Kapitalist finans çağında Küresel Isınma Krizi ve tehlikeler

Glasgow’daki iklim değişimi toplantısı yaklaşık iki haftadır devam ediyor. Bu toplantı küresel ısınmanın arttığı, buzulların çözüldüğü ve tarım alanların zarar gördüğü bir dönemde gerçekleşiyor. Bölge halkları ise Glasgow toplantısının gölgesinde büyük ekonomik krize karşı mücadele ediyor.

Kapitalist finans çağında Küresel Isınma Krizi ve tehlikeler
13 Nov 2021   06:45
HABER MERKEZİ-YEHYA EL-HEBÎB

İklim değişikliği gezenimizi tehdit eden ve dolayısıyla da uzmanların ve bilim insanlarının büyüteç tuttuğu önemli bir konu. Lakin iklimsel dengenin bozulması kendisiyle birlikte tüm dünya halklarının geleceğini mutlak etkileme gücüne sahip. Ve dünya gezeni, durumun böyle devam etmesi halinde çok yakın zamanda büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacak.

Ne var ki, bu durum bütün bir insanlığın ve gezegenimin geleceğini tehdit altına almasına rağmen, ABD, Rusya ve Çin gibi küresel güç konumundaki ülkeler, halen durumu küresel hegemon güç olma stratejileri kapsamında kullanmanın telaşında.

İKLİMİN DEĞİŞMESİ VE NEDENLERİ

İklim değişikliği ya da diğer adıyla küresel ısınmayla artan sıcaklık oranı doğanın dengesini bozar ve bitki örtüsünü tahrip eder. Birçok bilim insanına göre iklim değişikliği okyanuslardaki ve atmosferdeki ısı oranının düzenli şekilde artış göstermesi durumudur. Uzmanlar, bu değişimin nedenlerini önemli oranda sanayi alanında kullanılan zehirli gazların gökyüzüne kontrolsüz yayılması ve atmosferde yaşanan kirlenmeye bağlamaktadırlar. Bu durum sıcaklık oranında kontrolsüz bir artışa neden olurken, ekolojik denge de büyük alt üst oluşu yaşar.

İKLİM DEĞİŞİMİNİN EKTİLERİ

İklim değişimi yüksek sıcaklık, kuraklık, sel ve kasırga gibi olayları da beraberinde gitiri. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) konuya ilişkin yürüttüğü çalışmasında, hava sıcaklığının 1950’li yıllardan bu yana arttığını, ama aynı zamanda dünyanın birçok yerinde akşamları da yüksek sıcaklık değerlerinin yaşandığı uyarısında bulundu. Aynı şekilde 1970’li yıllardan bu yana ise kasırgaların attığına da özel vurgu yapıldı.

Yine, 1900’den 2005’e kadar yapılan araştırmalarda Kuzey ve Güney Amerika’nın doğu bölgeleri, Avrupa’nın kuzeyi ve Orta Asya’da yağmur oranlarının artış gösterdiği ortaya çıktı.

Öte yandan Akdeniz, Kuzey Afrika ve Asya’nın güneyindeki yağmur oranında yaşanan düşmeye paralel olarak kuraklık oranında ciddi artışlar yaşandı. IPCC’nin raporuna göre, kuraklık ve yağışların azalması 1970’li yıllardan itibaren sürekli olarak artmaya başladı.

KARARLI VE ETKİLİ BİR ZAMANA HİÇ TANIKLIK ETMEDİK

BM’nin küresel iklim değişimi raporuna göre, bu konu oldukça hassas ve şu anda dünyamız oldukça hayati bir kavşağa dayanmış bulunuyor. İklim değişikliği dünyada hiçbir zaman bu kadar etkisini göstermemişti. Kıtlığın yanı sıra okyanuslardaki su seviyesinin yükselmesiyle birlikte oluşabilecek sel felaketleri SOS vermeye başladı. Ve daha da önemlisi şu anda gerekli önlemler alınmazsa, bu etkilere uyum sağlamak daha zor olacak ve bunun gelecekteki maliyeti ise daha çok yüksek olacaktır.

Rio De Janeiro’da 1992 yılında yapılan toplantıda, dünya devletlerinin çoğu konuyla bağlantılı farklı müzakere kararı aldı. Fakat bu, sadece günbegün çözülemeyen bir düğüm ve kağıt üzerinde bir yazı olarak kalmaya devam ediyor.

GLASGOW TOPLANTISI… ZAYIF BEKLENTİLER

26. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP26), bu yıl İskoçya’da gerçekleştiriliyor. Her yıl gerçekleştirilen bu toplantıya 197 devlet katılıyor. İklim krizini tartışan devletler, soruna kendilerince çözüm arıyor. 

