​​​​​​​Mehmet Bayrak: Efrîn’de uygulanan Şark Islahat planıdır

Şark Islahat planının günümüzde Efrîn’de Türk devleti ve çetelerince uygulandığını söyleyen Kürdolog ve Türkolog Mehmet Bayrak, bu uygulamaların aynı zamanda Osmanlı’nın talancı ve milliyetçi zihniyet politikalarının devamı niteliğinde olduğunu kaydetti. 

​​​​​​​Mehmet Bayrak: Efrîn’de uygulanan Şark Islahat planıdır
5 Aralık 2021   02:29
HABER MERKEZİ- ZANA DENİZ

Efrîn’in 2018 yılında İşgalci Türk devleti ve çeteleri tarafından işgal edilişinden bugüne kadar bölgede aralıksız ve sınırsız şekilde kültürel ve fiziki soykırım uygulanıyor. Her türlü talan ve yağmanın yer aldığı onlarca görüntü ve fotoğraf dünya basını tarafından kamuoyuna servis edildi.

Tarihi mekanlar yıkıldı, eserler çalındı, kent merkezinde bulunan onlarca kültürel ve tarihi timsal kameraların önünde iş makinaları yerle bir edildi. 2018’in 18 Mart’ında Demirci Kawa heykelini yıkan işgalci güçler bundan birkaç gün önce de kent merkezinde bulunan Newroz timsalini yıktı.

Bugüne dek sadece tespit edilebilen 60 tarihi mekan, dini mabet ve mezarlara zarar verildi. Tarihi M.Ö 2500’lü yıllara dayanan ve UNESCO tarafından Ortadoğu’da korunması gereken önemli tarihi yerler arasında tanımlanan Nebî Hûrî Höyüğü’nü iş makineleriyle yıkılırken, höyükteki tarihi eserler ise Türkiye’ye kaçırıldı. Yıkım, talan ve hırsızlık sadece bununla da sınırlı değildi; Türk devleti Efrîn’de 500 binden fazla zeytin ağacı keserek piyasaya sürerken, Efrîn zeytinlerini ‘’Türk malı’’ adı altında dünya piyasalarına sürdü.

Tüm bu uygulamalarıyla Kürt coğrafyasını sadece işgal etmekle sınırlı kalmayan, her türlü değerine el koyan, çalan, satan Türk devleti ve çeteleri tüm uygulamalarını Kürt tarihi belleğini silmeye adadı. Bu amaçla sadece 2021 yılında 15 tarihi tepe kazılırken, bu tepelerden ne tür tarihi eserlerin çıkarıldığı, nereye götürüldüğü ise halen bilinmiyor.

Kuşkusuz Türk devleti ve çetelerinin tüm bu uygulamalarının arkasında bir tarihi geçmiş yatıyordu. Bu kültür ve gelenek Osmanlı ve İttihat Terrakki’den alınıyordu. Girilen her yer ilhak edilecek, tarihi yok edilecek, soykırım uygulanacak, tarihi kültür ve hafıza ortadan kaldırılacak ve tüm doğa ve insan zor, baskı, şiddet ve kıyımla Türkleştirilecekti.

Bu tarihsel dayanağa dikkat çeken Kürdolog ve Türkolog Mehmet Bayrak, Osmanlı’dan alınan bu gelenek ve uygulamaların, bunun üzerine inşa edilen Türk İslamcı zihniyetinin yeni dönem politikası olduğunu belirterek, bu politikaların aynı zamanda 1922'de Kürtdağlıları Mutalebatı'nın Ankara tarafından kabul edilmeyişine dayandığını söyledi.

‘KÜRDİSTAN’I YAĞMALAMA LOZAN ANLAŞMASIYLA SÜRDÜRÜLDÜ’

‘’Kürdistan’daki kültürel soykırım politikaları Lozan Anlaşması’ndan sonra hızla yayıldı’’ diyen Mehmet Bayrak, öncelikli uygulamanın ise, dörde parçaya bölünen Kürdistan’da parçalar arasındaki bağların koparılması olduğunu kaydetti.

