ardından “Hilafet Devleti”nin ilan edilmesiyle Türkiye’nin teröristleri toplayıp farklı bölgelere gönderme faaliyetleri paralel olarak hız kazandı.

Birçok yorumcu Erdoğan’ın Misakı Milli sınırlarına ulaşmak amacıyla, DAİŞ’i kanlı çete örgütünü söz konusu alanlara geçirerek kullandığına dikkat çekiyordu. Zira destekçileri, Erdoğan’ın İslam halifesi olduğu yönünde propaganda yapıyordu.

Ne var ki, tüm bunlar yapılırken hesaba katılmayan şey Kürt halkının geliştirebileceği örgütlü direnişti. Çünkü zamanla tüm bu planları bir bir boşa düşüren bu örgütlü halk direnişi oldu. KDP’nin Şengal’i DAİŞ çete sürüsünün saldırılarına bırakarak kaçması, HPG’nin buraya müdahelesini getirdi.

Yine maxmur mülteci kampı da bir müdahaleyi zorunlu kıldı. KDP, DAİŞ’in saldırısıyla bölgeyi terk ederek kaçmış ve gerilla Mexmur ile Başûrê Kurdistan’ın diğer bölgelerine geçmesini engellemek için buraya da müdahale etmişti.

Gerillanın bu alanlarda devreye girmesi, bir yandan DAİŞ’in ilerleyişinin durdururken, diğer yandan DAİŞ’i buralara süren güçlerin hesabını da dinamitlemiş oluyordu.

DAİŞ Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırırken, bu kez karşılarına çıkan güç YPG ve YPJ idi. DAİŞ’e karşı başlatılan savaş kısa sürede sonuç vermiş ve DAİŞ ile destekçileri hiç de hesaplamadıkları büyük bir yenilgi almışlardı.

Zira her tarafta büyük hezimet yaşayan DAİŞ çete sürüsü 15 Eylül 2014-26 Ocak 2015’te en ağır darbeyi alarak kendi sonuna doğru hızlı adımlarla koşacaktı.

DAİŞ ARACILIĞIYLA BAŞARAMAYINCA KENDİSİ DEVREYE GİRDİ

Ne var ki, DAİŞ üzerinden kurgulanan plan suya düşünce soykırımı temel siyaset edinmiş Türk devleti kendisi sahneye inecekti. Ama amaçla bu çete sürülerinin önlerine konan hedefe varamadıklarını gören Erdoğan ve hempaları hızlıca sahaya inmeye başladı. Yani Türk devleti artık sadece çete sürüleri üzerinden değil, bizzat kendi işgalci ve soykırımcı ordusuyla sahnedeydi.

Türk devleti 2016’nın yazında Suriye’nin Cerablus, Bab ve Ezaz gibi bölgelerine yönelik işgal saldırıları başlattı. Bu saldırılar Türkiye ile Rusya arasındaki anlaşma kapsamında geliştirildi. Eski Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, yaptığı bir açıklamada Halep’i Şam hükümet güçlerine ve Rusya’ya teslim etme karşılığında bu bölgelere işgal saldırıları başlattıklarını itiraf etti.

Türk devleti işgal planını tamamlamak amacıyla 2017’nin başında “Soçi Anlaşması” adı altında Rusya ve İran ile ittifak geliştirdi. Bu da, çetelerini Suriye’nin farklı bölgelerinden çekmesine kapı aralamış oldu. Türk devleti çeteleri, nüfusun çoğunluğunun Kürt olduğu sınır bölgelerini işgal etme planına hizmet etmeleri için İdlib'de topladı.

Türk devleti Rusya ile yaptığı anlaşma aracılığıyla 18 Mart 2018’de Efrîn’i işgal etti. Buna karşılık çetelerini Doğu Guta’dan, Humus kırsalından ve Hama’nın bazı bölgelerinden çekti.

TÜRK DEVLETİNİN BÖLGEYİ İŞGAL ETME BAHANELERİ

Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) Mart 2019’da DAİŞ’in coğrafik hakimiyetine son verdikten sonra Türk devleti yeniden Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerine dönük işgal saldırıları tehditlerine başladı.

