İktidarın gövdesinde çatırtı sesleri yükseliyor – Rauf KARAKOÇAN

İktidarın gövdesinde çatırtı sesleri yükseliyor – Rauf KARAKOÇAN
15 Jun 2024   09:48

Türk usulü siyaset yapma tarzında sorun çok, çözüm yoktur. İktidarda uzun süre kalan AKP’nin ‘2007 yılından itibaren ana ilkelerinden uzaklaştığını, giderek yozlaştığını ve iç çürüme yaşadığını’ kendi kurucu üyeleri tarafından dile getirilmektedir. AKP ile birlikte Türkiye’de İslami hegemonyanın sonuna gelinmiş gibi görünüyor. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’nun genelinde siyasi İslam hareketleri bir kriz yaşamaktadır. Afganistan, İran’dan tutalım Irak’taki İslami partiler ve örgütlere kadar, Lübnan’da ki Hizbullah’tan tutalım Filistin’deki Hamas’a kadar ve daha birçok coğrafyada irili ufaklı İslami oluşumlar benzer kaderi paylaştıklarını bir kenara not düşmek gerekir. 

Türkiye’de İslami tandanslı AKP, özü itibarıyla İslamiyet’i maske gibi kullanarak iktidar aracı haline getirdi. İdeolojik perspektiflerinin dayandığı zihniyet oldukça sorunludur ve gidebildiği kadar gitmiş, iktidarda kaldığı kadar kalmış ve artık yolun sonuna gelmiştir. Türkiye’deki siyasi tıkanıklığın asıl müsebbibi olan Erdoğan, kurmak istediği tek partili devlet sistemi, Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ha bire sistemsel sorunlar üreterek her konuda yapısal sorunlara da yol açmıştır. 

İçinden geçtiğimiz süreç hiçbir dönemde olmadığı kadar siyasi yalpalanmalara, alışık olmadığımız kadar iç hesaplaşmalara, seviyesiz çıkışlara tanık olunmaktadır. Başta AKP’nin içi olmak üzere, içinde yer aldığı Cumhur ittifakında da çattırdılar yükselmektedir. Sinan Ateş’in öldürülmesiyle MHP’deki iç çelişkiler, mafyatik yöntemlerle daha sert bir hesaplaşmaya sahne olmaktadır. Türkiye’nin aşırı sağı olarak kendisini konumlandırmış faşist kliğin temsilcisi olan Devlet Bahçeli, ‘AKP CHP ile ittifak kursun, altılı masa da desteklesin’ noktasına kadar gelmiştir. Cumhur ittifakın dağılmasıyla ipliği pazara çıkacak, Kürtler hakkında ağzı lağım kokan Süleyman Soylu, Mustafa Destici ve çok sayıdaki siyasi figür, daha şimdiden tedirginlik yaşadıkları verdikleri beyanlardan anlaşılmaktadır. Süleyman Soylu vakti zamanıyla Erdoğan ve Bahçeli’ye etmediği lafı bırakmazken ‘Liderimiz Erdoğan, Türkmen başımız Bahçeli’ diye methiyeler dizmesi yaşadığı tedirginliğin bir tezahürüdür.

AKP-MHP’nin iç hesaplaşmaları bir yana iki parti arasında yaşanan söz düellolarına bakıldığında bu ittifakın dağılacağı yönünde epeyce malzeme birikmiş durumdadır. AKP-MHP gerilimi durulacak gibi görünüyor. İki parti liderinin de ayakta duracak takati dahi zor buldukları böylesine siyasi bir iklimde Erdoğan ve Bahçeli sonrası hesapların yapıldığı da muhakkaktır. İktidarın gövdesindeki çatlak ve çattırdılar kendisini her konuda dışa vurmuştur. Bunun giderilmesine dönük arayışlar da kuşkusuz mevcuttur.

