2014’ten 2024’e Maxmur Kampı ya da Kürtler, DAİŞ ve Barzaniler- Hüseyin Bilen

Etkisi büyük gelişmeleri, hızla gerçekleşen olayları, üzerinden zaman geçtikçe daha sağlıklı değerlendirebiliyor insan. DAİŞ’in 2014 Ağustos’unun başlarında Maxmur ovasına ve çevresine dönük saldırılar da böyleydi. Çünkü DAİŞ o günlerde çoğu kimsenin anlamadığı nedenlerle yönünü Hewlêr’e çevirmişti. Bu arada Maxmur mülteci kampını da hedefleri arasına almıştı.

 2014’ten 2024’e Maxmur Kampı ya da Kürtler, DAİŞ ve Barzaniler- Hüseyin Bilen
6 Aug 2024   08:47
HABER MERKEZİ

 4-10 Haziran 2014 günleri arasında DAİŞ’in Musul’a saldırısı, DAİŞ’in etrafına korku salmasına yol açmıştı. Musul’da 30.000’den fazla Irak güvenlik gücü, yine Şengal başta olmak üzere o bölgenin değişik yerlerinde 10.000’den fazla KDP peşmergesi önceden. konuşlandırılmıştı. Bu askeri gücün elinde gelişmiş silahlar da bulunuyordu. O günkü DAİŞ saldırısını kıracak ve savaşı kazanacak zırhlı araçlar da bu güçlerin elinde fazlasıyla mevcuttu. 

DAİŞ’in söylentilere göre yaklaşık 1000-1500 militanıyla Musul’u ele geçirmesi, askeri bilgisi olan olmayan herkesi adeta şok etmişti. Dijital medya platformlarını özel savaş yöntemiyle ustaca kullanan DAİŞ’in bu propaganda gücü saldırı ve katliam yöntemleriyle birleşince, halkta ciddi korku ve paniğe yol açıyordu. Böylece DAİŞ askeri kabiliyeti ve kullandığı propaganda yöntemleri nedeniyle daha fazla dikkat çeker oluyordu. Yaşananlardan anlaşıldığı kadarıyla Irak’ın Musul’daki birlikleri de bu yöntemlerden etkilenmişti. DAİŞ Musul’da karşısındaki askeri gücün iradesini korku salarak kırmıştı.

Musul’u ele geçiren DAİŞ, 74. Êzidî soykırım saldırısını da yaptı. Êzidî soykırımı, Başur halkı içinde ve Maxmur kampında yaşayan mülteciler arasında korku ve panik havasını daha da büyüttü, ciddi endişelere yol açtı. Çünkü Êzidî soykırımı DAİŞ’in açıktan hiçbir insani ve ahlaki değer taşımadan sivil ve savunmasız halka saldırısıydı. Apaçık bir soykırım saldırısıydı. 

Musul işgal edildikten sonra Irak ordusunun savaş kapasitesi, ciddiyeti ve disiplini tartışılmaya başladı. Bu durum KDP ve yandaşları içinde kendi askeri gücünü ve savaş kabiliyetini propagandaya dönüştürüldü. Halkın peşmergeye güvenini artırma amaçlı ele alınmaya çalışılıyordu. Başka bir ifadeyle Musul’daki birliklerin dağılması KDP’yi hoşnut etmişti. KDP, bunu Nuri Maliki’nin mezhepçi siyasetine bağlayıp Musul halkının Irak devletine karşıtlığı ile açıklayarak DAİŞ katliamcılığının üzerini örtmeye çalışıyordu. KDP, DAİŞ’in Maliki Siyaseti nedeniyle oluştuğunu, Irak ordusunun mezhepçi bir ordu olduğunu, Sünnileri korumadığını, halka güven vermediğini ileri sürerek DAİŞ karşısında tavırsızlığına gerekçe yaratmaya çalışıyordu. Şengal güvenliğinden sorumlu KDP peşmergelerinin hafızalara kazınan o görüntülerle Şengal Êzidîlerini terk edip kaçması ise izahatı mümkün olmayan yeni bir askeri dağılma oldu. 

