Türkiye’deki cezaevleri morga dönüştü! – RAUF KARAKOÇAN

Türkiye’deki cezaevleri morga dönüştü! – RAUF KARAKOÇAN
22 Aralık 2021   02:52

ANALİZ-Rauf Karakoçan

Yargı sisteminin çökmesi epey bir zaman oldu. Adalete güvenin kalmadığı ve hak arayanların daha fazla mağdur edildiği bir Türkiye tablosuyla karşı karşıyayız. Hukuksuzluğun en fazla hüküm sürdüğü alan ise hiç kuşkusuz cezaevleridir. Neredeyse 12 Eylül faşist askeri cuntasının koşullarını arar hale geldik. Vahşetin kol gezdiği zindan koridorlarında şimdi daha adi, daha sinsi, sistematik baskı ve işkenceler uygulanmaktadır.

İnfazı bitenlerin bile sudan bahanelerle serbest bırakılmadığı cezaevleri her türlü keyfi uygulamanın deney alanı haline geldi. Hasta tutsakların son nefesine kadar içerde tutulduğu, sağlık haklarından mahrum edildiği, ilaçların dahi verilmediği, kötü beslenme koşullarıyla hastalıklara davetiye çıkarıldığı zindanlarda son dönemlerde art arda tabutlar çıkmaya başladı. İçerde tutulanlar, yaşamlarını yitirmeleri için nerdeyse özel uygulamalara tabi tutuluyor. Bu tür uygulamalara ‘hak ihlalleri’ şeklinde çok naif bir kavramla ifade edilmeye çalışılması, uygulanan zulmü ve vahşeti tanımlamaya yetmiyor.

SUÇA GÖRE CEZA DEĞİL CEZAYA GÖRE SUÇ ÜRETİLİYOR

Diktatör Erdoğan rejimi zindanlardaki binlerce Kürt tutsaktan intikam alıyor. Dışardan; Kürdistan’ın her tarafında sürdürülen imha amaçlı operasyonlarda sonuç alamayan faşist iktidar, hıncını tutsaklardan almaya başlamıştır. Zindanlardaki ölüm vakalarının sıradan olaylar olarak görülmemesi gerekir.

Zaten tutuklamaların keyfi ve hukuksuz olduğu bilinmektedir. Siyasi soykırım operasyonlarıyla içeri alınan insanların adil yargılanmadığı da bir gerçektir. Savunma hakkı kısıtlanıyor ya da engelleniyor. Kimilerinin dosyalarına ulaşım engeli getiriliyor, kiminin delilleri karartılıyor. Gizli tanık beyanlarıyla, yalandan delillerle insanların süründürüldüğü mahkemelerde yağdırılan cezalar ise hukukta karşılığı olmayan, vicdanları kurutan cinsten kararlardır. Hâkim ve savcılar zaten çoktan beri sarayın emir kulları haline gelerek, siyasi davaları hukuk mecrasının dışına çıkarmışlar. Suça göre ceza değil cezaya göre suç üretmektedirler.  

‘Faili meçhul’ cinayetler döneminden faili belli, yani hukuk yoluyla işlenen cinayetler dönemine geçilmiştir. İnsanların sadece katledilmesi değil, hukuk adına verilen her karar kendi başına hukuki cinayettir. İnfaz kurumları Kürtler için morg görevini gören kurumlar olarak görülmelidir.

GÖRÜLMEMİŞ BİR ZULÜM SÖZ KONUSUDUR

Ulusal ve uluslararası hukukun işlemediği yerlerin başında İmralı tek kişilik kapalı zindanı gelmektedir. Yıllara yayılan ağır tecrit koşulları ağırlaştırılarak devam etmektedir. Havalandırmada konuştu diye tek kişilik hücre içinde hücre cezası veriliyor. Görülmemiş bir zulüm söz konusudur. Önder Abdullah Öcalan’ın tutukluluk koşulları işkence sisteminin koşullarıdır. Yedi yirmi dört denetim, gözetim ve psikolojik savaşın hüküm sürdüğü bir tabutluktur. Hukukun üstünlüğü denilen kavramın anlamını yitirdiği ve hukukun yerlerde süründüğü bir yerdir İmralı zindanı.

