Rojava’ya dayatılan savaş tehdidi ve olası sonuçları- RAUF KARAKOÇAN

Rojava’ya dayatılan savaş tehdidi ve olası sonuçları- RAUF KARAKOÇAN
5 Nov 2021   01:15

RAUF KARAKOÇAN

Son günlerde Rojava eksenli yürütülen tartışmalarda ve yapılan analizlerde, ön plana çıkan temel konu, Türk devletinin olası saldırı durumudur. Bu nedenle saldırı ve savaş terimlerini daha sıklıkla duyar hale geldik. Savaş koşullarında yaşayan halkların kanıksadığı bu durum Rojava halkları için daha fazla geçerlidir. Ne zaman ne olacağını kestirmek pek mümkün olmasa da savaşın her an olabileceğine her zaman ihtimal vermek gerekir.

Rojava’ya dönük tehdit ve şantaj, Rojava devriminden bu yana hiç eksik olmamıştır. Rojava devrimi, halk devrimler tarihinin sıra dışı bir örneğidir. Devleti öncelemeyen, toplumsal farklılıkların demokratik ulus inşasına ve öz yönetim modeline dayanmaktadır. Devlet dışı denenmemiş bir sistemi oluşturmaktır. Küçük bir coğrafyada da olsa etkisi büyük, bölgesel dengeleri değişime uğratacak potansiyeli içinde taşımaktadır. Küresel kapitalist sisteme karşı da ciddi bir alternatif oluşturmaktadır.

Kürtlerin bölünmüşlük ve parçalanmışlığı Ortadoğu’nun en temel sorunu olmakla birlikte, bu durum günümüzde küresel bir sorun haline gelmiştir. Kürt özgürlük hareketi bu sorunun çözümüne talip olduğundan beri, bölgesel gericiliğin ve küresel çapta kapitalist sistemin saldırılarıyla karşı karşıya gelmiştir. Bu nedenle Rojava devrimi aynı zamanda küresel güçlerin de müdahil olduğu bir devrimsel gelişmedir. Bütün dayatmalara, tehditlere, şantajlara, saldırılara, işgallere rağmen ayakta kalmayı başarmış ve kendi yoluna devam etmiştir.

Türk devletinin mantıksız dış politikasının ürünü olan savaş dayatmaları yeniden gündeme alınarak saldırıya zemin hazırlanmaktadır. Bu savaş tehdidinin hiçbir hukuki dayanağı, gerekçesi yoktur. Tamamen Türk devletinin keyfi, işgalci tutumundan kaynaklı bir savaştır. Kuzey-Batı Suriye’de yaşayan halkların özerk yapısına, idari sistemine, ortak yaşam iradelerine tahammülsüzlüğün bir sonucudur.

Faşist AKP-MHP iktidarı, içine girdiği çaresizliği gidermek için Rojava’ya saldırmayı gündeme getirdiler. AKP’nin şefi Erdoğan son Amerika ve Rusya gezilerinde istediklerini elde etmeyince, Suriye’de tahayyül ettiği sonucu elde edemeyince kriz üreterek var olmaya çalışmaktadır. Bunun en kolay yolu ise Rojava’ya saldırarak özerk yapıyı ortadan kaldırmak ve Suriye’de kalıcı olmak istemektedir.

Bu saldırıyı gündeme getiren Erdoğan’ın dış politikada yaşadığı başarısızlık (S-400 savunma sistemi krizi, F-35 uçak alımının iptali, F-16 uçaklarının modernizasyonu ve yeni alımların gerçekleşmemesi, Suriye krizi gibi konularda ABD ile yaşadığı sorunlar, Rusya ile bilinen, bildik sorunlardan dolayı zoraki birliktelikten öteye geçmeyen diplomatik ilişkiler) kendisini iç siyasette de göstermektedir. Osmanlının son dönemini tanımlayan ‘hasta adam’ belirlemesi şimdiki Türkiye’yi ‘ölecek adam’ la tanımlama noktasına getirmiştir. Erdoğan kendisiyle birlikte kurduğu ve/veya kurmak istediği sistemi de toprağa gömecektir.

Diktatör Erdoğan Rojava’ya saldırarak iktidarını korumaya, dış politikada kendisine yeni manevra alanları yaratmaya çalışıyorsa büyük bir yanılgı içindedir. Kürt sorunu var olduğu müddetçe, saldırgan soykırımcı politikalarla ve işgal harekâtlarıyla sonuç almak mümkün olmayacaktır. Erdoğan’dan öncekiler başaramadı, Erdoğan’da başaramaz ve Erdoğan sonrasındakiler de başaramayacaklardır. Kürt hakikatini ortadan kaldıramazlar. 

Türk devletinin saldırı tehditlerini fırsata çevirmek isteyenler de hiç eksik olmamıştır. Özellikle Rusya ve Suriye rejimlerinin adeta fırsat kollarcasına Rojava’ya yayılma, denetim alanlarını genişletme, siyasi, askeri, diplomatik gücünü kullanarak Rojava Özerk Yönetimi’ni sıkıştırmaya çalışmaları yeni bir durum değildir. ABD’de de bu politikalardan medet ummaktadır. Hatta ABD ve Rusya ne kadar çelişkileri olsa da Suriye konusunda ve özellikle de Rojava konusunda anlaşmış olabilecekleri ihtimal dahilindedir.

Rojava’yı her açıdan sıkıştırarak (buna KDP’de dahildir) sonuç alma senaryoları çokça denenen yöntemlerdir. Rojava halkı, bütün bileşenleriyle, oynanan bu çirkin oyunların farkına varmıştır. Rojava; hiçbir dış güce dayanmadan, ABD ve Rusya gibi büyük devletlerin diplomatik ilişkilerine bel bağlamadan, vaatlerine kanmadan her şart ve koşul altında kendi öz savunmasını kendisi almak zorundadır.

Rojava’ya olası bir saldırı halinde, Faşist Türk rejiminin yıkılmasına vesile olacak avantajlar ve fırsatlar da mevcuttur. Rojava’ya yeni bir saldırı girişimi yeni bir Kobanê direniş ruhunu kazandıracaktır. Kobanê savunması Kürtler için bir namus meselesi haline geldi. Sınırlar delik deşik edilerek akın akın Kobanê’ye gelerek savunma savaşında yer alan ruh Kürtlere kazandıracak ruhtur. Kobanê DAİŞ’e karşı mücadelede nasıl ki başarının sembolü haline geldiyse, Rojava savunması da DAİŞ’in resmi temsilcilerini alt etmenin fırsatlarını yaratacaktır. Rojava’yı özgürlüğün sembolü haline getirmek mümkündür.

Kürtler bulundukları her yerde faşizme karşı mücadeleyi yükselterek, tam bir seferberlik içinde Rojava savunmasına katılmalıdır. Rojava halkının özgürlük ateşini daha da harlandırmalıdır. Türk devletini Rojava’ya girdiğine pişman etmelidir. Unutulmamalıdır ki, bu savaş direnen özgür Kürtlerin var olma savaşıdır.

ANHA