DAİŞ Musul’u ele geçirdikten sonra halk içerisinde artan tedirginlik ve panik toplum içerisinde daha da görülür ve hissedilir olmaya başladı. Halk içinde yerini yurdunu bırakıp daha güvenli alanlara yönelme eğilim ve isteği de oluşmaya başlamıştı. Böyle bir süreçte Maxmur mülteci kampında yaşayan Kürtler de olası bir saldırıya karşı koyabilmek için askeri tedbirler alma amaçlı örgütlendiler. Halk olarak belli bir örgütlülük ve kendini savunma bilinç ve kültürü zaten vardı. Ancak olası bir saldırıda kendilerini koruyabilecekleri silah ve cephaneye sahip değillerdi. Yine DAİŞ saldırılarına karşı askeri taktik ve bilinç ile halkı örgütleyip mevzilendirecek, gençlerden ve milislerden oluşan savunma birliklerine komuta edebilecek komutanlara, profesyonel askeri güce de ihtiyaçları vardı. 

Kamp Halk Meclisi, cephane ihtiyacı için Maxmur yöresini yöneten KDP yönetimine başvurup destek talep etme kararı aldı. Giderek artan tehlikeyi de göz önünde bulundurarak Peşmerge ile ortak bir cephede savaşabilmenin yol ve yöntemleri üzerine de tartışmalar yapıp Peşmerge ile aynı mevzilerde Savaşma önerisi de alınan kararlardan oldu. Yine HPG’ye başvurulup profesyonel gerilla güçlerinin Maxmur kampını korumak için istenmesi de karara bağlandı. Bunun için Halk Meclisi’nden bir grup HPG karargahına görüşmelere gitti. Karargah Yönetimi’ne, DAİŞ’in Maxmur Kampı’nı tehdit etmeye başladığı, halkın cesaretle kendini koruyabilmesi için gerilla gücünün kampa ulaştırılmasının hayati olduğu belirtildi. Halk Meclisi’nin diğer üyelerinden oluşan bir komisyon da düzenli olarak KDP ve YNK’nin de içinde olduğu siyasi parti ve örgütlerle ortak savunma cephesinin oluşturulması için yoğun toplantılar gerçekleştirip tartışmalar yürüttü. Bu toplantı ve tartışmalarda sadece Maxmur ve çevresine dönük olası saldırılara karşı neler yapılabileceği tartışılmıyordu, aynı zamanda Musul ve çevresinde, yine Kerkük ve Dakok çevresinde yaşananlar da takip ediliyor, orada yaşanan gelişmeler dikkate alınarak ne gibi tedbirler alınabileceğine tartışmalar yürütülüyordu.

Kampı temsilen toplantılara giden komitenin Maxmur ve çevresini askeri ve siyasi olarak yöneten güç olduğu için KDP sorumlularına sürekli önerdikleri husus, kamp halkı ve Maxmur kent halkının ortak bir milis güç oluşturup Peşmerge ile birlikte cephe almasını sağlamaktı. Bunun için halka silah dağıtılması, Hemrin dağı etrafındaki köylerin korunması, Maxmur-Guer kasabası hattında Hewlêr için etkili savunma yapabilecek güçlerin konumlandırılması gibi tartışmalar da yapıldı. 

Bu toplantılar Maxmur kasabasında çoğunlukla kaymakamlık binasında yapılıyordu. Bir iki toplantı da YNK Maxmur temsilciliğinde yapıldı. Kamp halkının görüş ve taleplerine benzer içerikteki görüş ve talepleri Mehmet adlı YNK Maxmur kasabası sorumlusu da ifade ediyordu. Maxmur’u KDP yönettiği için kamp halkını temsilen giden komitenin resmi olarak muhatap aldığı güç KDP idi. Komite sözcüsü Polat adlı yurtseverin süreklileşen ısrarlı önerilerine karşılık Rızgar isimli KDP temsilcisinin verdiği cevap “taleplerinizi Serok Barzani’ye ilettim” şeklindeydi. Kamp Meclisi’nin yine YKN temsilcisinin çok somut görüş ve önerilerine rağmen toplantıya katılan Rızgar adlı KDP temsilcisinin yaklaşımı belirsiz, bir görüşünün olup olmadığı, belli olmayan, kendini toplantı sonuçlarını başkalarına aktaran konumda tutmak şeklinde idi. Bu toplantılar 10 Haziran’dan itibaren belli aralıklarla düzenli yapılmaya, somut kararlar alınıp askeri planlama oluşturulmaya çalışılıyor, halka moral ve cesaret vermek için somut bir takım adımların atılmasını hedefleniyordu.