İmralı’da başlayan keyfi uygulamalar giderek diğer alanlara da yayılmaktadır. Hukukta karşılığı olmayan uygulamalar ve yaptırımlar tutuklu ve hükümlülere dayatılmaktadır. Çıplak arama gibi onuru zedeleyici yöntemler başladığında hükümet yetkilileri inkârcı yaklaşmışlardı. Ama bugün ise sıradanlaşan uygulamalar haline geldi. Uygulamaları bir tarafa bırakalım sözde kendi koruması altında olan, dört duvar arasında bulunan insanları öldürmekte, hukuksuz bir şekilde infaz etmektedirler.

Garibe Gezer olayı bunun en çarpıcı örneğidir. Bir kadın tutukluya taciz ve tecavüz de dahil en iğrenç saldırılarla öldürmeleri yetmezmiş gibi cenazesine de hakaret edecek kadar insanlıktan çıkmış insan müsveddeleri var. Bu insan müsveddelerinin insafına terk edilen tutuklu ve hükümlülerin hayatları her an tehlike altındadır. Hiçbir kurala bağlı kalmadan keyfi uygulamaların dayatıldığı ceza evlerinde, faşist iktidarın bilinçli yürütülen özel politikaları hakimdir.

CEZAEVLERİ TÜRKİYE’NİN AYNASIDIR

Yıllarca yargılanmadan içerde tutulanlar, siyasi rehine durumundakiler, yaşamı çalınan binlerce tutukluya reva görülenler de intikam amaçlıdır. Diktatör Erdoğan kendisine muhalif olan ve zindana koyduğu herkesten intikam alıyor. Üstelik hukuku kullanarak hukuk adına yapıyor. Vicdanlarında merhamet kırıntısı taşımadan bunlar yapılıyor. Çok yaşlı insanların, bakıma muhtaç fiziki sorunları olan insanların, tıbbi sorunlarından dolayı cezaevinde kalamaz raporları olanların, kadınların, çocukların her kesimden insan bu diktatörün gazabına uğramaktadır.

Cezaevleri Türkiye’nin aynasıdır. Oralarda yaşananlar gayri insani ve insani suçlar kapsamına girmektedir. İşlenen suçlar hukuk sistemi haline gelmiştir. İfşa edilen suçlar baz alınsa bile faşist diktatörün iktidarda kalmaması gerekir. Bu iktidarın siyaset adına, din adına ve her ne adına yapıyorsa yapsın sonuçta her uygulaması zulümdür, ahlaksızlıktır.

Alevi Kürdüne ise tam bir çiftte zülüm yapılmakta ve Kerbela muamelesi yaşatılmaktadır. Aysel Tuğluk’un Annesinin cenazesine yapılan saygısızlık hala hafızalardadır. Kendisinin sağlık durumu gün gittikçe kötüye gitmesine rağmen içeride tutulması acılarını daha da katmerleştirmektedir. Dersimde yaşanan vahşeti, isyanın önderi Seyit Rıza 83 yıl önce ‘Evladı Kerbela’yız, bihatayık, ayıptır, günahtır, zülümdür, cinayettir.’ Demişti.

Peki o günden bugüne ne değişti? Kürdün hesabına düşen, yine zülüm, yine katliamdır. Daha sinsi ve acımasız davranan iktidar sahipleri ise daha yalancı, ikiyüzlü ve daha fazla kan dökmekle meşgul.

Bir çift söz de her ne amaçla olursa olsun bu zulüm iktidarına biat edenlere, ses çıkarmayanlara A. Camus’tan bir alıntıyla cevap verelim. ‘Hiçbir şey korkuya dayanan saygı kadar iğrenç değildir.’ Tek kelimeyle bu faşist iktidar destekleyicileriyle birlikte iğrençtir.

ANHA