Mehmet Bayrak; “Alevi, Kürt ve Ermenilerin yaşadığı Maraş, Antep, Urfa gibi yerler Lozan Anlaşması’na kadar Halep’e bağlıydı. Bu illerin isimleri daha sonra Türkleştirilerek değiştirildi.  İttihat Teraki hareketinin başlangıçta beş kurucu üyesinden iki kurucu üyesi Kürt olan Dr. Abdullah Cevdet, Dr. İsak Şükuti’ydi.  Selanik kongresiyle bu hareketin yönetimi bütünüyle Balkan ve Kafkas sonradan devşirilen Türkçülerin, İslamcıların eline geçti. Bu şekilde Kürtler bu hareketten ayrılıp kendi öz örgütlerine yöneldi. Kemalist hareketler bu mirası ret ve inkar ederek ortaya çıktı. Fakat Lozan Anlaşması imzalandıktan sonra Türkleştirme ve inkar sürecine girildi” dedi.

“Kürt halkına ve topluma yönelik gerçekleştirilen asimilasyon politikalarına 1922 yılında Kürtdağlıları Mutalebatı'dan (Çiyayê Kurmênc) oluşturulan heyetler tarafından dikkat çekilmişti. Fakat burada Kemalist hareket tarafından tekçi zihniyet yaşama geçirildi” diyen Mehmet Bayrak, süreci şöyle anlatıyor; “1922 yılında Çiyayê Kurmênc’den bir heyet Ankara’ya gelerek burada bir broşür yayınlıyorlar. Hacı Hannan, Okçu İzzedli aşiretlerinden biridir. Bu aşiretin reislerinden Hacı Hannan ağa yönetimindeki bir grup, 1920’de Ankara’da kurulan meclise 1922’de gelerek düşüncelerini aktarıyor. Orada Kemalist yönetime hitaben, ‘Siz bizden habersiz Misak-ı Milliye ve 1921 anayasasına uymayarak bizi şehir şehir köy köy ortamızdan bölüyorsunuz. Bu bize verilen sözlere aykırıdır. Biz verdiğimiz mücadeleyle Fransızlarla karşı karşıya geldik’ diyor. Antep savunmasında yer alan ve ölen 16 çeteden 12’si Kürt çetesidir. Lozan Anlaşmasıyla Türkiye bu bölünmeye razı olmuştu. Bunu ilk fark eden ve itiraz edenler 1922’de Çiyayê Kurmênc’de yaşayanlardı.”

Mezopotamya’daki uygarlık mozaiğine dikkat çeken Mehmet Bayrak, “Halep Bölgesi ve Efrîn kültürel anlamda oldukça önemli bir havzadır. Felsefi, doğal ve çok tanrılı diller, tek tanrılı dinler bağlamında da Mezopotamya bu konuda öncüdür. 1924 sonrası Türk ve İslam vurgusu daha net bir şekilde ortaya çıkartıldı. O süreçte gazetelerin alt başlıklarında ‘Türkün süngüsünün göründüğü yerde Kürtlük biter’ gibi sloganlara yer verildi. Türk devleti, Fransız ve İngilizlerden Türk topraklarını güvenceye alma kararından sonra yok etme saldırısını sürdürdü” diye konuştu.

KÜRT SOYKIRIMINDA ŞARK ISLAHAT PLANI

“1925 yılında anayasaya bağlı olarak yaşama geçirilen Şark Islahat planı bilinmeden, yakın dönem Kürt tarihi araştırılamaz” diyen Mehmet Bayrak, şu anda yaşananların aslında 1924’den sonra ortaya çıkan Şark Islahat kararına çok benzediğine işaret ediyor.

Şark ıslahat planının sadece bir dönem için alınan bir karar ya da uygulama olmadığını söyleyen Bayrak, “Şark Islahat planının ilk maddesinde diyor ki ‘Kürt meselesi hal oluncaya kadar Kürdistan’da örfi idare (askeri yönetim) devam ettirilecektir.’ Bu nasıl ettirilecek elbette sıkıyönetim ve katliamlarla. O günden bugüne kadar bu zor aygıtı Kürdistan’da sürdürülmüştür” diyor.

Dolayısıyla bugün Türk devletinin Efrîn’de gerçekleştirdiği yöntemin Şark Islahat planının devamı olduğunu söyleyen Mehmet Bayrak, “Efrîn’de Alevi ve Êzidîler ağırlıktaydı. Serhat bölgesinden Şengal’e kadar olan bölgede sınırın altı (bin xet) sınırın üstü (ser xet) sınırın önü (ber xet) sınırın arkası (pişt xet) olarak dillendiriliyordu. Şengal bölgesinden Rojava istikametine ve Akdeniz hattına kadar olan bölgede ağırlıkla Êzidîler yaşıyordu. Bugün bu Ezidilerden ne kadarı yaşıyor bilemiyoruz. Türk devlet politikasına ters olduğu için Efrîn ve Çiyayê Kurmênc’i Türkleştirmeye başladı ve Şark Islahat planı yavaş yavaş burada hayata geçiriliyor” dedi.