Bu arada zaman ilerledikçe DAİŞ saldırıları artıyor, köyler boşaltılıyor halk içerisindeki korku ve panik de artıyordu. Ağustos ayına doğru KDP sorumlusundan somut birtakım adımların atılmasının zamanının geldiğini, hatta geç kalındığını ifade eden bir yaklaşımla sert eleştiriler yapıldı. KDP sorumlusunun bu eleştirilere verdiği cevaplar daha sonra yaşanan Êzidî soykırımında Barzani ailesinin suç ortaklığının itirafı gibiydi. Bu süreçlerde DAİŞ Rojava’da, özellikle de Kobanê hattında Kürt köylerine saldırıyor, Kürtleri esir alıyor, köylülerin mal ve mülküne ganimet adı altında el koymaya başlamıştı. Yine Kerkük mıntıkasında Peşmergeler şehit ediliyor, başta Kakai Kürtler olmak üzere Kürt köylerine saldırıyordu. Musul’dan yüz binlerce Kürt göçmüş, Şengal ve çevresindeki Êzidî köylerine tehditler, saldırılar başlamıştı. Başka bir ifadeyle hemen her gün birkaç Kürt köyü ve onlarca Kürt insanı DAİŞ’in saldırılarına maruz kalıyor, can kayıpları yaşanıyordu. Tüm bunlar olurken KDP temsilcisinin kelimesi kelimesine söyledikleri; “DAİŞ’in Kürtlerle bir sorunu yoktur, Kürt düşmanı değildir, DAİŞ Nuri Maliki’nin şiiciliğinden ötürü Şii düşmanıdır. Serok Barzani’nin DAİŞ ile mücadele ve savaş için herhangi bir talimatı yoktur, çünkü biz DAİŞ’i Kürtler için tehlike görmüyoruz.” şeklinde olmuştu. 

DAİŞ Şengal’e saldırıp soykırım yapmaya başladığında, yani 1 Ağustos’u 2 Ağustos’a bağlayan geceki toplantında da KDP temsilcisi aynen şöyle söylemişti “peşmergelerimiz Êzidîler için canını vermez, ayrıca serok Barzani savaş için daha bize talimat vermemiş.” Bu süreçte KDP’nin halkı oyaladığı, silah vermeyeceği, kamp halkının parasıyla silah satın almasına dahi müsamaha göstermeyeceği çok net biçimde anlaşılmış oldu. 

Kamp temsilcisi komite her gelişmeyi kendi içinde sürekli değerlendiriyordu. Artık tek umut gerillaydı. Gerillanın gelmesini de KDP engelliyordu. Tüm bu zorluklar ve sıkıntılar içinde şehit Tekoşer Gever arkadaş komutasında dokuz kişilik gerilla birimi kampa kaçak yollardan ancak ulaşabildi. Gerilla geç geldiği için yeterli hazırlık yapacak zamanı kalmamıştı. Yapılacak ilk iş hızla milisleri bölükler şeklinde örgütlemekti; kampın çevresine bazı kanallar açmak, mevziler yapmaktı. Ancak yeterince cephane yoktu. Doçka ve havan gibi ağır sayılacak silahlar ise hiç bulunmuyordu. En etkili ve güçlü silahlar, BKC ve B7 roket atar gibi ferdi silahlardı. Kampı ve çevresindeki yerleşim yerlerini savunacak kadar etkili silahların olmaması halkta da tedirginliğe yol açıyordu. DAİŞ’in elinde Musul’u bırakıp kaçan Irak ordusundan ve KDP peşmergelerinden ele geçirdiği çok sayıda ağır silah vardı; tanklar, zırhlılar da cabası…

KDP’nin silah vermemesi, yine silah temini için kolaylık sağlamaması o günlerde pek anlaşılmıyordu. Maxmur kasabasındaki halkın içinden, KDP’nin DAİŞ ile anlaşacağını ve DAİŞ’in Kürtlere saldırısını engelleyeceğini söyleyenler vardı. Bu söylem, halkı savunmasız bırakmaya yol açıyordu. Şengal’de de KDP benzer bir taktik uygulamış, Êzidîleri DAİŞ’in soykırım saldırısına maruz bırakmıştı. 

3 Ağustos 2014 Êzidî soykırımı, halkta insanların yüzünden rahatlıkla okunacak bir korkuya yol açmıştı… Ağustos’un ilk günlerinden itibaren KDP Hemrin Dağı hattını boşaltmaya başlamıştı… Guer kasabasının DAİŞ’in eline geçmesi, Maxmur ovasındaki birçok köyün terk edilmesi, Maxmur kasabasının boşaltılması gibi gelişmeler, Maxmur mülteci kampında da tedirginlik oluşmasına neden oldu. 