ABD ve Türkiye arasında 3 gün devam eden müzakereler ardından, 7 Ağustos 2019’da bir anlaşmaya varıldığına dair açıklama yapıldı. Anlaşma çerçevesinde sözde “Güvenli Bölge” adı altında Rojava coğrafyasının işgal edileceği duyuruldu.

Anlaşmaya göre sözde “güvenli bölge” oluşturulacak, iki tarafın içinde yer aldığı ortak operasyon odası kurulacak, ABD ve Türkiye Serêkaniyê ve Girê Spî arasında 5 ila 9 km derinliğinde ortak devriyeler gerçekleştirecek. Anlaşma 8 Eylül 2019’da uygulamaya geçti. İlk ortak devriye Girê Spî’nin kuzeydoğusunda ABD güçleri ve Türk ordusunun 12 askeri aracıyla gerçekleştirildi.

Anlaşma tarafları arasında ortak devriyeler gerçekleştirilirken,  QSD silahlarını ve savaşçılarını sınır bölgesinden çekti. Uluslararası Koalisyon da bu çekilmeyi doğruladı. O dönem kurulan Askeri Meclisler kameralar önünde açılan mevzileri kapattı.

Gelişmeler devam ederken, dönemin ABD Başkanı Donald Trump 6 Ekim 2019’da ABD güçlerini Suriye’den çekeceklerini açıkladı. ABD yönetimi içerisinde yer alan bazı kişiler bu karara tepki gösterdi ve birçok kişi istifa etti.

İşgalci Türk devleti karardan faydalanarak 9 Ekim 2019’da Kuzey ve Doğu Suriye’nin farklı bölgelerine geniş kapsamlı saldırı başlattı. İşgal saldırılarında savaş uçakları, tank, top, panzer ve her türlü ileri teknoloji silah kullanıldı. Ayrıca Cebhet El Nusra, DAİŞ ve birçok çete grupları “Suriye Ulusal Ordusu” adı altında kullanıldı ve işgalci Türk ordusunun yanında aktif şekilde savaşa katıldı.

QSD güçlerinin 14 gün süren efsanevi direnişi ardından Türk devleti çeteleri yasaklı ve kimyasal silahlar kullanarak Serêkaniyê ve Girê Spî’yi işgal etti.

TÜRK DEVLETİNİN KÜRT DÜŞMANLIĞI

Erdoğan 24 Ağustos 2016’da Suriye’nin diğer bölgelerini işgal etmek için Cerablus’u seçti. Bu tarih Osmanlı devletinin Mercidabık (1516) savaşıyla Ortadoğu ve Avrupa’nın büyük bir parçasında hakimiyet sağladığı tarihtir. 9 Ekim’de Serêkaniyê ve Girê Spî saldırılarının başlaması da Önder Abdullah Öcalan’a yönelik uluslararası komplonun (9 Ekim 1998) gerçekleştiği tarihe denk getirildi. Önder Öcalan, 15 Şubat 1999 yılında kapitalist sistemin hegemon güçleri tarafından Türkiye’ye teslim edildi. Türk devleti bu şekilde Önder Öcalan’ın temelini attığı demokratik ulus projesinin Kuzey ve Doğu Suriye şahsında somutlaşmasını engellemeye çalıştı.

NEDEN SERÊKANIYÊ?

Serêkaniyê ve Girê Spî işgalini değerlendiren Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Eş Başkanı, Zelal Ceger, “ Devletlerin bir bölgeye saldırırken belirledikleri tarihler, hedef aldıkları toplum bir mesajdır. Cerablus saldırısı da Osmanlı sultanlarının Halep’e saldırdıkları Mercidabık savaşının yıl dönümündeydi. Herkesin de bildiği gibi Serêkaniyê ve Girê Spî’ye yönelik saldırının 9 Ekim’de olması planlıdır” dedi.

