​​​​​​​Erdoğan Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir-AHMET BİRSİN

​​​​​​​Erdoğan Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir-AHMET BİRSİN
3 Nov 2021   01:54

AHMET BİRSİN

Erdoğan Roma’da istediğini bulabildi mi? Görüşmeyi değerlendiren birçok kesim tarafından ABD başkanı Joe Biden ile görüşebilmenin dışında Erdoğan, istediklerini alamadığı yönünde. ABD açısından S400’ler hala önemini koruyan temel gündem. Roma görüşmesi öncesi Pentagon ve Türk Savunma Bakanlığı yetkililerinin Ankara’da yaptığı görüşmede S400’lerin konuşlanmaması ve hangarda kalması yönünde ısrar ettiği biliniyor. Biden ve Erdoğan görüşmesinde S400 konusu hallolmadan Erdoğan’ın istediği yeni F16’ları alma ve Türkiye’nin elinde olan F16’ların modernizasyonu için ihtiyacı olan kitleri tedarik etmenin zorluğu dile getirildiği ortada. Türkiye’nin farklı uçak alma seçenekleri ise içinden geçilen ekonomik kiriz dikkate alındığında oldukça zor. Bu yönüyle Erdoğan’ın Biden görüşmesine eli mahkum gittiği söylenebilir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde S400’ler konusunda ABD lehine gelişmeleri beklemek oldukça olası.

ONAY ALMADAN İDLİP’TEN ÇEKİLEMEZ

ABD başkanı Biden ile yapılan görüşmenin Türkiye açısından önemli bir gündemi de önümüzdeki günlerde Rojava’ya dönük işgal saldırısına yeni bir halka ekleyerek Til Rifat, Eyn Îsa ve Til Temir alanlarına dönük saldırısına onay almaktır. Til Rifat alanını daha önce yazdığımız gibi Putin Erdoğan ile anlaşsa bile bölgede güçleri bulunan Halep gibi şehirlerin ön savunması olan Til Rifat’ın Türkiye’ye bırakılması Suriye ve İran açısından kabul görmez. Diğer yandan Rusya İdlip’ten Türkiye’nin desteklediği çetelerini çekmeden böylesi bir talebi kabul etmeyeceği ortada. ABD, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi koalisyon güçlerinin onayı alınmadan Erdoğan tek başına İdlip’ten bu güçleri çekemez. Söz konusu güçlerin Suriye ve Rusya’nın bölgede rahatlamasını bu aşamada kabul etmesi neredeyse imkansız.

Diğer alanlara gelince;

Eyn Îsa Suriye ve Rusya açısından da Kuzey ve Doğu Suriye güçleri açısından da oldukça önemli ve stratejik. Çokça üzerinde pazarlık yapılan M-4 karayolu Eyn Îsa güzergahında yer almasından kaynaklanıyor. Bu durum Suriye’yi Cizre bölgesinden koparma anlamına geliyor. Kuzey ve Doğu Suriye güçleri açısından ise Efrin’den sonra Kobanê ve Minbic’i Cizre bölgesinden koparmayı hedeflemekte. Til Temir işgaliyle ele alındığında Hesekê ile Cizre bölgesi arasına girecek Türk işgal güçleri üç alandan kuşatarak parça parça Kuzey ve Doğu Suriye’yi tasfiye etmeyi hedeflediği görülecektir.

Türkiye’nin söz konusu alanlara girmesinin Suriye’yi oldukça dar bir çıkmaza sokacağı gibi aynı zamanda Türkiye’yi bu alanlardan çıkarması da oldukça zor. Bundan kaynaklıdır ki, Suriye güçleri Kuzey ve Doğu Suriye güçleriyle koordineli bir şekilde bazı güçlerini Eyn Îsa’ya kaydırarak olası Türk işgaline karşı pozisyon aldığı görülmekte. Ancak gerek Rusya ve gerekse Suriye bundan çok daha fazlasını yapabilecekken bu düzeyde durmaları Türk işgalinden yararlanarak Kuzey ve Doğu Suriye’ye yerleşme yaklaşımlarını da açığa çıkarmakta. Aynı durum ABD açısından ele alındığında ise “ateşkes hatlarını korumanın ve sınır ötesi saldırıları durdurmanın zorunluluğunun altını çiziyoruz” demeyi aşan bir söylem açığa çıkmadı. Oysa söz konusu ateşkesin garantörlüğü ABD ve Rusya’nın sorumluluğunda.

