Kürdistan’da Newroz görkemli biçimde kutlandı. Milyonlar meydanları doldurdu. Kürt halkının ulusal irade beyanı olarak değerlendirilebilir. Halkın talepleri oldukça netti. Önder Apo’nun özgürlüğü taleplerin merkezindeydi. Ayrıca barış, özgürlük ve demokrasi vurgusu çok belirgindi. Bu anlamda bir referandum olarak da görülebilir. Newroz’un Kürtlerde direnişle özdeşleşmiş ve özgürlükle taçlanmış bir bayram olduğu artık tartışma götürmez bir gerçekliktir.
Bu görkemli Newroz bir yanıyla da en çok faşist Türk yönetimini ilgilendiriyor. Hem içeriği hem de niceliğiyle onların politikalarının Kürdistan’da karşılığının ne olduğunun bir göstergesiydi. AKP-MHP faşist iktidarı Kürtleri ezme ve ulusal kimliğinden, taleplerinden uzaklaştırmak için aralıksız baskı ve katliamlar uyguladı. Ancak Newroz meydanları halkın onların bu politikalarına teslim olmadığını ve ulusal kimliğinde, taleplerinde ısrarlı olduğunu ortaya koydu. Bu açıdan faşist hükümetin denetimindeki basın Newroz’u görmedi, görmek istemedi. Milyonların meydanı doldurması her halde haber değeri taşır. Ama hesapları bozulduğu için görmedim, duymadım numarasına yattılar. Kürtlere karşı ortak tutum, milli duruş sergilediği için CHP dahil muhalefetin kendisi ve basını da AKP-MHP’den farklı bir tutum göstermedi.
Erdoğan, Newroz’u ve Kürt halkının taleplerini görmezden gelir, bindiği savaş atından inmez demiştik. Çünkü uzun süredir Suriye ve Irak’a dönük işgal hazırlıkları sürüyor. Devletin olanaklarını iç ve dış hazırlıklar için seferber etmiş durumda. Yerel seçimleri de savaş atını daha hızlı sürmek için kullanmak istiyor. Irkçılığı ve milliyetçiliği tırmandırıyorlar. Öyle ki, CHP ve DEM partinin olası bir dayanışmasını veya uzlaşmasını ‘’kirli ve karanlık pazarlık’’ olarak lanse ediyor. Kendisi MHP ve Hüda-Par gibi ırkçı ve karanlık güçlerle gizli kapaklı pazarlıklar yapıp ortaklık kuruyor. Ama diğer partilerin ittifak kurmasını veya dayanışmada bulunmasını ihanet olarak değerlendiriyor. Düşmanlaştırma ve ötekileştirme normal bir seçim ve siyaset tarzı değildir. Ama Erdoğan faşist bir diktatörlük kuruyor ve ona karşı çıkan bütün çevreleri bertaraf etmek istiyor.
Erdoğan, Diyarbakır’a seçim mitingine geldiğinde de savaş naralarını atmaya devam etti. Onda yalan, dolan ve ilkesizlikte sınır yoktur. Erdoğan, ‘’DEM partinin sizin oylarınızdan başka bir şeyi yok’’ diyerek bir gerçeği itiraf etmek zorunda kalıyor. Doğrudur, DEM partinin halktan başka bir dayanağı ve desteği yoktur. Onun için binlerce DEM partili ve o çizgide olanlar hapislerde. Sürekli evleri basılıyor. Düşmanlaştırılıyorlar. Dışlanıyorlar, tehdit altındalar. Defalarca partileri kapatıldı. Ama etkisizleştirilemiyorlar, satın alamıyorlar. Çünkü Erdoğan ve onun gibileri sermaye kesimlerine, iç ve dış güç odaklara dayanıyorlar. Erdoğan da adı gibi biliyor ki, değil partisi kapatılsın, kendisi genel başkanlıktan ayrıldıktan sonra AKP dağılır. Onun için yasaları değiştirerek hem cumhurbaşkanı hem da AKP Genel Başkanı olmayı Türkiye’ye dayattı.
Erdoğan’ın Diyarbakır’da ‘’DEM parti sizin iradenizi işportada pazarlıyor’’ sözlerine ne demeli? DEM partinin CHP veya başka bir partiyle olası ilişki ve ittifakına iradenizi pazarlıyorlar diye açıklama yapıyor. Bilmeyen de Erdoğan halkın iradesini çok önemsiyor ve dikkate alıyor sanacak! Halkın iradesine önem veriyorsa neden milyonlarca insanın Newroz’da yükselen barış ve özgürlük taleplerine karşılık vermiyor? Ayrıca halk HDP adaylarına oy verdi ve onları belediye başkanları olarak seçti. Bu adaylar seçim yasalarına göre aday oldular ve seçildiler. Erdoğan ve Bahçeli faşist ittifakı ne yaptı? Halkın seçimini ve iradesini yok saydı. Onların belediyelerini kayyım atayarak gasp etti. Seçilmişlerden belediyeleri alarak devlet memurlarını yerlerine atadılar.
Bahçeli şimdi de aynı tehditleri savuruyor: “Merkez ve yerel yönetimler arasında en ufak bir farklılık bekamızı ve milli güvenliğimizi tehlikeye atar’’ diyor. Bu ne anlama geliyor? Dört dörtlük bir faşist zihniyetin dışa vurmasıdır. Seçime farklı partiler ve çıkar grupları, sınıflar girerler. Herkesin çıkarı aynı değildir. Homojen bir toplum yoktur. Partiler arasında farklar, çelişkiler ve gerilimler olacak. Demokrasi denilen şey farklılıkların bir arada ve mücadele halinde olmasıdır. Ama Bahçeli biz farkları kabul etmeyiz. Farklar bizim güvenliğimizi tehlikeye atar. Öyleyse biz de demokrasiyi ve yasaları bir tarafa atar ve seçilmişlerini yerine yine memurları, kayyımları atarız, diyor. Erdoğan bu tehditlere ve faşist söyleme karşı bir söz söyleyebildi mi? Hayır. O zaman Erdoğan’ın halkın iradesiyle, onu savunması ve dikkate almasıyla ne ilgisi var? Erdoğan için gerekli olan halk ve demokrasi değildir. Onda her şey iktidar içindir. Onun için Türkiye halkları Erdoğan’ı iktidardan indirmenin ve onu layık olduğu yere göndermenin gereklerini yerine getirmelidir.