6 Ağustos gecesi Hewêr’deki Sami Abdurrahman parkına gidildi. Sabah Hewlêr valisi Nevzat Hadi Parka geldi ve halka “DAİŞ ile başa çıkılmıyor, DAİŞ ile savaşmak mümkün değil, bir daha kampa dönmek çok zor, isteyeni hazırladığımız kamplar var oraya yerleştirebiliriz” dedi. Bu konuşma kamp halkı içinde “KDP kampı boşaltmak istiyor” şeklinde yorumlandı. Zaten kampın boşaltıldığı gece Hewler de önemli oranda boşalmıştı. Hewlerin ana caddelerinde hareketlilik neredeyse sıfırlanmıştı. Halk araçlarıyla alabildiği eşyalarıyla yönünü Bakur Kürdistanına ve gerilla alanlarına veriyordu. İbrahim Xelil sınır kapısında yaşanan kalabalık geçişlerden Başurun da boşalmakta olduğu anlaşılıyordu. Öyle ki o gece Mesut Barzani’nin talimatıyla sınır kapısının geçişlere kapatıldığı söylenmişti. O gece Hewler’de doksanlardaki göçe benzer bir korku havası ve hareketlilik yaşanıyordu. 6 Ağustos gecesinden sonraki gün ve gecelerde DAİŞ ağır silahlarla saldırı gerçekleştirdi.Peşmergelerin Maxmur kasabasında bıraktığı iki bozuk doçka silahı tamir edilerek bir araca monte edildi. Ve HPG, Anakarargah Komutanlığı’ndan gelen yeni bir talimatla az sayıdaki gerilla gücü ve yetmiş kadar kamp halkından milisten oluşan askeri güç, aynı gece Qereçox dağı ve silsilesine, yani Maxmur Kampı’nın üst tarafına düşen tepeliklere yerleşti. Bu gerilla hareketliliği Hewler halkında fısıltı gazetesi misali kulaktan kulağa “PKK gerillaları dağlardan indi, gerilla geldi” şeklinde yayılmaya başladı.  Bu haber Hewler’deki korku havasını tümden değiştirdi. Bir iki gece sonra Zap alanından gelen bir taburluk gerilla gücünün Hewlêr’e girişi ise muhteşem oldu. Gerillanın bindiği araçlara yüzlerce araç eşlik etmeye başladı. Kornalar, sloganlar… Tam bir kurtuluş havası.. Zafer havası esmeye başladı.

Gerilla güçlerinin etrafını saran halk yolu kapatınca Maxmur’a giden yolun kent çıkışında gerillalar araçlarından inmek zorunda kaldı. Buradaki kalabalık, ortamı doğal bir mitinge çevirdi. PKK bayrakları, Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın posterleri ile gelen gerilla birliği halka büyük bir inanç ve cesaret aşıladı. O günden sonra Hewlêr halkının Maxmur Mülteci Kampı’na ve askeri güçlere yaklaşımı daha bir başka oldu. Gönüllü savaşçıların sayısında patlama yaşandı. Yüzlerce Başurlu genç gerilla birliklerinin bulunduğu alanlara aktı. Peşmerge güçleri ile gerilla arasında kurulan koordinasyon ve karşılıklı yardımlaşma halkın cesaretini daha da artırdı.

YNK askeri yönetiminin Maxmur hattına destek amaçlı gönderdiği güçler ve yaptığı silah takviyesi de epey etkili oldu. Gerilla ve peşmerge güçleri arasındaki bu askeri ilişki, DAİŞ saflarında korkuya yol açtı. Gerillanın bir operasyonunda birkaç DAİŞ’liyi ölü ele geçirmesi ve cenazelerinin gerilla denetiminde kalması duyulunca halk içinde tam bir bayram havası esmeye başladı. Gerilla ve halk arasında büyük bir birleşme ve kaynaşma yaşandı. Bu ortam öylesini etkili ve güçlü yurtseverlik duygusuna yol açmıştı ki, KDP genel başkanı Mesut Barzani bile Maxmur operasyon gücü peşmerge komutanlarından Nevzat adlı kişi ile birlikte gerilla komutanı Tekoşer’i ve yanındaki gerilla komutanlarını ziyaret etti. Bu ziyaret aynı zamanda gerillaya teşekkür ziyaretiydi. Çünkü hemen her kes Hewlêr’in düşmemesini sağlayanın esas olarak gerillanın gelişiyle ortaya çıkardığı cesaretin olduğunu biliyordu. Gerilla adete cesaret iksiri gibi halktaki korku ve paniği bitiriyor, kahramanlık destanları yazacak duygu ve düşünceye yol açıyordu. Gerillanın Şengal Êzidî halkını yok oluştan kurtarmasına, Hewlêr’i koruması ve Maxmur’u DAİŞ’ten temizlemesi de eklenince Kürt halkında ayrı bir ulusal birlik bilinci ve ruhu oluşmaya başladı. 

