Tutuklama ve demir parmaklıklar arkasında tutma ısrarının anlamı- Umer MUSA

Tutuklama ve demir parmaklıklar arkasında tutma ısrarının anlamı- Umer MUSA
14 Sep 2022   06:50

Baskıcı rejimler, tutuklama ve tehcir politikası ile tutsakların siyasi etkisini ve sosyal faaliyetini yok etmek, onları halklarının endişelerinden ve sorunlarından uzak tutmak istiyor.

Ama bu olmadı. Tutsaklar, demir parmaklıklar ardındaki rolleri nedeniyle, mesafeye rağmen halkın davasına ve vicdanına yakın oldular.

İtalyan filozof Giorgio Agamben, tutuklama fikrinin ve politikasının inşa edildiği zemini ve tutsakları siyasi statülerinden yoksun bırakarak, sıkıcı bir hayat yaşatmak için zindanların inşasını soyut biyolojik yaşam olarak değerlendirir.

Hapishanenin kendisi yasadışı bir temelde inşa edilmiş olsa da, zamanla ulus-devlet hukuk sisteminin bir parçası haline geldi.

Rejimin tutuklu ve esirleri bulundukları yerde sosyal ve siyasi rollerinden uzaklaştırmaya çalıştığını görüyoruz. Bunu ‘tutuklama’ yoluyla yapıyor. Rejimlerin çabaları bir ölçüde başarısız oldu. Esirlerin bulundukları duruma veya yaşadıkları coğrafyaya fiziksel ve zihinsel mesafeleri olsa da, esirlerin iradesi kırılmadı. Halkının sosyal ve siyasi dokusunun bir parçası oldu.

Önder Abdullah Öcalan ve Filistinli tutsaklar, işgal ve zulmün iradesini kırmanın, davalarından uzaklaştırma planlarını boşa çıkarmanın ve siyasi kimliklerini bastırmanın örnekleridir diyebiliriz.

ÖNDER ABDULLAH ÖCALAN’IN TECRÜBESİ

Önder Abdullah Öcalan'ın tecrübesine bakarsak, ‘yakalamanın’ hikayenin sonu olmadığını görüyoruz. Esir alınma farklı bir hikayenin anahtarıydı. Türk rejimi, esaret ve tecridin, devrimci bir sembol, toplayıcı bir siyasi taban ve toplumsal dokusu ve davası açısından önemli olan Önder Abdullah Öcalan'ın sonunu getireceğine inanıyordu.

Önder Abdullah Öcalan, cezaevinde bulunduğu konumun özellikleri ve içinde bulunduğu dar yer hakkında onlarca kitap ve siyasi çalışma, tarih, toplum ve felsefe konulu makale ve kitap kaleme aldı. Öcalan'ın siyaset kitapları ve yazıları, konumuna göre, felsefe ve düşünce yollarını yıkmanın ötesine geçmiş, tüm yollarda özgürlük arayan bir siyasi çizgi çizmiştir.

Mali dışlanmaya rağmen, Önder Öcalan, en organize altyapısına ulaşana kadar Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) yönetmeye devam etti. Aksine, yakalama ve tecrit etme Türkiye'nin istediği hedefe ulaşmadı. Öcalan'ın genel olarak durumdan çıkarılması ve siyasi etkinliğinin boşaltılmasıdır.

Bununla birlikte Öcalan sürgüne gönderildikten ve yakalandıktan sonra çözümün sembolüne geri döndü. Değeri ikiye katlandı ve Kürt mücadelesinin sembolü oldu. Hapis ve sürgüne rağmen Öcalan'ın anlamı, davası ve mücadelesi ile ilgili olduğu için dünya kamuoyundan ayrılmadı. Türk devleti imajını şeytanlaştırmaya çalışıyor olsa da hapishanede de barışın sembolü haline geldi.

Bugün, uzun yıllar esaret ve tecritten sonra Öcalan'ın değeri ve siyasi nüfuzu değişmedi. Türkiye'nin asıl amacı onu esir alarak, Kürt bölgesinden uzak tutmak istediyse de amacına ulaşamadı. Öcalan'ın iradesi bunu yendi ve cezaevi, onun davası için siyasi faaliyetlerde bulunulan ve mücadele edilen tek yer haline geldi. Bu nedenle, kendisini çevreleyen tüm kısıtlamalara ve her hareketini izleyen gözlere rağmen, Öcalan çözümün anahtarı ve kapısı oldu.

FİLİSTİNLİ ESİRLER

Aynı modeli Filistinlerin esaretinde de hatırlayabiliriz. Filistinlilerin siyasi faaliyetleri, her birinin siyasi bir hareket inşa etme girişimleri nedeniyle İsrail kendisi için bir tehlike olarak görüyor. Amaç aynıydı, insanları kendi gruplarına bağlayan sosyal ve coğrafi alandan uzaklaştırmak.

Ama ne oldu? Merwan El Berxusi, Ehmed Sedat, Kerim Yunis ve Naêl El Berxusi gibi Filistinli aktivistler siyasi etkinliklerine bağımlı kaldılar.

Filistin tasavvurunda dönüşüm, olası herhangi bir çözümün sembolü oldu. İsrail, tutsakların siyasi konumlarını ve halklarının işlerindeki etkinliklerini korumalarını engelleyemedi. Ayrıca Filistin'in genel durumunda aktif unsurlar haline geldi. Filistinli mahkumlar, hapishane kapılarının ardında Filistin'in siyasi ve sosyal alanında aktif bir güç olarak kaldı. Aksine, mahkumlar 1987'de sahada gerçek bir değişiklik yapmanın yoluydu. İlk isyanı başlatan kıvılcım İsrail hapishanelerindeki tutukluların grevi oldu ve isyanın başında hapishanelerden isyanın başını çeken tutuklular çıktı.

Ayrıca Filistinli tutsaklar eğitim komiteleri kurdu. Hapishanelerde örgütsel bağlarını ve dış dünya ile güçlü ilişkilerini sürdürmek için eğitim ve örgütlenme altyapısını oluşturdu. O yıllarda hapishanelerde ve dışarıda tutsaklar aynı durumu paylaşmaya çalıştı. Dışarıda durum tartışmalı olunca cezaevleri de protesto alanlarına dönüştü.

Filistin çıkarları tüm Filistinli grupların toplanma noktası haline geldi. 2006'da zindanlarda kurulan ulusal koalisyon aracılığıyla Filistinli tutsaklar ulusal birliğin yeniden sağlanmasında büyük rol oynadı ve Filistinli gruplar bununla ilgilendi. Sonuç olarak, ilk ulusal birlik hükümeti 2007'de kuruldu.

BASKICI SİSTEMLERİN AMAÇLARININ YENİLMESİ

Filozof Giorgio Agamben'in işgal ve hapishane inşası kavramına dönecek olursak, esaretin, Öcalan ve Filistin esaretinin baskıcı sistemlerin denklemini bozan, zindanlardaki siyasi anlamlarından çıkaran pratik ve gerçek modeller olduğunu söyleyebiliriz. Tutsaklar, ilk günden beri halklarının davası ve vicdanı nezdinde siyasi etkinliklerini sürdürmüş, çözümün sembol ve manşetlerine dönüşmüştür.

(rr)

ANHA