​​​​​​​Kobanê... – Nizar Acar

​​​​​​​Kobanê... – Nizar Acar
2 Nov 2022   12:37

Sokağın başındayım…

Sağım solum yıkılmış binalar, etrafım beton yığınları. Ben yaşananların bu demine tanık olanlardanım. Öncesine aslında bütün insanlık tanık. Tarihin kayda geçirdiklerini yeniden dillendirmek, tekerrür olur yalnızca. Mağrur bir kent karşımda durmuş bana bakıyor, ben ise kaskatı kesilmiş duyguların sarmaşıklığında cebelleşmekteyim kendimle ve beni ben kılan her şeyle…

Tam da o zaman diliminde, tam da duygular aralığında bir kent yıkılır gözlerimde, o kentle yerle bir olur evren. Sonra bir kadın çıkagelir apansız, karanlık bir gecede; Adı Revan adı Arîn Adı Gulan.  Adı Zîlan’ın parçalanmaz bütünlüğü olan binlerce kadın. Tarihin rüyası bu kent ile yeniden can bulur. Tanrıçalar uyanır bin yıllık uykudan ve yeniden inşa olur özgür yaşam.

İlerliyorum, adını sorma gereği duymadığım bu sokakta, çünkü her ne olursa olsun adı direniş olmalı diyorum kendi kendime. Her an her dem direniş... Yüzümü hafif sola döndüğümde beni yanıltmayan bir gülümse ile karşılaşıyorum. Sanki tarihi yanıltmaya yemin etmiş bir gülümseme bu… Acıtmaya çalışırken onu birileri, o acıtmış iki dudağı arasındaki o muazzam güzellikle tüm çirkinlikleri.

İlerliyorum, tüm bu yıkıntıların arasında bir kapı aralanıyor ve karşımda bir çocuk. Korku ve tedirginlik sarmış ruhunu. Kalmak ve gitmek arasında bir sıkışıklığı yaşıyor. Sakınmaya ve saklamaya çalıştığı gözlerle, “sana kacak bir bakış atsam” diyor kapının ardından oysa ben kaçak bakıyorum ona büyük bir mahcubiyet ve utanç duygusuyla. Çünkü biz büyüklerin dünyası onların sonsuz hayallerini parçalıyor, bölüyor, yok ediyor. Ve artık kapı eşiklerinde bağıra çağıra oynayan çocukların sesi azalıyor bu kentlerde. Geriye silah sesleri kalıyor, en anlamsız haliyle.

İlerliyorum. Uzun sözcükler kurmadan anlatmanın yolunu bulmaya çalışıyorum. Çünkü bu kent üzerine çokça kuruldu sözcükler ve kurulmaya da devam edecek… Ben sadece gördüklerimi en yalın haliyle, tıpkı bu kent gibi paylaşmak istiyorum yalnızca. Gördüklerim ise görebileceklerimin ancak binde biri. Çünkü bakmaya, seyretmeye alıştırılmış bir nesiliz biz ve maalesef yetiniyoruz bakmakla…

O yüzden konuşmadan, yazmadan anlatabilmenin yollarını arıyorum bu kentte.

Ve sözcükler dökülüyor yüreğimde, soluk almadan, durulmadan en akışkan haliyle.

Her sokak aralığında yeni bir yüz karşılıyor beni. Direnmiş, savaşmış, yalnızca inandıkları uğruna değil hissettikleri, beynine ve yüreğine sığdırdıkları uğruna ölüme meydan okumuşların gülen yüzleri yüzüme bir umut bir sevgi esintisi olarak vuruyor. Burada kimse Kürt, Türk, Alman, siyah, beyaz, Müslüman, Hristiyan değil, yalnızca insan. Karşımda yalnızca Arînler, Eylemler (Sibel Bulut), Viyanlar (İvanna) var. Hiçbir ırka sığmayan kimlikler var karşımda. Kendilerini özgür insan kimliğine adamış güzellikler.

Tesadüf müdür bilmiyorum ama bir duvara yazılmış şu sözcükler karşılıyor zihnimden geçenleri. Zihnimdeki düşünceler, duvara kazınmış şu sözcüklerle buluşuyor:

“Eğer sadece gökyüzünü değil, yeryüzünü de paylaşmak istiyorsak onurluca; omuz omuza yürütmeli bu savaşı. Sadece bir lokmayı değil, bir evreni paylaşmalıyız bu hayatta. Kobanê bir direniştir! Kobanê insanların onurlu birlikteliğidir. Kobanê, kadın renginde yaşamda ısrar edenlerin uğrunda ölümü kucakladığı başı dik, onurlu bir kenttir.”

Ve bir kent yıkılıyor gözlerimde. Geleceğin aydınlık, özgür ve onurlu yaşamına gebe bir kent. Her yok oluş aslında yeni bir varoluş dercesine. Kimilerinin umut ettiği gibi düşmüyor bu kent, bedeninden söküp atması gereken ne varsa atarak, kendisini yeniden yaratarak yıkılıyor.

İşte şimdi o kentin tam ortasındayım. Yüreğimde acıdan çok umut var. Çünkü biliyorum, bu mekanlarda yaşananlar özgür yaşamın müjdecisi, tanrıçalar çağının habercisi. Ve sarılıyorum kadın bedeninde siluet bulmuş bu kente, bir bütün insanlığı, aydınlık geleceği kucaklarcasına…

ANHA