Yücel’in  “gelin Kürdü dövelim!” çağırısı-DOĞAN ÇETİN

Yücel’in  “gelin Kürdü dövelim!” çağırısı-DOĞAN ÇETİN
5 Nov 2021   07:48
HABER MERKEZİ

DOĞAN ÇETİN

Küresel güçlerin, egemenlerin, dünya düzeni sahiplerinin, günümüz ulus devletlerinin en bildik davranışıdır biat ettirmek. Bu düzenin paradigması, politik emelleri ve siyasal çizgisi bunu gerektirdiği gibi, tüm bunlar için gerekli toplumsal sosyoloji de budur. Bu yüzden boyun eğdirmek kırmızı çizgileri gibidir. Bu konuda hiçbir esneklik gösterilmediği gibi, bu denklemi bozan her türden girişim gani gani bedel ödemeye hazır olmalıdır. Herkes boyun eğmeli, herkes bir ucundan da olsa bu düzenin bir çarkına eklemlenmeli, herkes kendisine biçilen rol ve misyona göre kendi sınırlarını bilerek yaşamalıdır. Bu düpedüz herkese haddini bildirmedir. Öyle ki itiraz etme, başkaldırma, isyan etmenin de sınırları yine bu küresel güçlerin elinde birer demagojiye dönüşmüş olan “demokrasinin”, “uluslararası hukukun” sana verdiği sınırlarla çizilidir. Aksi toplum düşmanlığı, insanlık düşmanlığı ve terörizmdir. Bunun da bekçiliğine yine bu küresel sistem soyunmuştur. Artık özgür topluma yöneltilmiş büyük bir tehdit haline gelen “terörle mücadele” adı altındaki saldırılar biat etmeyenlere yöneltilmiş bir vur emrinden başka bir şey değildir.

Çağımızın biat bekleyen zalimlerinin topluma ve onun örgütlü güçlerine yöneltilmiş en acımasız saldırıları, en vahşi cinayetleri, en trajik katliamlarının ardında birer biat ettirme hedefi vardır.

PKK’nin kendi çağının gelmiş geçmiş en gözü kara örgüt olması bu sebeptendir. Bu küresel sisteme bas bas bağırarak meydan okumuş, kendisi biat etmediği gibi ardından gelenlere, tüm taraftarlarına ve dostlarına biatı haram kılmış bir partidir. Bu yüzden PKK bu küresel sisteme göre çağın en ‘deli’ örgütü gibidir. Her saniyesi bu çağın gerilikleri ve zulmüyle çelişki ve çatışma içindedir. Kendi doğruları olan bu doğrulara göre yaşayan bu doğrulara göre mücadele eden ve bunun bedelleriyle her gün ve her saniye yüzleşen bir örgüttür. Üstelik şu bir gerçektir ki, günümüzde insanlığa biat ettirmeye karşı nasıl ayakta kalınabileceğini gösteren son umut gibidir.

Bu yüzden Deniz Yücel’in PKK yöneticilerinden sayın Duran Kalkan’ın röportajına atıfta bulunarak yaptığı yorumlar manipülatiftir ve edilen sözler misyon sahibi sözlere benzemektedir. Yücel, sayın Kalkan’ın ifade ettiği “ABD ve Avrupa bize savaşı sürdüreceksiniz diye dayatmalarda bulundu” sözlerinden yola çıkarak PKK’nin ‘yerliliği ve milliğini’ sorgulamaktadır. Bu sorgulama röportajın yayınlandığı tarihten bugüne AKP güdümlü özel savaş basınında yapılan sorgulama ve manipülasyonla tıpatıp aynıdır. Aynı sözler AKP taraftarlarınca da PKK’nin küresel güçlerin yedeğinde, küresel güçlerin piyonu olduğu sonuçlarına doğru çekilmektedir. İlginçtir ki PKK düşmanlığıyla övünen bu güçler PKK’yi bu odaklara biat etmekle suçlamaktadır.

