Reqa Halifeliğinden DAİŞ Cumhuriyetine

Reqa Halifeliğinden DAİŞ Cumhuriyetine
2 Aug 2021   04:32

Halil Cemal

3 Ağustos 2014 Ezidiler için 73. Ferman olarak tarihe geçti.  Kendisine Irak-Şam İslam Devleti diyen ve kısa adı DAİŞ olarak bilinen insanlık düşmanı bir çete gücü 3 Ağustos 2014 günü Ezidiler için bir korunma, sığınma yeri olarak kutsal mekanı sayılan Şengal’i işgal ederek Ezidi soykırımını başlattı.

Şengal’i korumak için orada olduğunu iddia eden KDP askeri güçleri, daha işgal başlamadan önce var olan silahları ile birlikte Şengal’i terk etti. Bundan önce de Rakka’da Halifeliğini ilan ettikten sonra olası DAİŞ saldırılarına karşı hazırlık yapılması için HPG’ nin Şengal’e göndermek istediği gerilla gücü KDP tarafından tutuklanmıştı. Bu her iki olayın peşpeşe gelmesinin arkasından DAİŞ saldırılarının başlaması tesadüf olmasa gerek. DAİŞ, Şengal halkının KDP tarafından savunmasız bırakıldığını önceden bildiğinden saldırı için çok fazla bir güce de ihtiyaç duymadı. Diğer yandan KDP, Rojava ile Güney Kürdistan sınırı arasına derin kanallar kazarak Rojava Devrimini kuşatma altına almıştı.

İşte bu şekilde özel olarak KDP’nin DAİŞ karşısında savunmasız bıraktığı Ezidi Halkı 73. fermanla böyle karşılaştı. En acımasız saldırılarla binlerce Ezidi katledildi. Binlercesi esir alındı. Halen önemli bir kısmı bulunamayan binlerce Ezidi kadın ve kızı köle pazarlarında satıldı. DAİŞ’in ve onu saldırtanların amacı Şengal’i Ezidi Kürtlerden tümüyle temizlemekti. Ama Rojava YPG/YPJ güçleri ile HPG’nin sınırlı sayıdaki gerilla gücü bu planı bozdu. Şengal Dağı Ezidiler için bir savunma kalesi haline getirildi. On binlerce Ezidi tüm imkansızlıklara rağmen güvenilir alanlara taşındı. Ve Şengal DAİŞ’ten temizlenerek Ezidxan Özerk Yönetimine doğru giden süreç başlatıldı. Şengal DAİŞ’ten temizlendi ama Faşist TC ile KDP’nin birlikte yürüttüğü soykırım saldırıları devam etmektedir. Rojava yine bu iki güç tarafından kuşatma altında tutulmakta. Ve faşist TC- Selefi çeteler ve KDP Güney Kürdistan’da HPG gerillalarına karşı ortak saldırılar yürütmekte. Köyler bombalanmakta, Araziler yakılmakta ve Güney Kürdistan TC’nin işgali için hazırlanmakta.

Şengal’den sonra Kobane’den başlayarak tüm Kuzey ve Doğu Suriye cografyası DAİŞ’ten kurtarıldı. 12 Binden fazla Şehit ve 22 bin yaralı pahasına Rakka Halifeliğine son verildi. DAİŞ bu topraklardan önemli oranda temizlendi. Var olanlar da gizlenmek zorunda kaldı. Ama Halifeliğine son verilen DAİŞ, Türkiye’de AKP/MHP iktidarı ile yönetilen Cumhuriyet olarak karşımıza çıktı. Ve DAİŞ politikaları Kuzey’den başlayarak tüm Kürdistan’a kapsamlı bir soykırım saldırısı olarak yayılmaya başladı. Suruç’ta, Ankara’da, Amed’de, Cizre’de, Nusaybin’de, Silopi’de, Sur ve daha birçok yerde Katliamlar süreci başladı. İnsanlar yakıldı. Başta kimyasal silahlar olmak üzere her türden suç sayılan silahlar kullanılarak inkar-imha saldırıları geliştirildi. Siyasal ve Kültürel başta olmak üzere Kürtlere karşı her türden soykırım günlük politika haline getirildi. KDP, Faşist AKP/MHP-DAİŞ iktidarı tarafından yürütülen bu soykırım saldırılarını bir kez olsun kınamadı. Aksine yaşanan sorunların sorumlusu olarak PKK’yi gördü. PKK’nin varlığını Faşist TC ile olan kirli ilişkilerinin önündeki engel saydı.

Kuzey ve Doğu Suriye’de yine KDP tarafından sınırsız desteklenen faşist TC, Fırat suyu ve Elok suyunu keserek halkımızı susuz bırakıp teslim almak istemekte. İnsansız hava araçlarıyla sivil insanlar hedef alınmakta. Efrin, ÖSO çeteleri ve faşist TC eliyle etnik temizliğe tabii tutulmakta. Efrin zenginlikleri talan edilmekte, şehitlikler ve tarihi eserler tahrip edilerek Efrin tümüyle hafısasız bırakılmak istenmekte.

