​​​​​​​Kürtlerin Rönesans’ı: 15 Ağustos

Kürtlerin çağ atlamasını sağlayan 15 Ağustos Rönesans’ı bugün Kuzey ve Doğu Suriye devrimi ile Ortadoğu’da yeni bir yaşamın modeli oluyor.

​​​​​​​Kürtlerin Rönesans’ı: 15 Ağustos
14 Aug 2021   00:51
 HABER MERKEZİ-KENDAL CÛDÎ

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması ile birlikte Kürdistan topraklarında Türkiye Cumhuriyeti kuruldu ve durum Kürtler için zorlu bir süreci başlattı. Katliamcı Türk devleti Kürt halkını Türkiye’nin bir parçası olarak kabul etmedi ve Kürt halkının tüm temel haklarını elinden aldı.

Kürtler kendilerine dayatılan bu kaderi kabul etmedi. ‘Ben Kürt’üm ve haklarım var’ şiarı üzerinden ilk olarak 1925’te Kürtler Şeyh Said liderliğinde Türk devletine karşı ayaklandı. Bu ayaklanma çeşitli nedenlerle fazla uzun süremeden Türk devleti tarafından yok edildi. Fakat Kürt halkının mücadelesi burada bitmedi. Kürt halkı mücadelesini büyütmeye devam etti.

Kürt halkı Türk devletinin katliam ve saldırılarına karşı 28 kez ayaklandı. Faşist Türk devleti tüm bu ayaklanmaları vahşi bir şekilde bastırdı. Hepsinde binlerce Kürt’ü vahşice katletti.

PKK DURUMU TERSİNE ÇEVİRDİ

Kürtlerin makus kaderi cumhuriyetin ilanından sonra 40 yıl boyunca bu şekilde devam etti. 70’li yıllarda Önder Öcalan öncülüğünde PKK’nin kurulmasıyla birlikte Kürtlerin makus talihi de tersine dönmüş oldu. Kürt halkının tarih boyunca gerçekleştirdiği ayaklanmaları analiz eden Önder Öcalan, Türk devletiyle silahlı mücadele yapılmadan Kürt halkının haklarını elde edemeyeceğini iyi biliyordu.

12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte Kürt halkına yönelik vahşet en hat safhaya ulaştı. Fiziki ve manevi olarak Kürt halkı tümden yok edilmek isteniyordu. Devlet politikaları da hep bu eksende belirlendi.

‘KATLİAMA KARŞI ADIM ATMAK ZORUNLUDUR’

Katliam planlarına karşı Önder Apo’nun hareketi Kürdistan topraklarında bir güneş gibi doğdu. Kısa sürede kendini örgütledi. PKK’nin öncü kadroları yapılan faşist planlara karşı ne kadar cesaretli olduklarını yaptıkları eylemlerle gösterdi. Devrimci tutumlarıyla Türk devletinin her türlü katliam politikalarına karşı durabileceklerini biliyorlardı.

Önder Öcalan bu konuya ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuyor: “Direnmek zorundayız. Başka yolumuz yoktur. Bu direnişte silah da var her türlü argüman da var. Yeni bir isyanı örgütlememiz gerekiyor.”

Önder Apo hareketinin öncü direnişçileri Türk devletinin zindanlarında ilk adımları attı. Duruşlarıyla onurlu bir yaşam ve Kürt halkı için her şeyi göze aldıklarını herkese gösterdi. Öncü devrimciler bedenini dahi ateşe vererek savunduğu değerleri koruduğunu ve koruyacağını ortaya koydu. Öncü kadrolardan PKK Merkez Komite Üyesi Mazlum Doğan, zulüm ve zorbalığa karşı 21 Mart 1980’de Amed Zindanı’nda bedenini ateşe vererek korku duvarlarını yıkarak kendinden sonraki öncülere direniş kapısını gösterdi.

Mazlum Doğan’dan aldığı vasiyeti layıkıyla yerine getiren Kemal Pir, Hayri Durmuş, Akif Yılmaz ve Ali Çiçek 14 Temmuz’da büyük ölüm orucu eylemi ile Türk devletini bir kez daha sarstı. Türk devletinin önüne koyduğu katliam planlarını bir kez daha boşa çıkardılar.

Mazlum Doğan ve ölüm orucu eylemleri NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olan faşist Türk devletine karşı silahlı mücadelenin zorunlu hale geldiğini gösteriyordu. 12 Eylül askeri darbesinin ardından kimse Türk ordusuna karşı silahlı mücadelenin başlayacağına ihtimal vermiyordu. Özellikle Kürtler için bu artık bir hayal olmuştu.

Zindanlarda ortaya çıkan direniş ve Türk devletinin Kürt halkına yaptığı vahşi saldırıların ardından özgürlük hareketi ülkeye geri dönme ve soykırım planlarına karşı direnme kararı aldı. 1982 yılında gerçekleşen kongrede Türk devletinin faşizmine karşı silahlı mücadele başlatma kararı alındı.

