Hamas’ı namluya kimler sürdü, niyetleri neydi? – Rauf KARAKOÇAN

Hamas’ı namluya kimler sürdü, niyetleri neydi? – Rauf KARAKOÇAN
19 OCAK 2024   03:11

Gazze, dünyanın gözleri önünde yakılıp yıkılıyor. İsrail saldırılarını önleyecek veya durduracak bir güç henüz ortaya çıkmış değil. Uluslararası mekanizmalar Filistinliler için işlemiyor. Hamas’ı tasfiye etme adına Gazze’nin yıkılması, boşaltılması, 20 binden fazla sivilin öldürülmesi yaşanan insani felaketin boyutlarını göstermektedir. 

Hamas’ın kurulması, desteklenmesi başından beri bir proje olduğu bilinmektedir. Türkiye uzun süre Hamas’a ev sahipliği yaptı. Daha sonra, İsrail ile bozulan ilişkileri düzeltme ve geliştirme maksadıyla Hamas’ın Türkiye’deki ofisini kapattı. Gerektiği zaman kullanılan ve işi bitince de buruşturulup çöpe atılan Hamas artık aperatif olarak kullanılan paravan bir örgüt olmaktan kurtulamadı.

Türkiye ve İran, bölgesel çıkarları uğruna kendilerine bağlı hale getirdikleri örgütleri namluya sürerek etkinlik alanlarını genişletme, siyasi nüfuzlarını artırmaya çalışıyorlar. Türkiye, Suriye iç savaşından yararlanarak DAIŞ ve benzer türevdeki radikal dinci örgütleri himayesine alarak Rojava’yı işgal etme operasyonlarında kullandığı gibi Libya, Azerbaycan’da da sahaya sürmüştü. AKP’nin faşist şefi Erdoğan ‘Türkiye sadece sınırlarından ibaret bir ülke değildir’ derken işgal ettiği Rojava’yı, Başûrê Kurdistan’ı ve diğer nüfuz alanlarını da Türkiye’nin bir parçası olarak gördüğünü ima etmektedir.

İran’da benzer bir strateji izleyerek Irak’taki Haşd-i Şabi, Suriye’deki Şii oluşumları, Lübnan’daki Hizbullah, Gazze’deki Hamas, Yemen’deki Husiler üzerinden bölgesel hakimiyetini perçinlemeye çalışıyor.

İslam dünyasının liderliğine oynayan faşist şef Erdoğan, Hamas’la bölgesel bir hamle yapmayı denedi. ‘Hamasın ekmeğini biz veriyoruz, neyine güvenerek İsrail’e savaş açıyor’ diyen Bülent Arınç aslında bir gerçeği de ifade etmiş oluyor.  Her şeyini Türkiye’den alan Hamas, Türkiye tarafından namluya sürülmüştür. İsrail ile ticari ilişkileri tıkırında sürdüren Türkiye Hamas’ı kullanarak İsrail’in Gazze’yi tasfiye etmesine ön ayak olmuştur. Bakmayın dökülen timsah gözyaşlarına. Erdoğan’ın Filistin çıkışları, İslam dünyasının tribünlerine oynamaktan başka bir kıymeti harbiyesi yoktur. Türkiye, bugün Gazze’de yaşanan insani trajedinin asıl sorumlusu olarak en az İsrail kadar suçludur.

Hamas’ı savaşa süren güçlerin asıl meselesi, bölgesel denklemde kendilerine hamle yapma fırsatı yaratmaktı. Nitekim savaşın Gazze ile sınırlı kalmayacağı ön görülmektedir. İran Gazze savaşından fiili olarak uzak durmaya çalışsa da Lübnan’da Hizbullah, Yemen’de Husi butonuna basarak ABD ve İsrail hedeflerine saldırılar düzenlemeye başlaması, asıl niyetlerini ortaya koymaktadır.

Savaşın Kızıldeniz’e kayması da ayrıca üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Küresel çapta önem arz eden Kızıldeniz ticaret hattı bölgenin en riskli alanına dönüşme ihtimali oldukça yüksektir. ABD ve İngiltere öncülüğünde Yemen’e hava harekâtı düzenlenmesi Kızıldeniz’in sularını daha da köpürtmüştür. Son günlerde İsrail’in Lübnan’daki Hamas’ın üs düzey yöneticilerinden Salih Aruri’nin ve beraberindekilerini Beyrut’ta öldürmesi, İran’da Kasım Süleymani’nin anma yıldönümünde bombaların patlaması savaşın kapsama alanını göstermek bakımından önemli verilerdir. Deniz ticaretinin önemli güzergahlarından biri olan Umman denizinde de gemilerin saldırıya uğradığı dikkate alındığında Basra körfezinde de tehlike çanlarının çalacağını söylemek mümkündür. Bütün bu olasılıklar ve ihtimaller dikkate alındığında bölgenin adım adım bir savaşa doğru gittiğine işarettir.

Savaşın Rojava’ya sıçrama ihtimali de olasıdır. Çünkü AKP iktidarı bölgesel kargaşayı fırsat bilerek Rojava’ya saldırmayı deneyebilir. Gazze savaşının bölgesel savaşa dönüşme senaryoları içinde Rojava işgali yeniden gündeme gelebilir. İşgal alanlarını çetelerin üssü haline getirmesi bile bölgenin geleceği açısından potansiyel bir tehlike anlamına gelmektedir. Savaş enstrümanı olarak kullanılacak çetelerin Efrîn başta olmak üzere diğer işgal alanlarında yoğunlaşması bölge için ciddi bir risk anlamına gelmektedir. 

Bölgesel savaşın en tehlikeli aktörü ise hiç kuşkusuz faşist şef Erdoğan’dır. Türkiye halkları açısından da ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Kendi Hamas’ını (Hüda-Par) yaratarak Parlamentoya kadar taşıması ayrı bir değerlendirme konusu olarak bir kenara not etmekle yetinelim. Erdoğan, ahlaktan yoksun politikalarıyla kirli savaşın organizatörlüğünü üstlenmiştir. Filistin halkının felakete sürüklemesindeki rolü belirleyicidir. Hamas’la olan ilişki biçimi Suriye zeminindeki çetelerle olan ilişkilerinden farklı değildir. Hamas’ı boş yere yıllardır beslemiyor, elbette kullanabildiği oranda kullanacaktır, işi bitince de bir kenara bırakacaktır.

Filistin halkı, Erdoğan’ın politikaları için bir araçtan başka herhangi bir anlam ifade etmediğini er ya da geç anlayacaktır. DAIŞ’in üslendiği İran’daki saldırılarının arkasında da Erdoğan vardır. Çünkü DAIŞ ve diğer çete örgütlerine bizzat hamilik yapan Türk devletidir. Her ne amaçla olursa olsun Hamas’la varılmak istenen nokta Gazze halkının imhası olmuştur. Bu imha projenin sahibi Türkiye’dir. İsrail saldırılarına zemin hazırlamakla projenin figüranlığı da Hamas üstlenmiştir.

Çözüm zihniyetinden uzak, dinciliğe dayanan çatışmalar ve savaşlar yıkımdan başka bir sonuç vermediği, defalarca denenmesine rağmen bir kez daha denendiğine tanık olunmaktadır. Geride kalan sadece kan ve göz yaşıdır.