2021: Ortadoğu’da derinleşen siyasi, ekonomik kriz ve Kürt direnişi-ZEKİ AKIL

2021: Ortadoğu’da derinleşen siyasi, ekonomik kriz ve Kürt direnişi-ZEKİ AKIL
31 Aralık 2021   01:42

ZEKİ AKIL

2021 yılı Kürdistan ve Suriye’de oldukça hareketli geçti. Trump’ın seçimi kaybetmesi ve Joe Biden’ın iktidara gelmesi dünyada ve bölgede belli bir beklenti yarattı. Biden bozulan ilişkileri düzelteceğini ve gerginlikleri azaltacağını söylemişti. İsrail’de de seçimler oldu. Sonunda Netanyahu yerine yeni bir hükümet kuruldu. İsrail istemese de ABD İran’la iptal edilen nükleer anlaşma görüşmelerine başladı. ABD Afganistan’dan çekildi, yönetim Taliban’a bırakıldı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) faşist Erdoğan’la ilişkileri düzeltme adımları atıldı. Erdoğan dünyada ve bölgede en çok teşhir olan ve dışlanan bir yönetim haline geldi. Türkiye bölge ülkelerini işgal eden ve tehdit eden bir politika izledi.

İHVAN BÜYÜK GÜÇ KAYBINA UĞRADI

Tunus’ta yapılan seçimlerde İhvancılar büyük oy ve güç kaybına uğradı. Ortadoğu’da İhvancı çizgisi bütün alanlarda geriledi. Şu anda dünyadaki İhvancıların savunuculuğunu ve koruyuculuğunu yapan faşist Erdoğan’dır. Mısırdan Suriye’ye kadar İhvancıları kendi şemsiyesinin altına almış. DAİŞ, El Kaide gibi örgütlerin artıklarıyla, İhvancılardan devşirdiği çetelerle, on binlerce silahlı bir gücü Suriye’deki işgal bölgelerinde yerleştirip terör estiriyor. Türkiye bölgede silahlı örgütlerin ve terörün merkezi, üssü haline geldi. Bunları Libya’dan Ermenistan’a kadar amaçları için kullandı, halkların başına bela etti. Bütün Arap ülkeleri bu çetelerden elini çekmişken Erdoğan bunların hamisi oldu. Suriye’deki işgal bölgeleri aynı zamanda Irak ve Suriye’de yer altına çekilen ve sıkışan DAİŞ çeteleri için de güvenlikli bir bölge oldu. DAİŞ’in yeniden toparlanması örgütlenip eyleme geçmesinde Türkiye’nin büyük bir desteği var.

SEÇİMLER IRAK VE BAŞÛR’DAKİ KRİZİ DAHA DA GÖRÜNÜR KILDI

Irak’ta da seçimler oldu. Yolsuzluk, yokluk, işsizlik halkı sokaklara döktü. Halkın protesto gösterilerinde çok sayıda insan öldürüldü. Seçim kararı alındı, ancak halkın çoğunluğu sandığa gidip oy kullanmadı. Güney Kürdistan’da KDP fazla milletvekili çıkardığı için zafer kazanmış gibi kendini başarılı saydı, ancak Güneyde de halkın yarıdan fazlası sandık başına gitmedi. Irak’ta mevcut partiler ve siyaset anlayışı halka güven vermedi, umut yaratmadı. Açıklanan seçim sonuçlarına göre İran yanlısı Şii kanat epey zayıflamış. Mukteda El Sadr’ın öncülük ettiği Şii kanat seçimde birinci parti çıktı. Seçimin sonuçları açıklanmasına rağmen bir hükümet kurulabilmiş değil. Kolay kurulacağa da benzemiyor. Irak çok parçalı.

GARÊ’DEN AVAŞÎN’E TÜRK ORDUSUNUN BÜYÜK HEZİMETİ

Kürdistan yine çok zorlu bir yıl geçirdi. Türkiye içerde ve dışarda bütün gücünü kullanarak saldırılarını sürdürdü. Şubat ayından başlayarak gerillanın merkez alanlarına saldırdı. Garé saldırısından eli boş döndü. Gerillanın büyük fedakarlığı, yeni döneme göre kendini savaşa hazırlaması ve iradesini ortaya koymasıyla bu saldırı püskürtüldü. Ancak Erdoğan-Bahçeli faşist bloğu durmadı. 23 Nisan’da Zap, Metîna, Avaşîn hattında daha büyük ve daha kapsamlı bir saldırı başlattı. Amaçları gerillanın stratejik bölgelerini işgal ederek, birbirinden kopararak Kandil’e kadar gidip zafer ilan etmekti. PKK ve gerilla ya yok edilecek ya da kolu kanadı kırılarak Güneyde KDP’nin denetiminde bir mülteci grubu olarak kalacaktı. Güney Kürdistan Türkiye’nin denetiminde KDP’ye bırakılacak, kendisi de Kürt hareketini bastırmış bir kahraman olarak seçime gidip iktidarını tazeleyecekti.

