Yeni yaşam ağacı Öcalan’ın öncülüğünde ekildi-1- Medenî FERHO

Yeni yaşam ağacı Öcalan’ın öncülüğünde ekildi-1- Medenî FERHO
11 Sep 2022   06:51

Kürdistan, global-Avrupa güçleri tarafından parçalandı. 4 parça Kürdistan’ı oluşturdular, 4 hapishane, 4 gardiyan devlet inşa ettiler. Dostoyevski, ‘Hapishane insan iradesinin yenilgisidir’ diyor. Kürdistan hapishanesi de Kürt halkının iradesinin ortadan kaldırılmasını ifade ediyor. Ancak Kürt halkının özgürlük umudu ve arzusu, gücünü coğrafyasından ve özgürlük ısrarından alıyor ve yüz yıldır direniyor.

100 yıl içerisinde 28 direniş gerçekleşti. 28 Kürt direnişinin sonucu somut bir mezar oldu ve Kürtler o mezara gömüldü. Şüphesiz Kürtlerin önderleri büyük insanlar, kendi ülke ve halkları için canlarını feda ettiler. Fakat klasik yöntemler kulandılar, modern yeni bir taktik ve siyaset geliştirmediler. Taktik perdesini, siyaset ve mücadelenin rengini işgalcilere karşı pratikleştiremediler.

Sadece Abdullah Öcalan işgalcilere karşı taktik perdesini, siyaset ve mücadelenin rengini geliştirdi. Bu dahice bir fikirdir! Öcalan'ın önderliğindeki direniş, 28 direnişin sentezidir ve yeni bir yaşam ağacı ekilmiştir. Kürt halkının umut ve isteklerinin gerçek şeceresi budur!

Bütün Kürt direnişlerinde Kürt aydınlarının bir eksikliği, zaafı vardır. Xoybûn’un inşasında iyi bir Kürt siyasi eliti var, ama Eleqemş katliamını engelleyemediler. Elbette "alıntılar" geneldir ve yolu açar. Ancak yüzyıl boyunca Kürt aydın bilinci ve siyasetinde, Kürt halkının bölünmesini ve iç savaşını engelleyememiştir. 1950-1960 yılları arasında Dicle Talebe Yurdu siyasi ve entelektüel bir akademiydi. Ancak, resmi tarihin özünden kendilerini kurtarmayan Faik Bucak ve birkaç kişi dışında, o Dicle Talebe Yurdu akademisinden insanlar ayrılıp siyasete katıldılar.

ÖCALAN, KÜRDİSTAN’I HAPİSHANEYE ÇEVİREN GÜÇLERE KARŞI TARİHİ ADIM ATTI

Doğru, Öcalan bir dahi, bir filozof ve Kürdistan'ı hapishaneye çeviren güçlere karşı tarihi bir adım attı; resmi tarihi hem reddetmiş hem de kınamış, demir ve paslı hapishane ranzalarını kırmıştır.

Bu, Sykes-Picot Anlaşmasının kınanmasıydı, tarihi ve felsefi bir anlayışla Kürt halkının ve tüm mazlum halkların özgürlüğüne giden yolu gösterdi. Bu bir tezdi, sonra felsefe oldu ve bugün üçüncü yol olarak adlandırılıyor. Bu felsefe çerçevesinde Rojavayê Kurdistan'da demokratik halk devrimi hayata geçirildi. Sykec-Picot anlaşması, 18 ve 19’ncu yüzyıl devrimlerinin sonucudur. Sanayi Devrimi, tüm dünyaya egemen olan yeni bir hegemonik güçler sistemiydi. Bu devrim halkların, imparatorlukların tüm dinamiklerini yıktı ve ulus-devleti kurdu. Bu, milliyetçilik çağıydı ve hegemonik güçler dünyayı kendi yerleşik devletlerine göre böldüler ve birlikte yeni bir "siyah ve beyaz" kölelik sistemi yarattılar. Bu küresel sistem tüm dünya devrimlerini yendi. Büyük Fransız Devrimi'nde görüldüğü gibi devrimin tüm liderleri giyotine götürüldü. 50 yıllık bir mücadele ile Sovyet Ekim Devrimi'ni de yok ettiler.

Ulus-devlet sistemi, insan zihniyetinde kansere dönüştü; Dünya biliminde bir ağ haline geldi ve Kafka'nın dediği gibi insanlar böceklere dönüştürüldü.

Bu uzun dönemden sonra, 50 yıl önce Öcalan, ulus-devletlerin montajına karşı yeni bir fikir ortaya attı. Matematik mühendisliği, felsefe ve ekometri ile fikrini güçlendirdi ve mücadeleye başladı. Öcalan'ın mücadelesi sadece askeri değildir. Bu nedenle Öcalan'ın düşünce ve felsefesi disiplinli bir yaklaşıma dayanmaktadır. Böyle bir yaklaşım evrensel hukuk, adalet ve insan haklarının temelini oluşturur. Bu görüş ve felsefe, dünyadaki tüm filozoflardan bir adım daha ileridir ve tek bir sınıfı içermez. İnsanlara odaklanır ve insanları demokratikleştirmek ister. Demokratik halklar hem kolektif güce hem de doğal koruma gücüne sahiptir. Bunun bir örneği Kürt kadınıdır ve her yönden incelenmeyi ve değerlendirilmeyi hak eder.