Lübnan’da Önder Abdullah Öcalan tarafından eğitilen özgürlük hareketi kadroları akın akın Bakûrê Kurdistan dağlarına gitti. Bu kadrolar silahlı mücadelenin hazırlıklarını ve propagandasını yaptı. Bu kadrolar arasında yer alan öncü kadrolardan biri de büyük komutan Egid’di (Mahsum Korkmaz)

1984 yılının Haziran ayında Biradost’a bağlı Lolan bölgesinde bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda ilk silahlı eylem birliği belirlendi. Komutan Egid, ilk görevinden önce Başur, Bakur ve Rojhilat üçgeninde halkı örgütleme ve PKK gerçekliğini anlatma çalışmaları yürütüyordu. Aynı zamanda silahlı mücadelenin de hazırlıklarını yapıyordu. Özellikle Botan bölgesinde bir halk ordusu oluşturuyordu.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra Egid komutan Sêrt’in (Siirt) Dihê (Eruh) ilçesinde gerçekleştirilecek eylem için görevlendirildi. Egid komutan bu eylemden bir gün önce yazdıklarında şunları belirtiyor: “14 Ağustos gecesi gerilla birlikleri toplandı. Büyük bir coşku ve moral hakimdi. Gelen görevlendirmeyi okuduk. Dihê’ye (Eruh) yönelik eylem kararı okunduktan sonra biz de görevi yerine getirme yemini içtik. Bu toplantıda hazır olan 30 gerilla arasında Erdal, Bedran, Şiyar, Mûsa, Heci, Ferman, Selim, Ali, Resûl, Bijî ve Kerim de vardı.”

SİLAHLI MÜCADELENİN BAŞLAMASI

Komutan Egid öncülüğünde 15 Ağustos’ta Siirt’in Eruh ilçesinde işgalci Türk devletine ilk kurşun sıkıldığında silahlı mücadele başlamış oldu. İlk kurşun Kürt halkının tüm korku ve endişelerini ortadan kaldırdı.

İlk kurşundan sonra çatışma tüm kente yayıldı. Gerillalar Jandarma Karakolunu tamamen ele geçirdi. Bir grup askeri de esir aldı. Tüm ilçe ele geçirildikten sonra HRK’nin kuruluşu ilan edildi. Gerillalar ilçenin camisinden HRK’nin açıklamasını okudu.

Eruh’taki kahvehanelerde bildiriler dağıtıldı. Yaşanan çatışmalarda gerillanın bir kaybı olmazken bir Türk askeri öldürüldü, 6’sı da yaralandı.

Aynı gün Şemdinli’de de eylem gerçekleştiren gerillalar kısa sürede Şemdinli’yi de ele geçirdi.

Kürt halkı 15 Ağustos gününü Diriliş Bayramı olarak nitelendiriyor. Çünkü 15 Ağustos’ta sıkılan ilk kurşun ile tüm dünya Kürt halkını tanımaya başladı.

Eğer 15 Ağustos’u iki eylem üzerinden ele alırsak tarihi bir yanılgının içine düşeriz. 15 Ağustos atılımı Kürtler için bir milattır. Sadece askeri bir zafer değildir. Kölelik ve teslimiyetin zincirinin kırıldığı gündür. Yine ideolojik, siyasi ve kültürel olarak büyük değişimler yarattı.

15 Ağustos atılımı 28 Kürt isyanının hayalini gerçekleştirdi. Artık PKK hareketi bir isyan ya da Kürdistan’ın bir parçasına ait bir parti olmadı. Kürdistan’ın dört parçasında siyasi, askeri, toplumsal mücadele yürüten bir örgüte döndü.

Kürt gençleri 15 Ağustos atılımıyla grup grup yönünü dağlara çevirdi. Komutan Egid’in silahlı mücadelesine katıldılar. Artık her yerde gerilla ve halk bir oldu. Türk devleti artık eskisi gibi rahat hareket edemiyordu. Çünkü artık Kürt halkını koruyan gerillalar vardı.

ÖNDERLİĞİN DEĞERLENDİRMELERİ

Önder Abdullah Öcalan savunmalarında 15 Ağustos atılımına dikkat çekerek şunları belirtiyor: “Ağustos direnişi derinleşti, büyüdü ve yükseldi. Kürdistan’da yeni bir yaşam başlattı. Bu bizim savaşımızdı.”

Önder Öcalan 15 Ağustos’un Kürtler için önemini şu cümlelerle dile getiriyor: “15 Ağustos’u nefesi kesilen bir halkın özsavunma adımı olarak isimlendirirsek doğru olur. Bu her ne kadar bir saldırı olarak nitelendirilse de özünde ‘Ben halkım, beni ortadan kaldırma’ mesajını içeriyor. Özelikle Amed Zindanındaki vahşete karşı cevap oldu. ‘Biz varlığımızdan vazgeçmeyeceğiz’ mesajını verdik. Mazlum Doğan’ın ‘Sessimizi dünyaya ulaştırmalıyız’, Hayri Durmuş’un ‘Siz varlığımızı inkar edemezsiniz’ ve Kemal Pir’in ‘Türk halkının kurtuluşunu Kürt halkının kurtuluşunda görüyorum’ sözlerine cevap olduk. Bu sözlere çok anlam yüklemememiz gerekir. Bu savaş atılımı despotik ve oligarşik Kürt ve Türk sınıfına ‘Sınırsız işgal ve inkar dönemi bitti, artık özgür yaşam zamanı geldi’ cevabını da doğurdu.”

Kürtlerin tarihini değerlendirdiğimizde 15 Ağustos öncesi ve 15 Ağustos sonrası olarak ele almamız gerekiyor. Çünkü 15 Ağustos sadece askeri bir adım değildir. Aynı zamanda Kürtlerin mücadele yaşamıdır. Kürtlerin Rönesans’ıdır. Bu Rönesans 37’nci yılında Kuzey ve Doğu Suriye devrimine öncülük ediyor. Ortadoğu’da yeni bir yaşam modelini inşa ediyor.

Komutan Egid 1986 yılında Gabar’da şehit düştü. Daha sonra binlerce Egid ortaya çıktı. Her bir Kürt evinde bir Egid var artık. Egid Kürt halkı için zaferin sembolü oldu.

ANHA