Erdoğan’ın Irak ziyaretindeki açmazlar-Rauf KARAKOÇAN

Erdoğan’ın Irak ziyaretindeki açmazlar-Rauf KARAKOÇAN
28 Apr 2024   13:11

Uzun bir aradan sonra Erdoğan’ın Irak ve Erbil’e yaptığı ziyaret anlatıla anlatıla bir türlü bitirilmedi. Ziyaret hakkında baş vurulan kimi ‘uzman’ görüşlere bakılırsa gerçeklerden uzak, kafa bulandırmaktan ibaret. Türkiye’nin Irak çıkarması, ki aylar öncesinden kamuoyuna pompalanan bilgi kirliliği bir yana, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, MİT Müsteşarı nezdinde Bağdat ve Erbil’e yapılan ziyaretlerle ön hazırlıkları çok önceden yapılmıştı. Aylarca hazırlığı yapılan bu ziyaret nihayetinde gerçekleşti. Havuz medyası tam bir şov havasında çok yakinen takip etti. Erdoğan ve Barzanilerin kimi görüntüleri tekrar tekrar kamuoyuna servis edildi. Erbil kalesine Türk bayrağı yansıtıldı. Sanırım bu ziyaretin en büyük zaferi de bu olsa gerek. 

Irak temaslarında, totalde 20 anlaşma yapıldığı ileri sürülmektedir. Detayları ve içerikleri yeterince açıklanmasa da Erdoğan’ın Irak ziyaretinin sebepleri arasında ön plana çıkan konular hiç kuşkusuz ‘Kalkınma yolu projesi’ ve PKK konusu oldu. Peki bu meselenin özü nedir? gerçeği nedir? uygulanma zemini var mıdır? Öncelikle bu konulara biraz daha yakından bakmakta yarar vardır.

Küresel aktörlerin gündeminde olan alternatif ‘Enerji koridorları-enerji nakil hatları’ siyasetin en temel konularından olup sıkça tartışılmaktadır. Oldukça derinlikli olan bu konuya Stratejik yaklaşımlar gerektiren, maliyeti yüksek ve uzun vadeli planlamalara ihtiyaç vardır. Enerji hatları için gerekli olan fizibilite çalışmalarında aranan kriterler henüz nihayete ermiş değildir. Ülkeler arası ilişkilerde uyum, güvenlik, maliyet gibi temel konular ince ellenmesi ve sık dokunması gereken çalışmalardır.

Türkiye, her şeyden önce küresel çapta yapılması düşünülen enerji hatlarından mahrum kalan bir ülkedir. Erdoğan iktidarı güven yitimine uğramış, komşularıyla çatışmalı, dış politikadaki saldırganlığı, Suriye’de işgalci bir güç haline gelmesi, DAİŞ ve diğer çete örgütlerinin hamiliğini yapması hem bölge için ve hem de uluslararası alanda istikrarsızlığın temel kaynağı haline gelmesi, Türkiye’yi yalnız bırakmıştır. Yapılması düşünülen enerji nakil hatlarında Türkiye güzergahı hiç te hesaba katılmamıştır. Bu büyük pastadan Türkiye’ye pay çıkmaz gibi görünmektedir. Erdoğan’ın bu ziyareti olsa olsa bir imaj tazelemedir.

Erdoğan’ın ziyaretinde, Kalkınma yolu projesi ve PKK konusu öncelikli konu olarak ön plana çıkarılarak sunulmakta ve hatta söz konusu projeyi PKK ile direkt ilişkilendirilerek PKK karşıtlığına dönüştürüldü. Ziyaretin ana gündemi PKK’ye karşı mücadele konusunun ötesine geçmedi.

Köşe yazılarında TV ekranlarında anlata anlata bitiremedikleri bu kalkınma yolu Projesi ve PKK ilişkisi meselesi özü itibariyle Kürt düşmanlığı projesidir. PKK’yi kalkınma yolu projesi için ciddi bir güvenlik meselesi olarak göstermeye çalışıyorlar. Kalkınma yolu projesinin güzergahında PKK’nin güvenlik riski oluşturduğu konusu absürt bir değerlendirmedir. PKK’nin Süleymaniye, Kerkük hatta Şengal’e kadar yayıldığı ve bu da söz konusu yol projesi için tehlike oluşturduğu tezi zorlama bir değerlendirmedir. Söz konusu hatta PKK güçleri zaten yoktur. Bağdat ve Erbil yönetimi de bunu çok iyi biliyor. Bağdat yönetiminin PKK konusunda Türkiye’nin çizgisine gelmemesinin asıl nedeni bu konuda uydurulan spekülasyonlardır.