ÖCALAN’IN FİKİRLERİ KÜRESEL GÜÇLERİ KORKUTAN BİR DEPREMDİ!

Öcalan’a yönelik gerçekleştirilen komplo stratejiktir, felek çarkından ziyade, hegemonik güçlerin özgür insanın fikir ve düşüncesine karşı bir kiniydi. Demokrasiye ve gerçek hukuka aykırıdır.

Tecrit de stratejiktir. Öcalan’ın esir alınmasından sonra PKK’nin de tasfiye edilmek istendiğine şahitlik ettik. En azından bir zafiyet içine çekmek istediler. Doğru, komplo korsancaydı ama metodikti. Aynı şekilde İmralı Zindanı’nın seçilmesi de stratejik bir bakıştı ve komplonun devamı anlamına geliyordu. Ardından gelen Kürt karşıtı savaş, siyasi ve fiziki soykırım, kimyasal silah kullanımı ve bunun karşısındaki dünya sessizliği de tecrit gerçeğinde saklıdır. Şimdiye kadar uluslararası güçler, tecridin karanlığında görülecek bir aydınlığın kıvılcımı bile olmadılar. Fakat Kürtlerin mücadelesi, açlık grevleri vb. yer yer tecridi kırdı.

AK VE AİHM KOMPLO STRATEJİSİNİN BİR PARÇASIDIR

Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, komplo stratejisinin bir parçasıdır. Sayın Öcalan Avrupa'daydı ama kendisine sığınma hakkı verilmedi; Avrupa'yı terk etti ve geri dönmek istedi. Ancak Avrupa göğün ve yerin kapılarını kapattı. Bu, Avrupa hukukunun ve demokrasinin öldürülmesiydi. İmralı’da bu yasa dışı yasa uygulanıyor. İmralı’da kanun, kanunun yok oluşudur! İmralı’da dava yoktu, mahkeme yoktu, İstiklal Mahkemeleri usulü vardı. İmralı'da yargılanma ve tecrit, orta çağ dönemi uygulamasıdır, hukukla ve insan haklarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Festivallik bir tiyatrodur. Hakimler tüccar ve siyasetçiydi, ilelebet cezalandırmanın emrini almışlardı.

Uzman bir zihniyet ve uyuma karşı ve çağdaş felsefeye karşı, orta yüzyılın standardizasyonu vardır, bu bilinç özgürlüğün, demokrasinin, hakların, evrensel hukukun ve çağdaş bilimin düşmanıdır.

Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dürüst değil. Ya da kararlarında ciddi değillerdir. Türk devletinin Avrupa Konseyi'ne tepkisi çok komik bir durum. Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer siyasi tutsakların özel olduğunu ve cezalarının da özel olduğunu, "umut hakkından" yararlanmamaları gerektiğini söylüyor. Bu ne demek? Yani evrensel yasaları, insan hakları anlaşmalarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını onaylamıyorlar. İnsanlara eşit muamele eden hukukun temel argümanını ret ediyorlar. Bu bir suç!

Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ciddiyse, "Venedik Konseyi" aracılığıyla Türkiye'den anayasasını uluslararası hukuka göre değiştirmesini istemeleri gerekirdi. Türkiye AB adayıdır. AB, Avrupa Konseyi, AİHM, bugüne kadar Venedik Konseyi aracılığıyla Türkiye'den anayasasını değiştirmesini istemedi. Türkiye'nin anayasası ırkçıdır, faşist yöntemlerle hazırlanmıştır, Türkiye halkını, kültürünü, dilini ve dinini reddeder ve inkar eder. Avrupa Konseyi (AK), AB ve diğer Avrupa kurumları Türkiye'den anayasasını değiştirmesini isteseydi, bugün Türkiye AK'nin ve AB'nin taleplerine ciddi şekilde yaklaşacaktı.

Başka bir nokta; Kürdistan'ın 8 şehrinde katliamlar yaşandı. Kürt siyasetçiler ve kurumlar Avrupa'daki tüm hukuki, siyasi ve insan hakları kurumlarının kapılarını çalmış, Kuzey Kürdistan kentlerinin bodrum katlarındaki katliamları görmek ve işlenen suçları araştırmak istiyorlardı. Kimseden ses çıkarmadı. Kürtler, "Minnesota Protokolü" ile bodrumlarda zehirli gaz, ateş ve gaz ila yanan kişilere otopsi yapılmasını talep etti. Minnesota protokolü Kürtlerin çağrılarını duymadı ve heyet göndermedi. Ancak bir Türk ırkçısı tarafından öldürülen Rusya'nın Ankara konsolosu Andrey Kalov için Ankara'ya gitti.

