Güneşi balçıkla sıvamak sonuç vermemiştir – ŞÜKRÜ GEDİK

Güneşi balçıkla sıvamak sonuç vermemiştir – ŞÜKRÜ GEDİK
5 Aralık 2021   01:21

28 Kasım’da 43. Yıl dönümünü kutladığımız PKK’nin ortaya çıkışıyla birlikte, Kürtler üzerine üretilen, türetilen yalan yanlış tezlerin hiçbir geçerliliği kalmadı. ‘Kart kurt’ seslerinden Kürt türetilmişti. ‘Dağ Türkleri’ denmişti.  Üstelik bilimsellik adına büyük bir yalan uydurulmuştu. Kürtlerin varlığını ispat etme süreçleri çoktan geride kaldı.

Türkiye, seçim sathı mailine girdiği bu süreçte sıkça kullanılacak propaganda başlıklarından birisi hiç kuşkusuz, Kürt seçmenini kazanmaya dönük olacaktır. Bolca methiye düzeceklerdir.

YALANLARI ŞİMDİDEN DUYAR GİBİYİZ

Yeminli Kürt düşmanı diktatör Erdoğan, meydanlarda atacağı naralarda ‘et ve tırnak gibiyiz, kardeşiz, Kürtçe dili üzerindeki yasakları biz kaldırdık, Kürtçe TV’yi biz kurduk, Kürt sorununu biz çözdük’ yalanlarını daha şimdiden duyar gibiyiz. Azılı faşist Devlet Bahçeli’de bundan geri durmayacaktır.

Her nedense seçimler yaklaştıkça Kürt kelimesini daha çok duyar olacağız. ‘Burası Kürdistan’dır’ diyen sıradan vatandaşın söylemleri anında gündeme oturuyor. Gözaltına alınmasına, sorgulanmasına neden oluyor. Sanki çok acayip bir şey söylemiş gibi yankı yapıyor. Oysa bir gerçeği siyasetçinin yüzüne söyleme cesaretini göstermiştir.

Okullarda harf devrimi, dil inkılabı gibi devrimler anlatılıyordu. Sonra ucube bir teori türetildi. Wikipedia’dan bir alıntı: ‘Güneş dil teorisi, Türkçe’nin Dünya tarihindeki ilk dillerden biri olduğunu savunan dilbilim teorisidir. Bu teori 1930’lu yıllarda Mustafa Kemal Atatürk tarafından desteklendi ve bizzat geliştirildi, ancak dil bilimciler tarafından kabul görmedi ve kısa sürede önemini yitirdi.’ Kürt dilinin inkarına dayalı bir teoriydi.

Sadece teorik olarak değil pratik olarak da Kürt varlığına son verilmek istendi. Takrir-i Sükûn ve Şark ıslahat planı, yapılan katliamlar sonrasında hayata geçirilen kanunlardır. Kürtlere uygulanan fermanlar ve ardından çıkarılan kanunlarla Kürtlüğü Kürtlere unutturmaya çalıştılar.

DİRENEN KOCA BİR MAZİ VAR

İnkâr ve asimilasyon politikaları çok katı bir şekilde yürürlüğe konuldu. Sokakta Türkçeden başka dillerde konuşanlara para cezaları kesiliyordu. Her ne yaptılarsa kadim Kürt dilini, Kültürünü, kimliğini ortadan kaldıramadılar. Direnen koca bir mazi var.  Uzun bir süre sahipsiz de kalsa, yasaklarla önü de alınsa Kürt dili ve Kültürü kendisini yaşatmıştır.

Her ne kadar Kürt müziğini Türkçeleştirip söyleseler bile, yine de Kürdü anlatır. Çalıntı Kürt kültürü Türkçe dilinde yama gibi kalıyor. Doğallığından koparılmış yapay, tatsız tuzsuz, ruhsuz bir duruma dönüşüyor. Yani asimilasyon ve inkârla unutturmak olmuyor, olamıyor.

Hele hele günümüzde sahiplenme en üst düzeye çıkmışsa, PKK gibi örgütlü bir gücü varsa, kızıl kıyamet bir savaş yürütülüyorsa Kürt dili ve Kültürünü yok saymak mümkün değildir.

