Göç krizi ve sonuçları - Bihar Ewrin

Göç krizi ve sonuçları - Bihar Ewrin
9 Aralık 2023   04:59

İnsanlık ve toplumsallaşma tarihinde insanın doğduğu ve yaşadığı yer her zaman kutsal ve değerli olmuştur ki bu da toplumun tarihi ve kültürel gereksinimlerinden biridir. Ulus-devlet sisteminin geliştiği sürece kadar bu değer korunmuştur. Uygar sisteminin ve devletin gelişmesiyle birlikte göç, farklı nedenleri olan ortaya çıktı. 21’inci yüzyılda göç genel bir sorun ve bir kriz olarak değerlendirilebilir. Göç, jeopolitik, politik ve ekonomik özellik ve nedenlere göre dünyanın her yerinde yaşanmaktadır. Göç, toplum mühendisliğinin bir sonucu olarak, sermaye güçleri ve devletlerin ortak ittifaklarıyla planlanıyor. Kurdistan farklı sebeplerden dolayı göç yaşayan bölgelerden biridir. Bu olgunun Kurdistan'da gelişmesinin birkaç nedeni bulunuyor. 

3’üncü Dünya Savaşı'nın sıcağında Ortadoğu’da yaşanan şiddet, ekonomik, politik, ekolojik ve sosyal değişimlerin dışında ön önemli sorunlardan biri de göçtür. Savaş, göçün meydana gelmesinin nedenlerinden sadece bir tanesidir. Ama konu Kurdistan olunca göçün birkaç açıdan değerlendirilmesi gerekiyor. Kurdistan'da yürütülen savaş politikalarından dolayı doğayı, kadını ve toplumu yok etmenin yanı sıra asıl amaç Kurdistan'ı boşaltılmak ve demografik yapısını değiştirmektir. Rojava ve bölgenin diğer kesimlerinde bunu net bir şekilde görüyoruz. Kurdistan'ın dört parçaya ayrılmasından sonra bile Kürtler sürekli sürgün ve zorunlu göç yoluyla ülkelerinden uzaklaştırıldı. Yüzlerce köyü yakıp boşaltıp, Kürtlerin yönünü Avrupa'ya çevirmek homojen bir toplum yaratmaya yönelik bir kültürel soykırım ve ulus devlet politikasıdır. İşgal tehdidi altındaki bir Kürt bireyi için göç olgusu onun dilinden, kültüründen ve kimliğinden uzaklaşması anlamına gelir. Bu yaşanan ve zorla yaşatılan kimlik ile kültür arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu da unutmamak gerekir. Kültürden sapma meydana gelirse kimliği etkiler. Bunun tersi de aynen geçerlidir.

Zorunlu göç savaş ve çatışmanın sonucuysa, gönüllü göç de özel savaş ve asimilasyon politikalarının sonucudur. Sosyoloji ve kültür açısından konuşmak istediğimiz konu, bireyin kişisel ya da ekonomik çıkarlar nedeniyle ülkesini terk etmesi anlamına gelen göçtür. Başka bir ülkeye taşınan biri için ülkeye taşınmak bir başlangıç ​​gibi görünse de aslında öyle değil. Doğru tanımlanmayan ama özgürlük diyerek, insanların göç etmesinin nedenlerinden biridir de budur. Ancak özgürlüğü ve kimliği doğru tanımlamazsak, yabancı kültür ve dile sahip başka bir ülkede özgürlüğe kavuşmak, kendini kandırmak ve bunun sonucunda kendini inkar eden, apolitik, kendini tanıma arayışından vazgeçen bireylerin ortaya çıkacağına hiç kuşku yoktur. Kendi özünden uzaklaşınca Avrupa'nın en kötü şartlarında çalışmayı hatta denizde, soğukta ve çölde ölmeli biye tercih ediyor. Bu süreçten sonra ülkenin kültürüne, diline, örf ve adetlerine uyum sağlamak büyük zorluk ve krizleri beraberinde getiriyor. Zamanla göç eden kişinin dili ve kültürü asimile oluyor, ülke hasreti, kimlikler krizi gibi sorunlarla beraber ruhsal ve psikolojik sorunlar ortaya çıkıyor. Son yıllarda kadın devrimi olarak tanımlanan Rojava devrimi sonrasında özel savaşın etkisiyle ve Avrupa kapılarının açılmasıyla Rojava'da bir göç dalgası başladı. Devletler, Kurdistan’da insanlara gitme fırsatını yaratıyor. Bu açık bir şekilde bir devlet politikası olarak yürütülüyor.