AYDINLAR TECRİDİ HER AÇIDAN İNCELEMELİ

İmralı’daki tecrit, komplo stratejisinin disiplinli bir şekilde uygulanmasıdır. Hep halkla Kürt Özgürlük Hareketi arasındaki ilişkiyi Öcalan'dan koparmaktan bahsediyorlar. Biz her zaman tecridin unutmanın, Kürt halkının hafızasını ve bilincini yok etmek olduğunu söylüyoruz. Ama tecrit bundan daha fazlası, daha derin! İmralı, tarihin başlangıcından günümüze kadar uygulanan kapitalist sistemin repertuarıdır.

 Kürt aydınları tecridi her açıdan incelemeli; Kürtler arasındaki ihaneti ve sefaletini, dostmuş gibi davranıp Kürtleri sırtından bıçaklayan güçlerin ihanetinin komplosunu ve sefaletini defalarca yazın. Yazmak hem hesap sormak hem de hesap vermek esastır! O zaman Kürt halkının gücü ortaya çıkacak ve tecridi dünyanın gündemine koyabilecektir.

Kürt aydınları kendi başının çaresine bakmamış ve Kürt sorunu çözülmeden bırakılmıştır. Başûrê Kurdistan’da Kürt ihanetinin fırtınalar estirdiği ve kanlı yağmurlar yağdırdığı bugünlerde, aforizmamızın notlarından iki cümle yazalım ve öyle konuyu geçelim.

Abdullah Öcalan benim tarihimdir! Mesut Barzani ve başka kişilikler de tarihimizdir ama tarih mahkemesi her kesi yargılayacaktır. Kimin ne olduğunu ortaya koyacaktır. Biz aydın ve entelektüeller de kendimizi bu mahkemenin sahibi görüyoruz.

Orwel, ‘ihanet köleliği yaratır’ diyor. Kürtçede köle çaker demek. Kürdistan’daki çakerler yaşayan ölülerdir, lanetli bekçilerdir. Şüphesiz tarihin mahkemesi de vardır, her kes kendi tarihine göre tarihin mahkemesinde mahkûm edilecektir.

Tarihin mahkemesinde, uygulamalar, eylemler ve bilinç arasında kimyasal bir ilişki vardır. Kim, nerede, neden, hangi maksatla bu teması yapmamış, suçu işlemiştir, bunlar değerlendirilecek ve mahkûm edilecektir.

Bu kısa aforizmasından sonra devam edelim: Belçika Yüksek Mahkemesi putları kırdı ve PKK’nin terörist bir örgüt olmadığı kararına ulaştı. Bu ‘Qua Wadimus’ tur. Cazibe sahibi Avrupa da biraz uyandı ve gördü ki Belçika Yüksek Mahkemesi bilimsel tarihin ve manevi bir yaklaşımın kapısını araladı. Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu da Türkiye’ye bir ultimatum vererek kanunlarını ‘umut hakkı’ çerçevesinde değiştirmesini istedi. 2022 Eylül ayına kadar da zaman tanıdı.

Şüphesiz bu kararda Hukuk Bürosu'nun başvuruları ve AİHM kararının da rolü vardır. Çok az zaman kaldı ve Türkiye henüz bir adım atmış değil.

Şunu tanıyalım: Türkiye Cumhuriyeti, Kürtlerin ve Türklerin ürünüdür. Ancak, ırkçı cephe potansiyel suç olarak ortaya çıktı. Eşkiya Topal Osman'ın Müslüman Sakallı Nuredin Paşa gibi kişilerle İttihat ve Terakki çeteleri devreye koyularak Kürtleri cumhuriyetin kapısında bıraktılar ve yavaş yavaş tarihin dışına ittiler. Cumhuriyetler, ayrıca bir arenaya ve halkın mezarlığına dönüştürüldü. Cehennem alanları inşa ettiler.

Şunu belirtiyoruz; Bu bir rüya veya bir hayal değil. Sayın Öcalan, mükemmel bir lider. Yenilikçi fikirler ortaya attı, tarih bilimini anlattı, Kürt ruhunu canlandırdı. Dünyayı salladı. Öcalan'ın düşünce ve pratiğinin yarattığı deprem, iktidar güçlerini harekete geçirdi. Bir strateji hazırladılar, bu strateji uzun vadelidir, Öcalan'ın esir alınması ile başladı, İmralı'daki tecritle devam ediyor. Komplo, devşirme Türklerin kara gözleri için değil, fitne ve cehennem kokusuyla dolu sistemlerini korumak için geliştirildi.

İmralı'daki tecrit, Katolizmin “şerî’at” uygulamasıdır ve gizli tarihin savaşıdır.

Kürtler, DAİŞ'e karşı savaşta "Katolizm" prangalarını kırdı. Bu zafer kanlıydı. Ancak cazibe sahibi Avrupa, kana alışmış ve Sykes-Picot’un çizdiği haritanın farklı alanlarında farklı politikalar yürütüyor.

ANHA