Ankara’nın karanlık dehlizlerinde yeni bir oyun kurgulanıyor. Özel-Erdoğan görüşmelerinde konu başlıkları arasında, Kürtlere uygulanan düşman hukukuna ve devlet terörüne dair bir şey görünmez-duyulmazken adına yumuşama denilmektedir. AKP ve CHP yakınlaşmasına yumuşama adı konulsa da hangi konularda yumuşama, nereye kadar yumuşama henüz netlik kazanmış değildir. Rakipler el-ense birbirlerini sınamaktadırlar. Kim kimden ne koparacak düzeyine inmiş siyasi pazarlıklardan ülkenin içinde bulunduğu sorunlara bir çözümün beklenmesi zor görünmektedir. Fakat yeni bir oyun kurgulandığı da aşikardır. Siyasi kısır döngüden kurtularak yeni bir çıkış bulunmazsa iktidar krizinin kapıda olduğu da göz ardı edilmemesi gereken bir konudur. Erken seçim tartışmaları şimdilik erken görünse de Erdoğan iktidar sürecini tamamlamak için her çareye başvuracak ve ‘yeni anayasa’ gibi bayatlamış çıkışlarla siyasi gündemi oyalayacak gerekçeler üretecektir. 

Siyasetin en pespaye figürü gibi görünse de üslendiği misyon gereği siyasette alt-üst oluşumlar yaratan, değim yerindeyse siyaseti alabora eden gelişmeler Meral Akşener şahsında yaşananlardır. Önce MHP’yi bölerek dişi Kurt’a yakışır siyasi bir çıkış yapmıştı. Merkez sağa anaçlık etmek istedi fakat pek başaramadı. CHP ile iş tutun gel-gitler neticesinde, içinde yer aldığı Millet ittifakına cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettirerek kendi asli rolünü oynamıştı. Bu yetmezmiş gibi genel başkanlığından ayrıldığı İyi Parti’yi de dağıtarak faşist iktidara soluk aldırmak için beklenmedik hamleler ile şaşırtmaya devam ediyor. Erdoğan’la görüşmesi ve kapalı kapılar arkasında bir takım gizli pazarlıklar yapması, kişisel egosunun tatmini için Erdoğan’la yeni bir başlangıca tevessül etmesi aslında pek de şaşırtmamıştır.

Türkiye’nin siyasi gündemini meşgul eden o kadar çok konu başlığı var ki kamuoyu bunları takip etmenin ve değerlendirmenin hızına yetişmekten başı dönmüş, sersemleşmiş duruma gelmiştir. Bu nedenle çok sağlıklı değerlendirmeler yapıldığı söylenemez. Varyantlı inişli çıkışlı siyasi belirsizlik içinde savrulan halkın hanesine yazılan ise sadece ekonomik sıkıntı ve yoksulluktur. Toplumun siyasetten kopması kendi geleceğini belirleme gücünden yoksun olmasını beraberinde getirmektedir. Kısacası ekonomide yoksulluk, siyasette yoksunluk, politikleşemeyen toplumun kaderi olmuş gibi. 

Bu siyasi karmaşa ve hengâme içinde çıkış yolu da pek görünmüş değildir. Türkiye’nin en temel ve yapısal sorunu haline gelen Kürt meselesine, iktidar cenahı soykırım politikalarıyla yaklaşırken CHP’nin rengi ise yeterince net değildir. Günü birlik tüketilen siyasete Kürt meselesine çıkarcı yaklaşmak, oyalamak, rengini beli etmemek herkese kaybettirecektir. Kayyımlara karşı olumlu tavır sergilemesi CHP’nin Kürt politikası anlamına gelmemektedir. Bu sorunu öteleyen hiçbir siyasi oluşum amacına ulaşmadığını ve asla ulaşmayacağını anlamış olmaları gerekir. İster iktidarda olsun ister muhalefette olsun tüm siyasi partiler demokrasiye yol aldıracaklarsa, hak-hukuk-adalet diyeceklerse, insan haklarına saygılı olacaklarsa, toplumsal barışı sağlayacaklarsa, huzura ve refaha kavuşacaksa tek çıkış yolu Kürtlerle ortak kaderde buluşmalarıdır. Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak özne Kürtlerdir. Gerisi laf u güzaftır. 

ANHA