2014’TEN 2024’E NE DEĞİŞTİ…

KDP Türk devletiyle birlikte Şengal’e saldırdı. Êzidîleri kamplarda esir tuttu. Çıkmaları halinde mallarına el koydu. Barzaniler DAİŞ’in Türklere sattığı Êzidî çocuklarını Türk devletinden hediye alır gibi alıp ailelerine vererek soykırım ortaklığı suçunu gizlemeye çalıştı. Barzanilerin Türk özel harp dairesi koordinesinde çalışan basını, Êzidî soykırımını magazinleştirme yoluyla yozlaştırmaya çalıştı. KDP Kürt güçlerinin Musul’da DAİŞ’ten intikamını almasını Türk devletinin isteği ile engelledi. Barzaniler 9 Ekim anlaşması denilen komplo ile yeniden Şengal’e dönüp Êzidî soykırımını çıkarları için kullanmaya yeltendi. KDP maxmur’a saldırdı, ambargo uyguladı. Çok sayıda Kürt gencini ve savaşçısını Türk uçaklarına vurdurdu. Mesut Barzani’nin maxmur savaşında teşekkür etmek için yanına gittiği Kürt yurtseverinin evinin dibine, Parastın’ın verdiği istihbaratla Türk uçakları bomba yağdırdı. KDP ırak ordusunu Maxmur’a saldırttı. Etrafını kuşattı…

KDP ya da daha çok Barzani ailesi, kendilerini kurtaran HPG-YJA-Star güçlerine karşı DAİŞ’in misyonuna büründü. Daha önce Türk devleti DAİŞ ile birlikte Êzidîlere ve maxmura saldırıyordu. DAİŞ Türk devletinden aldığı destekle HPG-YJA-Star güçlerine karşı savaşıyordu. DAİŞ yenilince Türk devleti Kürtlere karşı savaşında Barzani ailesini kullanmaya başladı. Mesut Barzani’nin elini sıkıp Hewler’i koruduğu için teşekkür ettiği gerilla komutanı Tekoşer Gever yine KDP istihbaratının verdiği bilgiler neticesinde Türk uçaklarınca şehit edildi. Hewler’i daha doğrusu Başurê Kürdistan’ı TC ve DAİŞ saldırılarından koruyan HPG-YJA-Star komutan ve savaşçılarına Barzaniler açıktan ve DAİŞ vari tarzda düşmanlık ediyorlar. Öyle ki TC’nin gerillaya karşı kullandığı kimyasal silahları tespit etmek için gelen bilim heyetinin çalışmasına bile izin vermedi. 

Tüm bu olanlar düşündürücüdür. KDP içinden Barzani ailesinin hain takımına karşı duran çıkmayıncaya kadar KDP ve Barzaniler ayrımı yapmak zordur. Bu nedenle KDP içinde yurtsever Kürtlük duygusu olanları tenzih ederek KDP ve Barzaniler demek yanlış olmayacaktır. DAİŞ saldırılarından sonra KDP ve hain Barzani takımının Şengal ve Maxmur mülteci kampı yanında TC ordusu ve istihbaratıyla ortak HPG-YJA-Star güçlerine karşı yürüttüğü savaş, DAİŞ saldırılarının asıl amacının yeniden değerlendirilmesini gerektiriyor. Acaba DAİŞ’e Kürdistan’da yaptırılmak istenip başarılmadığı işgal ve soykırım işi Barzanilere mi devredildi? Acaba KDP, Türk devletinin Erdoğan-Bahçeli dönemindeki suçlarını temizlemek için kurgulanmış bir aparat mıdır?  Acaba TC Kürt soykırımını KDP ve Barzanilere yaptırarak tıpkı ermeni soykırımı gibi kendini KDP ya da Barzanilerin arkasında saklamaya mı çalışıyor? Yaşananlar her zamandan çok daha fazla ve yakıcı bir biçimde şu soruyu tüm Kürtlerin kendisine sormasını zorunlu hale getirmiştir; Bu Barzaniler kimdir, kimin adına veya kim için çalışıyor ve Kürtlerden ne istiyor? Özcesi bu gibi sorular yakıcı cevaplarını bekliyor. Gerçekleri görenler için aslında cevaplar güneş kadar nettir. Yeter ki yaşananlara vicdan aynası tutulsun…