Zelal Ceger, “ Türk devleti Serêkaniyê’nin Kürt Mitanilerin başkenti olması açısından önemli bir bölgedir. Serêkaniyê’ye saldırarak Kürt toplumunun değerlerini darbelemeyi hedeflediler. Özellikle bu tarihte Türk devleti Önder Öcalan’ı Suriye’den çıkarmak için Suriye sınırına panzerlerini yerleştirdi ve Suriye hükümetine, isteklerini kabul etmemesi halinde saldıracağını, açıkladı. Bunun üzerine Önder Öcalan 20 yıllık Suriye halkıyla olan dostluğunu korumak adına Suriye’den çıkma kararı aldı. Türk devleti yine aynı tarihte bu bölgeye saldırı gerçekleştirdi” ifadelerini kullandı.

TÜRK DEVLETİNİN BÖLGE HALKINA MESAJI

Zelal Ceger, “ Türk devleti saldırdığı gün Kuzey ve Doğu Suriye halkına ‘Nerede bir kazanımınız varsa oraya saldıracağım’ mesajını verdi. İşgalci Türk devleti sürekli Kürtlerin kazanımlarını tasfiye etmeye çalıştı. Üçüncü dünya savaşı her devletin kazanım elde etme savaşıdır. Bu bir nevi ticari anlaşmalar savaşıdır. Bu, savaşın yürütülme amacını birinci ve ikinci dünya savaşlarından farklı kılıyor” dedi.

Üçüncü dünya savaşının Suriye ve Rojava merkezli Ortadoğu bölgelerinde yürütüldüğüne dikkat çeken, Zelal Ceger, “Bu savaşın Mezopotamya topraklarında yürütüldüğünü söyleyebiliriz. Üçüncü dünya savaşında iki ideoloji savaşmaktadır; kapitalist devletlerin öncülüğünü yaptığı iktidar ideolojisi ve halkların kardeşliği temel alan, özgür ve onurlu bir yaşama dayanan Önder Abdullah Öcalan’ın felsefesinin öncülüğünü yaptığı demokratik ulustur. Dikkat edilirse hegemon devletler böl, parçala, yönet siyasetiyle Ortadoğu halkları arasında toplumsallığı ortadan kaldırmaya çalışmaktadır” şeklinde konuştu.

Zelal Ceger, “ Egemen devletler, demokratik ulus sistemini planları önünde temel bir engel olarak gördüler. Önder Öcalan 21’inci yüzyılın halkların özgürlük yüzyılı olacağını daha önceden söylemişti. Fakat kapitalist sistem zirvede olmak için her türlü yöntemi kullanarak toplumu parçalayıp birbirinden koparmaya çalışıyor” şeklinde konuştu.

TÜRKİYE FIRSATLARI KULLANMAK İSTİYOR

Zelal Ceger, “ Türk devleti hegemon devletlerin siyasetinden faydalanarak Osmanlı devletinin Halep’ten Musul ve Kerkük’e kadar olan Misakı Milli sınırlarını geri getirmek ve Osmanlı iktidarını canlandırmak istiyor. Aynı zamanda Sykes-Picot anlaşmasıyla ikiye bölünen Kürdistanı ve Lozan anlaşmasıyla dörde bölünen Kürdistan’ın parçalanmasını fırsat olarak kullanmak istiyor” dedi.

Erdoğan’ın iktidarda kalmak için politikalarına devam edeceği tespitini yapan Zelal Ceger, “Kürtlerin olduğu her yeri hedef alıyor. Her bir Kürdün varlığını kendisi için tehlike olarak görüyor. Ya yok ediyor ya da ajan olarak kullanıyor. Bundan dolayı işgalci Türk devleti Kürdistan bölgesi genelinde saldırılarını artırıyor. Bu süreçte işgalci Türk devletinin saldırıları planlı ve sistematiktir. Bu nedenle işgalci Türk devletinin iktidarını ortadan kaldırmalıyız diyoruz” şeklinde konuştu.

(ah/hb)

ANHA