Bütün bunlar olurken KDP Semalka kapısının kullanımını engellemeye başladı. Hevler’deki 3 resmi Rojava temsilcisini esir aldı. Bunlar yetmiyormuş gibi Efrin soykırımının mimarı olan Kürt düşmanı ÖSO çete şefi Hariri’yi resmi olarak ağırlayarak, DAİŞ artığı çeteleri HPG’ye karşı savaştırma anlaşması yaptı. Bu çeteleri de kullanarak faşist TC’nin işgaline karşı direnen gerilla noktalarını kuşatma altına almaya başladı. Tüm bunları yaparken MİT tarafından organize edilen KDP basını, özgürlük mücadelesine karşı özel savaş aygıtı olarak yönlendirildi.

Bütün bu saldırılara bağlı olarak son dönemlerde Türkiye’de Kürtlere karşı etnik temizlik saldırıları başlatıldı. Ankara’da, Afyon’da ve en son da Konya’da Kürtler katledilmektedir. DAİŞ nasıl Kürtlerin katli üzerinden Halifeliğini kurumlaştırmak istedi ise, AKP/MHP faşist iktidarı da benzeri bir yol izleyerek Osmanlı halifeliğini kurmak istemektedir.

DAİŞ eliyle oluşturulmak istenen Halifeliğin planlamasının  1 Haziran’da Ürdün’ün başkenti Amman’da gerçekleştirilen toplantıda yapıldığı belgelerle ortaya konulmuştur. Bu toplantı sonrası DAİŞ 9 Haziran 2014’ de Musulu ele geçirmiştir. Bu toplantıda Ürdün istihbaratı nezaretinde çeşitli selefi örgütler, KDP ve BAAS çılar da yer almıştır.

Bütün bunlar başından beri, içinde KDP’nin de yer aldığı Kürt düşmanı ve Kürtlerin soykırımı üzerinden gerçekleştirilmek istenen bir projenin olduğunu göstermektedir. Bu projenin esas yürütücü gücü Faşist AKP/MHP iktidarıdır. DAİŞ yenildikten sonra AKP/MHP bu görevi resmen üslenerek soykırım politikalarını devreye koymuştur. KDP de bu politikaya dahil edilmiştir. Diğer Kürt güçleri de bu sürece dahil edilmek için sadece TC tarafından değil, Amman toplantısını organize eden güçler tarafından da zorlanmıştır. Güney Kürdistan örgütleri içinde yaşanan gelişmeler de bundan bağımsız değildir.

Bu pratik gelişmeler ışığında Kürtlerin tüm Kürdistan coğrafyasında ve genel olarak bulunduğu her yerde yeni ve çok kapsamlı bir soykırım saldırısı ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bu soykırım saldırıları sadece tetikçilerle sınırlı değildir. 20. Yüzyılda Kürtleri mezara gömmek isteyen tüm küresel güçler bu planın bir parçasıdır. Kürtler 21. Yüzyılın başında yeniden ve son kez varlığını korumakla karşı karşıyadır. Bu katliama dayalı soykırım ancak özgürlük eksenli bir mücadele ile durdurulabilir. Bunun yolu da Önder APO ve onun paradigmasından geçmektedir. Dikkat edilirse, bugün sadece Kürtler değil, Kürtlere ve halklara özgürlük müjdeleyen Önderlik ve o çizginin savunucuları yok edilmek istenmektedir. Önder APO’nun tecridinin daha derinleşmesi, Güney’de gerillaya karşı geliştirilen saldırılar, Kuzey’de gerçekleştirilen katliam ve soykırım saldırıları, Kuzey Doğu Suriye’ye karşı geliştirilen teslim alma politikaları hep bunla ilgilidir. O nedenle kimse kendisini aldatmamalı. Saldırı faşist TC’nin ya da onun çocuğu olan DAİŞ’in ve bunlarla işbirliği yapan KDP’nin dediği gibi sadece PKK ye karşı değildir. Kürtlerin özgürce yaşama istemine ve sonuçta da tüm Kürtlerin yaşamına karşıdır. Onlar “ben varım” ve “özgürce yaşamak istiyorum” diyen Kürde düşmandır. O nedenle Önder APO ve çizgisi bu Kürt düşmanlığı ve onun inkar-imha politikasına karşı ortaya çıkmıştır. Önder APO ve özgürlük hareketi var oldukça Kürtlerin inkar ve imhası gerçekleşemez. Bilinmeli ki DAİŞ de TC de Kürt düşmanıdır. Onlar Kürt kanı ile beslenerek yaşamlarını sürdüreceklerine inanmaktadır. O nedenle KDP’nin ileri sürdüğü gibi sorun PKK değil, Kürtlerin inkarıdır.

Bunun için tüm Kürtler bu inkar ve imha politikasına karşı öz savunmasını geliştirmek zorundadır. “DAİŞ halifeliği” ne karşı nasıl birlik içinde mücadele edilerek başarılı olunmuşsa, yeni DAİŞ cumhuriyeti karşısında var olabilmek ve özgürlüğü kazanmak için ulusal birlik şarttır. İşbirlikçilik ve ihanet ancak bu birlik ile etkisizleşebilir. Tarih bunu defalarca göstermiştir. En son Amman antlaşmasıyla kendisini var etmek isteyen ihanet de böyle aşılmıştır. Şengal üzerine yapılan ihanet antlaşması gibi son faşist AKP-MHP/DAİŞ cumhuriyeti ile yapılan kirli pazarlıklar da ulusal birlik ile boş çıkarılacaktır. Ve özgürlük, ihanet yenildikçe kazanılır. 

ANHA