Toplantı aynı zamanda BM’nin iklim değişimi kapsamında yaptığı ve bütün devletlerin ve bölgelerin insan eylemlerini iklim değişikliğine karşı sınırlandırmak için imzaladığı bir anlaşmadır. Söz konusu anlaşma 21 Mart 1994 yılında yürürlüğe girdi.

Konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan Lübnanlı ekoloji uzmanı Wîlson Riziq, toplantıda büyük bir değişim yaratacak sonuçlar çıkacağını beklemediğini, söz konusu toplantının daha önce Tokya’da da yapıldığını ve istenen sonucu alamadığını hatırlattı.

‘İKLİM DEĞİŞİMİ EKONOMİK KRİZLERİN BAŞLAMASINI NEDENİDİR’

İklim değişikliğinin etkilerine değinen Wîlson Riziq, “Şu anda her yerde etkisini gösteren iklim krizi, geçimini tarımla sağlayan halkları olumsuz etkiliyor. Küresel ısınma yağışların azalmasına ve sıcaklık oranlarının artmasına neden olur. Bu da insanların geçimini sağladığı doğa nimetlerinin tükenmesini beraberinde getiriyor. Sonuç olarak büyük ekonomik krizlerin kapısı aralanmış oluyor” dedi.

İKLİM DEĞİŞİMİNDEN EN ÇOK ETKİLENEN YERLER: IRAK VE SURİYE’NİN DOĞUSU

Berkeley Earth yayınladığı raporunda, Irak ve Suriye’nin doğusunda hava sıcaklıklarının 4,1’i geçtiğini, her geçen yıl söz konusu bölgelerde oranın daha da arttığını, fakat dünyada bu oranın 1,5 olduğunu kaydetti.

Irak ve Suriye’nin doğusunda hava sıcaklıklarının bu kadar yüksek olması Washington Post gazetesine de haber oldu. Bu da bölgede su ve gıda güveliğinin olmadığı, her yıl tarım alanlarının ekime elverişli halden düştüğünü ve dahası mevcut yerleşim yerlerinin artık insanlar için büyük önem arz etmediği anlamına geliyor.

Bütün saydığımız etkenlerden dikkat çekici olan ise, Kuzey ve Doğu Suriye bölgelerinin kuraklık ve yağıştan bu kadar etkilenmesine rağmen dünya devletlerinin gerekli gıda yardımında bulunmamasıdır.

Britanya merkezli Independent gazetesinde çalışan Bill True, Glasgow toplantısından hemen önce bir kamu araştırması yaptı. Kuzey ve Doğu Suriye’deki çiftçilerin ve halkların endişelerine dikkat çeken Bill True, tarım sezonunun geçen sene iyi olmadığını ve bu sene tarım hasadının %75’inin ziyan olduğunu belirtti.

Kürt Araştırmalar Merkezi’nin araştırmasına göre, Türk devleti ve Şam hükümetinin suyu politik araç olarak kullanmasından dolayı su kaynaklarında büyük tahripler medyana geldi. Bunun sonucu olarak da Suriye’de kuralık oranı % 70’lere çıkmış durumda. 

Hollanda merkezli Pax örgütüne göre ise, Türk devletine bağlı çeteler Serêkaniyê’den Til Temir ve Hesekê üzerinden Fırat Nehri’ne ulaşan Habur Nehri üzerinde 3 baraj kurdu.

Çetelerin kurduğu 3 baraj bölgedeki kuraklığı olumsuz etkiledi. Söz konusu raporda, “Yüksek sıcaklığın nedeni yağışların yetersiz oluşudur. Bu da tarımla geçimini sağlayan toplumların daha çok zorluk yaşadığı anlamına geliyor” tespiti yapıldı.

Suriye'de 5 milyondan fazla insan içme suyu Fırat Nehri’inden tedarik ediyor. Reqa’nın güneybatısındaki Tişrîn ve Tebqa barajları 3 milyon insanın elektrik, su ve sulama ihtiyacını karşılıyorken, mevcut durumda bu barajlardaki su oranı önemli düzeyde düşüş yaşanıyor. İlgili makamlara göre barajların su oranı son derece riskli seviyeye inmiş durumda.

Kürt Araştırma Merkezi'ne göre, Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesi, Türk devletinin tehdidi ve kuraklık krizi ile olası çevre felaketleriyle karşı karşıya. Hollanda barış örgütü Pax örgütünde yerini alan Wim Zuwenburg ise bu, Kuzey ve Doğu Suriye'de olası bir çevresel çöküşün güçlü bir göstergesi. Wim Zuwenburg, iklim değişikliği; savaşla ilgili çevresel hasar, çatışma ve suyun siyasallaştırılmasının bir sonucu.