DİĞER ÜLKÜCÜLERE DE ÖRNEK OLMASINI BEKLERİZ

Bu konu da imana gelerek doğruyu söyleyenler de arada bir ortaya çıkıyor. Ülkü ocakları eski genel başkanı Alaattin Aldemir gazeteci Nevşin Mengü’nün sorularına verdiği yanıt bir gerçeğin itirafıdır. ‘Kürtler bu coğrafyada bizden öncede vardı. PKK, Kürt sorununu çıkaran bir yapı değildir. Kürt sorunu olduğu için PKK çıkmıştır’ diyor ve ekliyor ‘kanser olmuş bir hastaya aspirinle tedavi olmaz’.

Bir ülkücü liderden bunu duymak ‘Sezer’in hakkını ‘Sezer’e vermek gerekir’ ki olumlu bir yaklaşımdır. Diğer ülkücülere de örnek olmasını bekleriz. Bu düşünce tarzı yapıcı, kazandırıcı ve çözümleyici bir tarzdır.

Kürtlere, diline, kültürüne düşmanlık ister teoride ister pratikte sonuç vermemiştir. Türkiye’ye sürekli kan kaybettirmiştir ve kanama halen de devam etmektedir. Çok kültürlülük eşit düzeyde değer görmediğinden Türkiye’de yaşam tükenme noktasında seyretmektedir.

Türklük üzerinden kültür üretmek de pek mümkün değildir. Türkiye’deki siyasi iradenin despotik, katliamcı, soykırımcı, inkârcı, işgalci, asimilasyoncu yaklaşımları, Türk toplumu için nasıl bir kültür üretimine yol açar acaba? At gözlüğüyle Kürtlere bakmaktan vazgeçilmedikçe sorunun doğru tanımı da olmaz, çözümü de gerçekleşmez.

KÜRTLER KİNCİ YAKLAŞMIYORSA BUNUN BİR NEDENİ VAR

Kültürsüz, adaletten yoksun, ahlaktan kopuk bir toplumun hastalık belirtileri her gün yeni bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Türk toplumunu maalesef bu hale getirdiler, toplumu çürüttüler.

Siyasetin etik değerlerinden bahsedilemez olmuştur. Bunu siyasilerin dilinden, söylemlerinden duyuyoruz. Birbirlerini karalama had safhadadır. Ahlaksız, şerefsiz, alçak, namussuz, haysiyetsiz, hırsız kelimeleri hitap dili haline gelmiş. Siyasetin uzlaşı, yapıcı, çözüm dilinden ziyade tehdit ve kavgayı kültür edindiler.

Kürtler bunca hakarete maruz kalmalarına rağmen uzlaşı dilinden vaz geçmemişlerse, intikamcı, kinci yaklaşmıyorlarsa bunun bir nedeni vardır. İnsani köklerinin çok derinde olması, kültürel değerlerin çok köklü ve yaşanır olmasından dolayıdır…

Kürtlerin dil ve kültürü bunca saldırılar karşısında adeta kayalara tutunarak yaşıyorsa bunun Kürtler açısından önemi bir yana, düşmanları açısından da öğreticidir. Kürtlerin misafirperverliğinden çok şey öğrenebilirler. Eski ülkücü liderinin dediği gibi ‘Türklerden önce bu topraklarda Kürtler vardı.’ Yani Türkler sonradan gelip işgal etmiştir.

Faşist Türk devleti şimdide Kürtlerin varlığına kast ediyor. Bir askeri yetkilinin basına yansıyan sözlerinde olduğu gibi, ‘Kadın, çocuk, yaşlı demeden ezer geçerim’ diyor, Rojava Kürtlerine zulüm yaşatılıyor, her gün yapılan saldırılarda insanlar öldürülüyor. Zeytin ağacına varana dek talan ediliyor.

Yaşanan bu barbarlıktan toplumsal tarihi yazılamaz, Kültür de oluşturulamaz. Türk toplumu da bu diktatörlüğün, işgalci zihniyetin kurbanı olmuştur.

Etnik kökenlerine, inançlarına bakmadan arkadaşlık etmekten asla tereddüt etmeyen Başkan Apo’nun ilk yol arkadaşları Türklerden olmuştur. Bu kültür bir paradigma olarak Rojava’da yaşam bulmaktadır. Kürtler, Araplar, Süryaniler, Çerkezler ve diğerleri kendi dillerinde aynı türküde, aynı şarkıda buluşur hale geldiler.

Kültürün birleştirici, kaynaştırıcı, yapıcı ve geliştirici gücü halkları bir arada tutan en temel boyuttur. Kültürler bu dayanışmadan beslenir. Kürtlerin buna öncülük etmesi halklar için en büyük armağandır.

ANHA