SESSİZLİK İÇERDE VE DIŞARDA İŞGALE DEVAM ET MESAJI İÇERİR

Bu yaklaşımla hem Rusya hem de ABD işgalci Türk Devleti’ni Kuzey ve Doğu Suriye üzerinde halen bir baskı aracı olarak kullanmaya devam ettiği söylenebilir. Her iki gücünde Türk Devleti’nin kimi lokal operasyonlarına daha önce izin verdiği ve hatta Türk Devleti’nin İHA ve SİHA’lar ile son dönemde sivillere yapılan saldırılarda bizzat sorumlu olduğu belirtilebilir. Uluslararası koalisyon içinde yer alan Avrupa devletleri ise sessizliğini korumaya devam etmekte. Bu yönüyle olası operasyonun izin sınırlarında nasıl bir anlaşma olduğu tam olarak bilinmese de Türk Devleti’nin soykırım işgaline sessiz kalan, sorumluluklarını yerine getirmeyen bu güçlerin sorumluğunu hatırlatmakta yarar var. Bu anlamıyla bu işgale sessiz kalmak Erdoğan-Bahçeli hükümetine insan hakları, demokrasi ve kurumların üstünlüğü gibi uyarıları yapma samimiyetini tamamen ortadan kaldırır. Bu sessizlik içerde ve dışarda işgale devam et mesajı içerir.

Erdoğan-Bahçeli hükümetinin geleceği açısından bu işgale oldukça önem verildiği bilinmekte. Bir daha seçimi kazanmanın adeta manivelası haline getirmek istenmekte. Bundan da ötesi Kürt düşmanlığında sınır tanımayan Erdoğan ve Bahçeli ikilisinin Bakur, Başur ve Rojava işgalini bütünlüklü tamamlama ve soykırımı gerçekleştirme amaçları açısından önemli. Erdoğan’ın iktidara taşınması herkesin malumu olduğu üzere, Kürtlerin Özgürlük amaçlarını tasfiyesi görevini almasıyla oldu. Aynı şekilde Erdoğan’ı günahı kadar sevmeyen Bahçeli’nin Erdoğan’ın iktidarına koltuk değneği olması da Kürtlerin önümüzdeki yüz yılda statü kazanmaması içindi. Dolayısıyla bu görev başarıyla yerine getirilmediğinde Erdoğan, Bahçeli ikilisini ne içeride ne de dışarıda kimse ayakta tutar. Aynı şekilde Güney ve Bakur Kürdistan’ında özgürlük gerillası karşısında başarısız olan bu hükümeti, Rojava işgalinde yaşayacağı bir hezimet Erdoğan-Bahçeli ikilisinin sonunu hızlandırır.

Diğer yandan işgal, talan, hırsızlık, tecavüz, uyuşturucu gibi her türden pisliğe bulaşmış, DAİŞ gibi çetelerle işbirliği her yönüyle ayyuka çıkmış, faşist diktatörlüğü tespite imkan bırakmayan bu iktidarın işgaline devletler nezdinde istenilen karşı koyuş halen açığa çıkmasa da halklar nezdinde uluslararası toplumda ciddi bir biçimde bu işgale karşı bir duruşun gelişeceği belirtilebilir. 1 Kasım Dünya Kobanê Günü kutlamalarına bakıldığında bu fazlasıyla görülmekte. Halkın bu karşı koyuşu ve direnişi karşısında devletler de harekete geçebilir. Bu yönüyle sanıldığı gibi Erdoğan-Bahçeli ikilisinin eli çok güçlü değildir. Dimyat’a pirince giderken, evdeki bulgurdan da olabilir.

KDP ve ENKS gibi işbirlikçi güçlerin bu operasyona desteği olsa da genel olarak bütün Kürtlerin bu işgal karşısında eskiye nazaran çok daha güçlü karşı koyuş içinde olacağı belirtilebilir.

BİR MÜJDE GELEBİLİR

Bu yönüyle Türk devleti Kuzey ve Doğu Suriye’yi işgal etme sevdasında ısrar etmesi durumunda Türk Devleti’nin başarı ya da başarısızlığını elbette ki, esas olarak askeriyle, siviliyle direniş sahasında yer alan Kuzey ve Doğu Suriye halkları belirler. Mevcut duruma bakıldığında Kuzey ve Doğu Suriye askeri güçlerinin çok ciddi hazırlık içinde olduğu görülmekte. Olası işgal saldırısına karşı savaş pozisyonuna geçildiği anlaşılmakta. Geçmiş sürecin tecrübelerini ve halkının gücünü arkasına alan Kuzey ve Doğu Suriye güçlerinin Kobanê ve Reqa’nın DAİŞ’ten kurtarılması sonrası, Ortadoğu halklarına Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünden kurtarılmasının müjdesini verebilir. Bu başarı aynı zamanda Suriye’de ve Türkiye’de demokratik çözümün önünü açabilir.

ANHA