Türk devletinin Arap topraklarına göz dikmesi gelecek için kaygı veriyor-Hêvîdar XALID

Türk devletinin Arap topraklarına göz dikmesi gelecek için kaygı veriyor-Hêvîdar XALID
17 Nov 2022   00:50

Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’de iktidara geldikten sonra Arap devletlerini kontrol etmek için İhvan başta olmak üzere bütün siyasal İslamcı gruplara destek verdi. Türkiye, siyasal İslami grupların güvenli limanı haline geldi.

Erdoğan, Arap ülkelerindeki zor durumlardan her zaman yararlanmaya çalıştı. Planlarını komşu ülkelerde uygulama fırsatlarını kaçırmadı. Kendi halkının pahasına olsa bile bunu yaptı. Arap devletlerini kontrol etmek ve hayallerini gerçekleştirmek için dini kullandı.

Suriye'de devrimin başlamasıyla Erdoğan, çıkarlarını ve gündemini gerçekleştirme fırsatı buldu. Bunun için Suriye halkının duygularıyla oynadı. Muhalefete ve birçok silahlı ve terör örgütüne kapılarını açtı. Daha sonra Suriye'de ve diğer birçok Arap ülkesinde işgal planlarını gerçekleştirmeye çalıştı. Türkiye, DAİŞ gibi terör örgütlerinin Suriye'ye, Libya'ya ve daha birçok ülkeye girmesi için bir koridora dönüştü. İnsani yardım kisvesi altında çalışan İhvani örgütler aracılığıyla demografisini değiştirerek bölgeyi asıl sakinlerinden boşaltmak amacıyla Suriye'deki birçok köy, kasaba ve şehri işgal etti.

Irak'ta Türkiye'nin müdahalesi pek çok soruyu gündeme getirdi. Özellikle Irak merkezi hükümeti ve Başûrê Kurdistan ile ticaret anlaşmaları, ordusunun Irak'taki varlığını meşrulaştıran güvenlik anlaşmaları imzalandıktan sonra Türkiye’nin müdahalesi kolaylaştı. Irak’ın egemenliğini defalarca ihlal etti. Uçakları neredeyse her gün Başûrê Kurdistan ve Şengal bölgelerini işgal etmek için bombalıyor. Bu saldırılara ve Türk müdahalesine karşı Bağdat ve Hewlêr sessiz kalmaya devam ediyor.

Türkiye, Irak'taki planlarını uygulamak için farklı kartlar kullandı. Suyun azalmasına neden olan barajların inşası dahil. Sonuç olarak Bağdat, Ankara ile müzakere etmek ve su payını korumak için Ankara'ya tavizler vermek zorunda kaldı.

Afrika'ya açılan kapı konumundaki Libya'da siyasi krizin ve ülkenin güvenliğini tehdit eden bölünmüşlüğün ana sebebi Erdoğan oldu. Erdoğan, siyasi ve askeri güçlerinin ülkedeki gerilimleri ve bölünmeleri sona erdirme konusunda anlaşmaya yaklaşmasının ardından doğu ve batı hükümetleri arasında bir sürtüşmeye yol açtı. Ancak Türkiye'nin doğrudan müdahalesi buna izin vermedi ve çeteleri toplayıp Libya'ya göndererek çatışmayı daha da kötüleştirdi.

Türkiye ile El Wifaq hükümetinin eski lideri Fayiz El Serac ve halefi Ebdulhemid El-Debibe arasında güçlü bir ilişki olduğu için ekonomik, askeri ve güvenlik anlaşmaları imzalandı. Türk subaylarının Batı Libya'daki hava savunma sisteminin bir parçası olmalarına izin veren bir hava sahası işbirliği anlaşması yapıldı. Ayrıca Erdoğan ile Ebdulhemid El-Debibe arasında imzalanan ekonomik ve güvenlik anlaşmaları, Ankara’nın Libya'ya mal ihraç ettikten ve yurtdışından kazanç elde ettikten sonra Libya'daki operasyonlarını yürütmesinin önünü açtı.