Rojava'da meydana gelen devrim büyük bir ilham kaynağı oldu ve herkesin bir anda dikkatini çekti. Çok değerli maddi, manevi ve insani kazanımlar elde edilerek, demokratik ulus temelinde bir toplum inşa etme süreci başlanmasına vesile oldu. Kadın toplumun temel unsuru haline geldi. Kadınların varlığı ve çalışmaları demokratik kültürün gelişmesinde temel faktör oldu. Özgür bir toplum inşa etme mücadelesi kadar düşmanın saldırıları da farklı şekillerde devam etti. Tabii bahsettiğimiz sebeplerden dolayı maddi sıkıntılar ve temel eksiklikler de vardı. Özgür bir geleceğin temellerinin atılması için devrimin değerinin korunması ve mevcut sorunların aşılması için ortak bir mücadeleye ihtiyaç var.

Rojava’yê Kurdistan'dan Avrupa'ya gidenlerin büyük bir kısmı genç kadınlardır. Büyük iş, çalışma ve eğitim fırsatları nedeniyle gençler hâlâ Avrupa'ya gitmenin ve güzel bir yaşam fırsatına sahip olmanın hayalini kuruyor. Ancak daha zor koşullarla karşı karşıya kalıyorlar. Sosyologlara göre, tüm göç süreçlerinde kadınlar erkeklere göre daha fazla şiddete maruz kalıyor. Özellikle genç kadınlar göç sürecinde cinsel istismar ve şiddet gibi tehlikelerle karşı karşıya kalıyor. Kadınlar hem kadın olarak hem de göçmen olarak çifte bir eşitsizlikle karşı karşıya kalıyor. Bu şiddet ve eşitsizlik, göçmen bir kadının yaşamının her aşamasında görülebiliyor. İş, ev, ulaşım, eğitim ve sağlık imkanlarına varana kadar kadınlar ikinci sınıf yurttaş olarak görülüyor. Göçmen kadınlara yönelik sınıfsal, cinsel, mezhepsel ve ulusal baskıları her yerde görebiliyor. Ayrıca bir süre sonra Avrupa metropollerinin çekiciliği azalınca yerini korku ve ırkçı saldırılar alıyor.

Ulusları ve toplulukları yerinden etmek, tarih boyunca büyük felaketler ve trajediler yaratan kadim bir baskı politikasıdır. Bu nedenle yurtseverlik, ülkeni sevmek ve onu bilmek, değerlere, kültüre ve anadile sahip çıkmanın temel ölçüsü ve mekanizması olarak ortaya çıkmıştır. Tarihsel tanıkların da gösterdiği gibi, kadınlar her zaman kültürün kaynağı, yol göstericisi ve koruyucusu olarak kabul edilmiş ve toplumun zenginliğini temsil etmiştir. Kültür ve dil korunmadığı takdirde eninde sonunda köklerinden kopacak ve yok olacaktır.

Her ulusun kendi kaderini tayin etme hakkı varsa, o zaman demokratik ve devletsiz bir toplumun inşasında kadının rolü öne çıkar. Çünkü kadın hem yaşamın hem de doğanın korunması açısından toplumun temel dinamiklerinden biridir. Rojava’nın çok yönlü saldırılarla karşı karşıya kaldığı bir tarihi dönemde, genç kuşakların ve özellikle genç kadınların rolü daha da önem kazanıyor. Devrimin değerlerini ancak tarihsel ve ahlaki bir toplumla koruyabiliriz. Yurtdışındaki farklı arayışlar hiçbir zaman duygusal ve ruhsal boşlukları dolduramaz. Eski bir Kürt deyişinde denildiği gibi "her ot kendi kökü üzerinde yetişir- her gîyayek li ser kokê xwe şîn dibe’’

(ma)

ANHA