Kültür yaşanmazsa ulus unutulur!- ŞÜKRÜ GEDİK

Kültür yaşanmazsa ulus unutulur!- ŞÜKRÜ GEDİK
17 Nov 2021   01:16

ŞÜKRÜ GEDİK

Ana dilde eğitim ve öğretim yapmayan/yapamayanlar ve kültürlerini aşamayan/yaşayamayanlar ulusal aidiyetlerini unuturlar. Bu gerçeklik hem birey için hem de halk için geçerlidir. Dilini ve kültürlerini öğrenmeyenler, ulusal yapılarından koparlar, kopmakla da kalmaz zamanla ait olduğu ulusu unutur hale gelirler.

Kendi topraklarında sömürge koşullarında yaşayan, dili-kültürü yasaklanmış halk topluluklarının, azınlıkların, sömürge ulusların aynı akıbeti paylaşmaları kaçınılmazdır. Bir bireyin, bir topluluğun, bir halkın, bir ulusun varlığını ispat eden dili ve kültürüdür. Dil ve kültür bir aidiyettir. Bu aidiyet korunmazsa varlık inkâr edilir ve kaybolur. Dil ve kültürün öğrenilmesi ve geliştirilmesi kendi başına ulusun varlığı için yetmez, aynı zamanda ideolojik kimliğe büründürülmesi gerekir. Yani ulusun çıkarlarını savunan, koruyan ve geliştiren bir düşüncenin varlığına ihtiyaç duymaktadır.

İç içe yaşayan diller ve kültürler arasında alıp verme doğal bir sonuç olarak ortaya çıksa da kültürler özlerini korumalı ve yaşamalıdır. Adına doğal entegrasyon, kültürel kaynaşmalar denilse de baskın olan dil ve kültürün her zaman egemen olma potansiyeli vardır. Tarihte, silinen dillerin ve kültürlerin nedeni ya uygulanan fiziki soykırımlardır ya da zorla uygulanan sistematik asimilasyon politikalarıdır. Her iki yöntem Kürtler için uygulanmış ve halen de devam etmektedir.

Kürtlerin giriştiği 30’a yakın başkaldırı, ayaklanma, isyan, adına her ne denilirse denilsin sonuçta katliamla neticelenmiştir. İster konjonktür durumlar ister öncüsüz, örgütsüz oluşu, dönemine uygun ideolojik, stratejik ve taktikten yoksunluğu, isterse parçalı ve yerel oluşu olsun, tüm isyanların akıbeti benzer olmuştur. Fiziki katliamlardan arta kalan ve düşmanın ‘kılıç artıkları’ dedikleri kesimden son bir umut adına direniş hareketi doğdu.

Kürt direniş hareketi; siyasi askeri bir hareket olmasının yanında aynı zamanda Kültürel bir harekettir. Ortaya çıkardığı devrimci direniş kültürü göz önüne alındığında en büyük kazanımlarından biri, dil ve kültürü yaşanır hale getirmesidir. Ulusal çapta unutulmayla yüz yüze kalmış ve giderek değersizleşmiş aidiyetleri derin bir yurtseverlikle ülkeye yeniden bağlamayı başarmış olmasıdır.

Özel savaşın her türlü taktiğine rastlanan Kürdistan’da yurt dışına çıkışların hız kazandığı dönemlerde bile ülke ve yurt sevgisini canlı tutmuştur. Mülteciliğe başından beri karşı çıkarak yurt dışına çıkışı ülkeye dönüşün zemini haline getirmeyi başarmıştır. Kürt özgürlük hareketi kültür-sanat çalışmalarına muazzam birikim kazandırmıştır. Henüz istenen düzeyde romanı yazılmasa da düşün dünyası yeterince sanata yansımamışsa, paradigmaya girilememe ve manevi derinliğine yeterince inilememesindendir.

PKK’nin 43. kuruluş yıl dönümüne girdiğimiz bu ayda, hanesine yazılacak en büyük başarılarından biri de kadim kültürü eşeleyip özünü ortaya çıkarmasıdır. Dili, kültürü, ulusal kimliği tanınır ve sahiplenir hale getirmesidir. Kürdü kültürel kimliğiyle buluşturup yaşatması ve ulusu hatırlatmasıdır. PKK; düşmanın özel politikalarla göçerttiği Kürdü ülkeye çekerken, Güney Kürdistan yönetiminin Kürtleri göçertmesi ve günümüzde tam bir insani trajedi haline gelmesi üzüntü vericidir.

Yurt dışı göçü sadece bir insan göçü olarak anlaşılmaması gerekir. İş gücünün göçü, beyin göçü, kültürel göçün yanı sıra nüfusun gençliği ile birlikte geleceğin umudu da göçmektedir. Polonya-Belarus sınırında bulunan Kürtlerin yaşadığı drama bakıldığında düşmanın yapamadığını KDP yönetimi yapmaktadır. Kendi vatandaşını dışarıya çıkmaya mecbur kılmışsa sorgulanması gereken çok şey vardır. Kendi halkına yabancılaşan, kültürel dejenerasyonu yaşayan, ulusal değerlere yabancılaşan elit bir yönetimin varacağı sonuç kendisini dışa pazarlamaktır, teslimiyettir.

Dilin ve kültürün gelişimi ulusun üretimiyle paralellik içindedir. Hem düşüncede hem de ekonomide üretim olmayınca tüketime dayalı bir toplumun kendi kültürünü koruması ve geliştirmesi mümkün değildir. Güney Kürdistan yönetiminin içine düştüğü durum tam da budur.

Sanayide, tarımda hemen her konuda dışa bağımlı bir hale gelmiştir. En önemli geçim kaynağı Peşmergecilik olmuştur. KDP’nin Ulusal birlik yerine yerelliği esas alınması da bu nedenledir.

KDP, Ulusal çıkarları savunma yerine peşmergeciliği paralı askerlik haline getirerek kendi iktidarlarının bekçisi yapmıştır. Peşmergecilik insanların çalıştığı bir fabrika kurumu haline geldi. İnsanların zorunlu çalışıp yaşamını idame ettikleri bir yer oldu. Gerillaya karşı savaşı sorgulamaz, ulusal aidiyeti gözetmez, rahatlıkla düşmanla iş birliği yapmakta bahis görmez. Halk geçimini sağlamak için zorunlu olarak Peşmergeciliği tercih etmektedir ya da göçmek zorundadır. Yaşanan sorunların nedeni işbirlikçi, ihanetçi çizgide aranmalıdır.

Ulusal kültür yaşanmazsa ulus unutulur. KDP zihniyetinde ulus unutulmuştur. Kürt kültürüne yabancılaşma vardır. Katlettiği gerillaların naaşlarını vermez. Daha öncede katlettiği insanların naaşlarını vermemiştir. İki Sait başta olmak üzere Hewlêr’de katlettiği onlarca devrimci yurtseverin cenazelerini vermemiştir. Şimdide Rojava analarının katledilen çocuklarını vermemekte diretiyor. Beslemesi haline getirdiği ENKS güruhunu da Rojava karşıtlığında kullanıyor. Türk saldırılarına hedef gösterip insanları katletmek için sahada ajanlık görevi yapıyorlar. Ulusal varlığımızı korumak için düşmana karşı büyük bir sınavdan geçiyoruz. Güç birliğine ihtiyaç duyulan bir dönemi yaşıyoruz.

İhanetçi işbirlikçi çizgiye karşı ulusal birlik çizgisini savunmak, ulusal kültürü daha da canlandırıp sahip çıkmaktır. Kültürü ne kadar yaşarsak ulusu o kadar yaşatırız.

ANHA