Bu yorumlar PKK’nin bahsedilen dayatmalar karşısındaki tutumu göz önünde bulundurulduğunda manipülatiftir, anlamsızdır, niyetlidir. Sayın Kalkan’ın bahsettiği tarihlerdeki o dayatmalar karşısında PKK tüm bu dayatmalara rağmen Türkiye’de Demokratik Cumhuriyet teziyle bedelleri oldukça ağır olan bir demokratik siyaset ve barış sürecini kovalamıştır. Tüm bu dayatmalara karşı İmralı’da esir tutulan Önderleri Öcalan’ın barış çizgisine sahip çıkmış en az savaş sürecinde ödediği bedel kadar bir bedeli bir de böyle bir süreç için vermiştir. Küresel sistem bu biat etmeyen, bu aksi, bu isyankar, bu gözü kara tutum karşısında adeta küplere binmiş isyan etmiştir. Bu bahsettiklerim kamuoyunun gözü önünde tartışmaya hiç de açık olmayan arşivlerle ispat edilebilecek yaşanmışlıklardır. Bunlar orta yerde dururken, araştırmakla yükümlü olan bir gazeteci tarafından böyle bir iddia ile orta yere saçılıyor olması tabi ki niyetlidir.

ABD ve Avrupa gibi güçler çok önemli büyük güçler olabilir. Ama bu güçler her şeyi becerebilmeye kadir değildir. Temsil ettikleri modernitenin ve onun kurumlarının nasıl can çekiştiği göz önünde bulundurulursa her geçen gün kaybettiklerini söylemek de mümkündür. Bu durum PKK ile olan ilişki çatışma denkleminde de böyledir. Açık ki ABD’nin de Avrupa’nın da PKK’yi yönlendirebilecek gücü yoktur. Bunu yapabilmiş olsalardı onlarca yıl önce yapar, bunun sonuçlarından yeterince beslenir, bununla yeterince övünürlerdi. Zaten Sayın Kalkan Röportajında başından sonuna kadar bu küresel sistem ile nasıl çatıştıklarının hikayesini anlatmaktadır. Barış ve çözüm çabalarının, bu küresel güçlere biat etmedikleri, kendi öz gücüne dayandıkları, herkese yetecek kadar ‘milli’, herkese yetecek kadar ‘yerli’ duruşlarından ötürü nasıl boşa çıkarıldığını ifade etmektedir. Söylenenler Ortadoğu’da bir açmaz olarak duran Kürt sorununun çözümünün bu küresel güçler elinde nasıl bir politik araç haline getirildiğinin oldukça gerçekçi bir hikayesidir. Türkiye’de yakalanıp ardından serbest bırakılması ve şimdi tekrardan Almanya’ya sığınıyor olması başlı başına bir biat hikayesi olan Yücel’in bu iddialarda bulunuyor olması ilginçtir. Birine kör demek için en azından bir gözü olması gerekmez mi insanın? Yoksa Yücel, bu serbest bırakılma hikayesini Almanya’nın başını çektiği Avrupa’nın demokrasi ve insan hakları zaferi olarak mı görmektedir? Demokrasi ve insan hakları alanında Türkiye ile çarpışıp zafer aramak isteyen Almanya ve Avrupa zindanlardaki on binlerce siyasetçi, akademisyen, gazeteci, sanatçı, iş ve bilim insanından haberdar değil midir?

Deniz Yücel yaptığı yorumlarda nereden ve nasıl konuya geldiği pek de anlaşılmayacak bir tarzda “hendek vahşeti”nin sorumlularını da ilan etmiş. PKK’nin kendisinden kaçacak bir üst düzey yetkilinin üzerine bunun sorumluluğu yıkacağı kehanetinde de bulunmuştur. Bir gazetecilik okumasından çok uzak olan bu aşağılık iddiaları o süreçlerde sahada en az onun kadar olan bir gazeteci olarak okuyunca beyaz, egemen, oldukça burjuva ve an az bu küresel sistem kadar hain o yaranmacılık geldi aklıma. Mazlumun mağduriyetini bile ona hak görmeyen o tiksinç kıskançlık… Kürdün hiçbir zaman haklı olamayacağı, hep bir kusurun gölgesinde kalması gerektiğine inanan o ‘birinci sınıf insan’ hissi… Haklıya haklı olmanın gururunu bile çok gören o egemen tavır… Suçluyla olan bir takım bağların getirdiği o utancın zalimce bir yalana sığınarak bastırılması adına girişilen o saldırganlık… Suçuna ortak arayanların o pespaye zavallı çabası… Artık hayatını bir biat üzerine kurmuş olmanın o çirkin hakkını verme çabası… Ve tabi ki egemen küresel siyasetin en bildik tarzı olarak “Siz zalimi de zulmü de boş verin, gelin Kürdü dövelim çağırısı!”   

ANHA