TÜRK DEVLETİNİN YAYILMACI SİYASETİ

“Türk devletinin yayılmacı siyaseti ve politikası, Hatay’ın sınır anlaşmaları kapsamında Türkiye’ye peşkeş çekilmesiyle başlamaktadır” diyen Mehmet Bayrak, Türk devletinin Efrîn’in işgalini tıpkı Hatay gibi kendisine meşru gördüğünün gözden kaçmaması gerektiği uyarısında bulunuyor.

Mehmet Bayrak, Kürtler açısından en büyük handikabın yalnız bırakılmaları olduğunu, Türk devletinin yayılmacı politikasının daha fazla devam etmeyeceğini ve Efrîn halkının mutlaka özgürlüğüne kavuşacağına olan inancını da dile getiriyor.

Türk devletinin Rojava’da Sünni-Arap kemeri oluşturmak istediği tespitini yapan Mehmet Bayrak, “Türkiye’de şu anda 6 milyon Suriyelinin varlığından söz ediliyor. Bu Suriyelilerin ağırlıklı olarak yerleştirildikleri iki hat var. Birincisi Kürt halkının yoğun yaşadığı Rojava’nın kuzeyi. Burada Sünni-Arap kemerini yeniden oluşturmak istiyorlar. ikincisi ise, Toroslar bölgesinde yeni Sünni-Arap kemeri oluşturmak. Bu şekilde Türk devleti asıl olarak, halkı kendi öz kimliğinden ve dokusundan koparmak suretiyle Sünnileştirmeye çalışıyor. Tabi bununla bölgenin doğasına, zenginliklerine el koyarak tahakküm altına almayı amaçlıyor. Bunu 1938 yılında Dersim’de de uyguladı. Kürt halkının yaşadığı her yerde Türk devleti talan ve tasfiyeyi meşru bir hakkı olarak görüyor” diyor.

“Efrîn’i de İskenderun gibi ilhak edip Türk devletine bağlamak istiyorlar” diyen Mehmet Bayrak şöyle devam etti: “Türk devleti her yerde benzeri asimilasyon politikalarını uyguluyor. Buna karşı da elbette mücadele etmek gerekiyor. Diplomatik alanda, sosyal ve siyasi alan başta olmak üzere her alanda aktif mücadele vermek gerekir.”

İLHAK VE TALANIN ÖNCÜSÜ ABDULHAMİT DÖNEMİ

Osmanlı’da talanın ve milliyetçiliğin en çok Abdülhamit döneminde tırmandığının altını çizen Mehmet Bayrak’ın değerlendirmesi şöyle; “Milliyetçi hareketlerin ortaya çıkması sonrası Abdülhamit Osmanlı’da İslam’ı öne çıkardı. Osmanlının birliği altında herkesin İslam’a uygun yaşamasını savundu. Bu süreç, İttihat Teraki döneminde Türk-İslamcı bir sürece evirildi. Bunun Osmanlı döneminde de örnekleri vardı. Özellikle Êzidî toplumunun yaşadığı bölgelere camii yapma projesi daha sonraları da Türkçü bir politikaya dönüştü. Yakın döneme baktığımızda Alevilerin yaşadığı yerlerde de aynı politikayı sürdürüldüğünü görüyoruz. Ancak gelinen aşamada asimilasyon ve yok etme politikalarının sonuç alması mümkün değildir, beyhude çabalardır.”

‘KİRLİ POLİTİKALARA KARŞI ÖZERK YÖNETİM GİBİ MODELLER YAŞAMA GEÇİRİLMELİ’

“Halklar, yok etme ve Türkleştirme politikalarına karşı her alanda daha fazla mücadele edecektir” diyen Mehmet Bayrak, halkların son dönemde ortaya çıkan yönetim modellerini örnek alabileceğine dikkat çekerek değerlendirmesini şöyle bitirdi: “Yok etme ve asimilasyon politikalarına karşı Özerk Yönetim, Federatif Yönetim, eşit vatandaşlık hukuku bağlamında birçok model yaşama geçirilebilir.  Toplumun birlikte yaşam politikalarına ve eşitlikçi yaşam modellerine ihtiyacı var. Asıl bağlayıcı ve dirençli olan budur. Bu mücadele verildiği takdirde hiçbir güç bu mücadelenin karşısında duramaz.”

 ANHA