MSB Hulusi Akar itiraf etmek zorunda kaldı. ‘’Şimdi Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük ve en kapsamlı operasyonlarını yapıyoruz’’ dedi. Söylediği yanlış değildi. Tam yüz yıldır Türk devleti Kürtlerle savaş halindedir. Aksamadan yürüyen bir soykırım projesi var. Bu proje 1920’lerden 1940’lara kadar fiziki imha, yıkım, sürgün eşliğinde yürütüldü. Bundan sonra da kültürel soykırım, asimilasyon günümüze kadar bir devlet politikası olarak uygulandı. 1980 faşist askeri darbesi ile beraber Kürdistan yeniden işgal edildi, zindanlar, işkence haneler dolup taştı, 4 bin köy yakılıp boşaltıldı, on binlerce insan faili meçhul cinayet adı altında katledildi.

SAVAŞ DERİNLEŞTİKÇE TÜRK DEVLETİ KAYBETTİ

Cumhuriyet kurulduğundan beri Türk ordusu hiçbir devletle savaşmadı. 1950’lerden sonra NATO üyesi oldu. NATO ve Batı dünyasından aldığı destekle Amerika’dan sonra NATO’nun 2. büyük ordusuna sahip oldu. Muazzam bir hava gücüne, tank vb. modern silahlara sahip oldu. Buna ek olarak Amerika öncülüğünde Avrupa ülkeleri ile birlikte Kürtleri, PKK’yi terör örgütleri listesine aldılar. Adı, varlığı, kültürü, dili yasaklanan ve inkar edilen Kürt halkını soykırım politikalarına bu güçlerde ortak oldular. Büyük orduya, devletin bütün birikimlerine ve dış desteğe rağmen Türkiye Cumhuriyeti Kürtlerin hak arayışını ve direnişini bastıramadı. 2015’ten beri faşist Erdoğan-Bahçeli ittifakıyla adeta bir amor koşusundalar. İşte bu koşunun finalinde şu anda dünyada hiçbir yerde görülmeyen hava saldırılarıyla Zap ve Metîna’ya yüklendi. Sonuç alamayınca aylarca kimyasal silahları da kullandı. Bütün bunlara rağmen işgalci Türk Devleti 2021 yılını kaybetti.

SAVAŞ TÜRK DEVLET EKONOMİSİNİ YIKTI

Savaşın Türk ekonomisi üzerinde bitirici ve yıkıcı bir etkisi oldu. Türkiye de faşist yönetim baskılarla yasak ve yalanlarla gerçeği halklardan gizlemeye çalıştı. Devletin hazinesini tükettiler. Kara para ve uyuşturucu trafiğinin merkezi haline gelip dünyada teşhir oldular. Türk halkı üzerinde baskı ve şiddeti tırmandırdılar. Direnen ve demokrasi mücadelesi veren HDP’ye kapatma davası açtılar. Tam bir komplo olan Kobanê davası açtılar. Bütün bunlar ekonomi ve siyasi krizi gizlemeye yetmeyince yeniden Suriye, Rojava’ya saldırı için hazırlıklara başladılar. Ancak Suriye’ye işgal hareketleri yapması için Rusya veya ABD’den izin alması gerekiyor. Elinde ölüme sürecek on binlerce çete olsa da Türk ordusunun karada savaşacak iradesi kalmamış. Ağır kayıpları kaldıramaz. Suriye hava sahası da Amerika ve Rusya arasında paylaşılmış. İstediği gibi izin alamayınca işgal planını erteleme durumunda kaldı. Ancak Türk Devleti Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırılarını ve yürüttüğü savaşı durdurmadı. Til Rifat’tan Eyn Îsa’ya, Til Temir’e kadar cephe hattına sürekli saldırdı. Hava saldırılarıyla Qamişlo ve Kobanê’de onlarca insanı katletti.

ASTANA ÜÇLÜSÜ DÜŞMANLIK ÜRETİYOR

Yılın sonunda Türkiye, İran ve Rusya Astana’da yeniden bir araya geldiler. Astana’dan çıkan sonuç Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Yönetimi’ne karşı düşmanlık oldu. Astana süreci başından beri Özerk Yönetim’e karşı bir cephe olarak şekillendi. Türkiye Suriye’nin önemli bir bölgesini işgal etmiş, on binlerce askerini konumlandırmış. Buna rağmen yayınladıkları ortak bildiride büyük bir utanmazlıkla ‘’Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini savunuyoruz.’’ diyorlar. Demek ki Suriye’ye düşman, ortadan kaldırılması gereken Kuzey ve Doğu Suriye vatandaşlarından oluşan demokratik temelde örgütlenen Özerk Yönetim’dir. Astana görüşmelerinden hemen sonra Kobanê’ye hava saldırısı düzenlendi, bahçede oturan gençlerden beşi katledildi beşi de yaralandı.