Söz konusu yol neden Habur sınır kapısı değil de Fişhabur’a çıkıyor.  Amaç Rojava ile Başur Kürdistanı arasında kesin bir kopuşu sağlamaktır.  Rojava ve Başur Kürdistan’ı sınırında geçecek bu yolun sözde güvenliğini de Türk devleti sağlayacakmış. Kalkınma yolundan ziyade Kürdistan’ı kesin bir şekilde bölen ve parçalayan güvenlik amaçlı bir yol olduğu kesindir. Türk devletinin Irak üzerindeki egemenliğinin perçinlenmesidir. Zaten Başurê Kürdistan’daki bazı dağlık alanlar PKK gerekçesiyle işgal edilmiştir. Musul’un dibine kadar gelerek Başika’da askeri kamp kurmuştur. Misak-ı Milli haritaları güncellenerek yeni bir algı yaratılıyor ve adım adım işgali gerçekleştirmek istiyorlar. PKK’yi bu projenin önünde engel gibi göstererek, PKK’yi Bağdat ve YNK ile birlikte tasfiye edeceklermiş! Iraklı yetkilileri de bu yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar.

PKK’nin bölgedeki varlığı, Ortadoğu konusunda sözde bazı uzmanların ve Türk devletinin iddia ettiği gibi risk oluşturmaktan ziyade, risk oluşturan DAİŞ-AKP-MHP faşist dinci ittifaka karşı bir güvencedir. PKK’nin gücü her nerde varsa bölge için koruyucu kalkan görevi görmekte, halklar için güvence kaynağı olmaktadır. Aksini iddia edenler tek bir örnek gösteremezler. PKK karşıtlığı ve Kürt düşmanlığı üzerinden politikalar üretip uluslararası müzakerelerin konusu yapmak ikiyüzlülüktür.

KDP’nin, PKK’ye karşı savaş hattında Türk devletiyle, Erdoğan iktidarıyla birlikte iş tutması ihanetçi kimliğiyle özdeşleşen bir tutumdur. Süleymaniye ve Bağdat yönetimiyle zıtlaşma pahasına da olsa işbirlikçi çizgideki ısrarları anlaşılmaktadır. Kendi geleceğini Türkiye’deki faşist iktidarın geleceğinde görmektedir. Kürtlere karşı işlediği suça Bağdat ve Süleymaniye yönetimini de ortak etmek istemektedirler.  Anlaşılan o ki bu istek pek kabul görmüş değildir. PKK’ye ‘mültecilik ve silah bırakma’ gibi, sanki PKK bunları arzuluyormuş gibi formüller üzerinde durulmuştur. Eğer konu buysa görüşmeler fiyaskoyla sonuçlanmıştır.

Zayıflamış Bağdat ve iradesi kırılmış Erbil yönetimiyle anlaşmaların uygulanma şansı da zemini de yoktur. Dicle’nin suyunu silah gibi kullanarak Irak’ı, Süleymaniye hava alanını uçuşlara kapatarak YNK’yi hizaya çekmek istemektedir. Aba altından sopa göstererek PKK’ye karşı bunları anlaşmaya zorlamak fazla sonuç vermeyecektir.

ABD’nin bölgeden çekilmesinden sonra doğacak boşluğu doldurma hamlesi olarak sunulan Erdoğan ziyareti boşluğa düşmüştür. İktidarda azınlığa düşmüş AKP-MHP faşist bloğu yaşadığı iç çelişkilerle neredeyse dağılmanın eşiğine gelmiş, cumhur ittifakıyla yeniden bir çıkış yapmak için Kürt kartını son bir kez daha kullanmaktan başka çaresi kalmamıştır. Dışarda Başur ve Rojava’ Kürdistan’ına işgal saldırılarında bulunmak, içerde ise DEM’e ve kazanılmış belediyelere yönelerek yeni bir şiddet dalgasıyla iktidarlarına nefes aldırmaya çalışıyorlar.

PKK’ye ve Kürtlere karşı yapmayı düşündükleri son saldırı dalgası kendi iktidarlarının da sonları olacak ve bu saldırı dalgasının altında kalmaktan kurtulamazlar. AKP için çöküş başlamıştır, CHP ise Anti Kürt politikaları karşısında rengini belli etmenin keskin virajındadır.  Faşist AKP-MHP iktidarının Bakur, Başur, Rojava Kürdistan’ına yönelik yapmayı düşündüğü son saldırı hamlesini savuşturmak için Kürtlere kalan tek yol ise direnmektir.