Afrika kıtasındaki planlarını sürdüren Erdoğan, Cezayir ile ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor. Özellikle enerji alanında, Ukrayna ile Rusya arasında başlayan çatışma sonrasında bu alanı da etkilemiştir. Türkiye bununla petrol ve gaz ihtiyacını karşılamak ve Cezayir'i de bölgenin istikrarını bozan yönüne çekmek istiyor. Ancak son Arap zirvesinde Arap devletlerinin pozisyonu netti.

Erdoğan'ın gözü, özellikle birçok anlaşma yaptığı Ömer El Beşir'in iktidara gelmesinden sonra Sudan'a çevrildi. En önemlisi, Erdoğan'ın Türkiye'nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki genişleme planının bir parçası olarak askeri üs kurmayı planladığı Sewakin adasıyla ilgili anlaşmadır. Oradan Arap başkentlerini kontrol etmek ve lağvedilen imparatorluğunu yeniden kurmak istiyor. Çünkü bu ada Osmanlı döneminde önemli bir yerdi. Deniz kuvvetlerinin merkezi Kızıldeniz’deydi. Ayrıca 1821-1885 yılları arasında Kızıldeniz'in güney bölgesinin Osmanlı hükümdarının bulunduğu liman konumundaydı. Ancak Sudan halkı, Erdoğan ile El Beşir arasındaki anlaşma ve dostluktan daha güçlüydü ve onun planlarının gerçekleşmesine izin vermedi.

Birçok rapor, Türkiye'nin askerlerini Türk inancına göre eğiterek Somali ordusuna sızdığını gösteriyor. Afrika'daki hegemonyasını bu plandan dayatmak istiyor. Türk rejimi başkanının Somali'de terörle mücadele konusundaki konuşması, onun oradaki müdahalesini kapsamak içindir. Ancak birçok Afrika devleti, Türkiye'nin İhvan’ın gündemine göre ve dünyadaki hegemonik güçlerin desteğiyle tüm Afrika'yı, Kızıldeniz'i kontrol altına alma girişiminin farkındaydı.

Türkiye, Yemen'deki İhvan müttefiklerine mali ve lojistik destek sağladı. Bu sayede Taz, Marab ve Şebve ile Ebin'in birçok yerindeki İhvani gruplara yardım etmek için Yemen Reform Partisi'nin desteği ve daha birçok yöntemle askeri güçleri insanlık kisvesi altında gizlice göndermek istedi.

Erdoğan, özellikle Kazimi hükümeti iktidara geldikten sonra Suriye, Libya halkının çatışmasını ve Irak'taki siyasi boşluğu kullandı. Somali güçlerini eğitmek için ülkeye gitti. Sudan'ın eski cumhurbaşkanı Ömer El Beşir ve Yemen Reform Partisi gibi birçok İhvan partisiyle ilişkilerini geliştirdi. Bugün bile dış gündemler ve müdahaleler konuşulurken birçok ülkede sorunlara ve çatışmalara neden olan Türkiye'nin adı gündeme geliyor.

Elbette bu eylem ve planlarından yola çıkarak genişleme planlarını gerçekleştirmeyi ve bölgeyi kontrol etmeyi hedefliyor. Ancak asıl amaç, yöre halkına yıkım, cinayet, yağma ve katliamdan başka bir şey getirmeyen Osmanlı İmparatorluğu'nun yeniden diriltilmesidir. Osmanlılar toprakları işgal ettiği 400 yıl boyunca insanlık dışı suçlar işlediler. Binlerce Arap'ı öldürdüler, liderlerinin cesetlerini sokaklara astılar, evlerini yağmaladılar ve ölülerinin cenazesiyle oynadılar.

Bugün Erdoğan bu katliamları tekrarlamaya çalışıyor. Bu nedenle Arap halkı Erdoğan'ın seleflerinin tarihine geri dönmeli ve Erdoğan'ın din adına yaptığı açıklamaların Arap halkını aldatmaktan başka bir işe yaramadığını anlamalıdır. Araplar Erdoğan'ın politikalarına karşı birleşip işgal planlarını bozmalıdır. Erdoğan'a seleflerinin "fetih" zamanının geçtiğini ve yeni Osmanlı İmparatorluğu'nun yağma ve yıkım politikalarına karşı duracaklarının mesajını net biçimde vermelidir.

(rr)

ANHA