SURİYE SEÇİMLERİ VE ESAD REJİMİNİ MEŞRULAŞTIRMA OPERASYONU

Türkiye’nin hedefi Suriye’de Kürtleri temizlemek, doğu ve kuzeyde DAİŞ’i yenerek Özerk Yönetim’i kuran güçleri tasfiye etmektir. Bu temelde Rusya ve İran’la görüşmelerini, pazarlıklarını sürdürüyorlar. Şam hükümeti seçime gitti. Sonuçta yüzde yüze yakın bir oyla Beşar Esad’ın seçimi kazandığını kamuoyuna duyurdular. Bilinen otoriter rejimlerin kendisine meşrulaştırma operasyonu yürütüldü. Halbuki Suriye bu yönetimin altında yıkıma uğradı. Yüzbinlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın göçtüğü bir iç savaş yaşandı. Avrupa gibi demokratik ülkelerde yapılan seçimlerde çoğunlukla koalisyon hükümetleri kuruluyor. Farklı sınıflar, gruplar, örgütler, çıkarlar söz konusu. Suriye ise bunlarla kıyaslanamaz bir parçalılık ve yoksulluk içinde. Eğer Suriye halkı hepsi yekpare ve Esad yönetiminden memnunsa bu çatışmalar, yarılmalar ve parçalı hal neyle açıklanacak? Her şey dış güçlerin marifeti mi?

Hatırlanırsa Irak’taki Baas rejimi de aynıydı. Saddam Hüseyin seçimleri yüzde yüze yakın bir çoğunlukla kazandığını ilan ediyordu. Ancak Baas rejimi yıkıldıktan sonra yapılan seçimlerde herhangi bir parti veya grup tek başına bir hükümet kuracak çoğunluğu elde edemiyor.

İRAN ETKİN OLMA POZİSYONUNU KORUYOR

İran da seçimlere gitti. Rejimin has adamı Reisi yönetime getirildi. İran Ortadoğu’da mevzilerini korumak ve geri çekilmemek, savunmasını yapmak tercihini ortaya koydu. Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen üzerinden kendisini savunma stratejisinde ısrarlıdır. ABD ve İsrail, İran’ı Suriye’de etkisizleştirmeye çalıştı. İran’ın Suriye’de zayıflaması Rusya’nın da işine geliyor. Ancak Rusya Suriye ve bölgede İran’la ilişkilerini korumak istiyor. İran bölgede etkili bir güç olmayı sürdürüyor.

Sonuç olarak Suriye’de demokratik bir seçimin yapılmadığı, partilerin ve adayların özgürce yarışmadığı görüldü. Suriye eski Suriye değil, halk eski halk değil. Ancak iktidar zihniyetinde ve aşırı merkeziyetçi yönetim tarzlarında bir değişiklik olmadı. Rejim Rusya ve İran’ın desteğiyle ayakta kaldı. Rejimin seçimden sonra güçlendiğini var saymasına rağmen, Suriye halkı büyük zorluklar ve yokluklar içinde. Suriye hala ambargo altında. Dışarda uygulanan ambargo yetmezmiş gibi Şam yönetimi kendi vatandaşları olan Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayanlara karşı kendisi de ambargo uyguluyor.

SURİYE’NİN AYDINLIK YÜZÜ: ÖZERK YÖNETİM

Bu yılki kuraklık, Suriye parasındaki değer kaybı, kuşatma ve Türk devletinin tehditlerine rağmen Rojava ve Özerk Yönetim Suriye’nin aydınlık yüzü oldu. Halkların, dinlerin ve kültürlerin özgürce ve demokratik bir şekilde bir arada yaşaması sürdürüldü. Özerk yönetim bütün tehditlere ve Türkiye’nin işgal saldırılarına karşı durdu. Hazırlıklarını sürdürdü. Önümüzdeki yılda demokratik bir uzlaşı, çözüm beklenmese de Özerk Yönetim Suriye’nin birliğinin, toprak bütünlüğünün ve demokrasisinin öncü gücü olmayı sürdürecek.

HALKLARIN BİRLİĞİ TÜRK DEVLET FAŞİZMİNİ DURDURACAKTIR

Ne yazık ki Suriye’nin barışı yakın görünmüyor. Türkiye’nin işgal, saldırı olasılığı büyüktür.  Ayrıca KDP’nin Türkiye’yle ortak hareket edip Kürt ulusal birliği önünde engel olduğu, Şengal ve Rojava’yı boğmak istediği göz ardı edilmemeli. Bütün tehlikelere rağmen Kürdistan’ın her tarafında halk direndi, mevzilerini korudu. Türk ordusunun saldırılarına karşı durarak aynı zamanda orta doğu halklarının savunma gücü oldu. Kürt halkı birliğini güçlendirip örgütlenerek başta Arap halkı olmak üzere bölge halklarıyla ittifakları geliştirerek Türk devlet faşizmini durdurabilir ve yenilgiye uğratabilir. Erdoğan-Bahçeli faşizmi içerde ve dışarda büyük oranda yıpratıldı, güç kaybına uğradı. Bu kötülük, melanet ve halklar düşmanı güç durdurulmadıkça ne Türkiye ne de bölge halkları huzura kavuşur.

ANHA