‘ÇEVRENİN ÇIKARLARINA CEVAP OLMAYACAK’

Dünyanın bir çok ülke başkanı ve üst düzey yetkilisi Glasgow’da bir araya gelirken, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin güvenlik taleplerinin karşılanmadığı gerekçesiyle iklim zirvesine katılmayı reddetti.

Türk devletinin iklim değişikliği konusundaki tutumunu yorumlayan Wîlson Riziq, “Çevre ve iklim koşulları Türk hükümeti için önemli değil. Onlar açısından önemli olan şey talepleri ve siyasi durum. Uluslararası toplumun ve Glasgow Zirvesine katılan hükümetlerin politikalarına ve Türk devletinin çevrenin çıkarından uzak politikalarına uygun olarak herhangi bir talebe yanıt vermesini beklemiyorum” dedi.

‘DEVLETLER SADECE ÇIKARLARINI DÜŞÜNÜYOR’

Birkaç gün önce, Amerika vatandaşı İranlı romancı ve tarihçi Hemîd Debaşî, Ortadoğu'daki rejimlerin İran, Irak ve Suriye'ye karşı artan küresel ısınma dalgasına karşı kayıtsızlığı konusunda uyarıda bulundu.

Hemîd Debaşî, ulus-devlet modelinin, halk ve birey için bir felaket haline geldiğini kaydederek, “Dünyanın çalkantılı olduğu bir dönemde, bölgedeki mevcut yetkililerin ve muhaliflerinin hesapları, kuraklık krizini ve gıda güvenliğinin çöküşünü görmezden geliyor” görüşüne dikkat çekerek, olası tehlikeyi şöyle özetledi: “Bence durum çok tehlikeli. Dünya’da küresel ısınma krizi yaşanıyor. Durumun ciddiyetine göre, Glasgow Zirvesi’ne katılan devletlerde bir ciddiyet göremedim. Endüstriyel çalışmaların kontrolü devletlerin elinde olmasına rağmen eğer çevreye verilen zararın önüne geçilmiyorsa, bu, çevreden ziyade kendi çıkarları ön planda olduğu anlamına geliyor” dedi.

Bu konuda Önder Abdullah Öcalan, çevre ve dünyanın biyolojik dengesinin bozulmasının, altyapının tükenmesinin, küresel kirlilik ve iklim felaketlerinin kapitalist rejimlerin büyük kazançlar peşinde koşmasının sonucu olduğuna dikkat çekiyor.

Önder Öcalan, kapitalist finans çağının ekonomik ve sosyal yıkımın zirvesi olduğunu açıkça belirterek, bu şekilde toplumun yarısından çoğunun işsizlikle karşı karşıya kaldığını, ekonominin bir silaha dönüştürüldüğünü, amacın sadece kazanç olduğunu, toplum ve çevrenin çıkarına dair bir çabanın olmadığına işaret etmişti.

Önder Öcalan kapitalizmin insan ve doğaya karşıt olduğunu, sanayileşmeyle büyük kâr elde ederek, mevcut toplumsal ve ulusal davalar karşısında bir engel olduğunu ve çevre felaketinin büyük nedeni haline geldiğini kaydetmişti.

ÇÖZÜM…

Lübnanlı Çevre Uzmanı Wilson Riziq’in küresel ısınmanın çözümüne dair görüşleri şöle: “Bence çözüm, uluslararası toplumun sahadaki tehlikelerin farkında olması ve çevre bilimcilerinin sanayileşmiş ülkeleri kontrol altına almasıdır.”

Yine konuya dair önder Abdullah Öcalan ise, varlığını, kimliğini, toplum doğasının tüm maddi ve manevi kültürel unsurlarını terk etmeye zorlanmak, uzun süreye yayılmış kitlesel çarmıha gerilmekle özdeş olduğuna işaret ederek şu tespitleri yapıyor: “Burada soykırıma yatırılmış kültürel değerleri için yaşamaktan değil, ancak inim inim inlemekten bahsedilebilir. Kapitalist modernitenin azami kârını gerçekleştirirken tüm halklara, ezilen ve işsiz bırakılan sınıflara çektirdiği asıl acı, sadece maddi olarak sömürülmelerinden değil, diğer tüm kültürel değerlerinin çarmıha gerilmesinden duyulan acıdır. Ulus-devletin resmi kültürü dışındaki tüm maddi ve manevi kültürel değerlerin yaşadığı gerçeklik, çarmıhta can vermedir. Zaten başka türlü insanlığın ve ekolojik çevrenin kaynak durumuna dönüştürülerek tüketilmesi mümkün değildir.”

Önder Öcalan, insanlığın kaderini etkileyen çevre krizine çözümler öne sürerek, çözümün demokratik ulus anlayışında yattığını, toplumsal hayatın kapitalizm ve sanayileşme olmadan devam edebileceğini ancak toprak ve orman olmadan devam edemeyeceğini söylüyor.

ANHA