“Teslimiyet İhanete Direniş Zafere Götürür”-HALİL CEMAL

“Teslimiyet İhanete Direniş Zafere Götürür”-HALİL CEMAL
20 Oct 2021   04:02

HALİL CEMAL

Faşist TC devletinin çetebaşı RT. Erdoğan her zaman olduğu gibi içeride ve dışarıda sıkıştıkça Kürtlere karşı soykırım saldırısı mesajları vermeye başladı. Rakka’nın Kurtuluşunun hemen ön günlerinde, Uluslararsı Komplo’nun yıl dönümünde, Dünya Kobane Gününün hemen arifesinde; Suriyesiz kalan Adana mutabakatının anılarının gölgesinde Kuzey ve Doğu Suriye işgalinin derinleştirilmesinden bahsediyor. Faşist Şefin arkasında olduğunu göstermek için TC. devletinin tüm faşist erkan-ı umumiyesi, hepsi yalandan ibaret gerekçeler sıralıyor. Bu gerekçeler sıralanırken bir yandan iç siyaset dizayn edilmek, diğer yandan da başta İdlip olmak üzere bölgede yaşanan gelişmeler ve verilen kayıplar gizlenmek isteniyor.

Faşist diktator RTE ve çeteleri neden şimdi hem de Kuzey ve Doğu Suriye Özerk alanlarını hedef gösteriyor? Halbuki bu faşist güruh için hem içeride hem de dışarıda üzerinde yoğunlaşılacak ve ortadan kaldırılacak çok hedef var. Kuzey ve Doğu Suriye pratik hedefler içinde belki de en son sırada yer alması gerekiyor. Mesela iç siyasette giderek güçlenen bir muhalefet var. Olası bir erken seçim durumunda mevcut faşist iktidardan kat kat daha fazla oy alma potansiyeli taşıyan bir muhalefet. Eğer bu muhalefet Kürtleri de yanına çekebilirse mevcut AKP/MHP faşist iktidarı için sadece yenilgi değil, yargılanma da kaçınılmaz gibi görünüyor. Doğu Akdeniz’de ve Libya’da ciddi problemler yaşanıyor. Yunanistan, faşist TC’yi bir tehdit olarak tanımlayarak ona karşı silahlanıyor. İdlip’te sadece Ruslar ve Şam hükümeti değil, beslediği çetelerin bir bölümü işgalci faşist TC. askerlerine karşı eylem yapıyor. Kayıp verdiriyor. ABD F-35’leri vermemekle kalmıyor, bazı yaptırımların da gündeme geleceğinden bahsediyor. İran’la Suriye üzerinden kurmaya çalıştığı ilişkiler tümden kopmuş gibi görünüyor. Çelişkiler daha fazla derinleşerek bölgenin tümünü kapsayacak kadar yaygılaşıyor. “Dost” olarak tanımlanan Rusya ile ilişkiler ancak günlük çıkarlar ve anlık dengeler üzerinden yürütülebiliyor. Güney Kürdistan’da var olan ilişkileri KDP ile sınırlı kalıyor. Gerilla’ya karşı yaptığı saldırılarda istediği sonucu almak şöyle dursun her türden savaş suçu işlemesine rağmen ağır darbeler yemekten kurtulamıyor. Her türden baskı, tehdit ve şantaja rağmen ne YNK’den ne de Irak hükümetinden istediği sonucu alamıyor. Hepsinden de önemlisi Kuzey Kürdistan’da her türden soykırım saldırısı ve komploya ragmen Kürt halkının direnişini kıramıyor. Aksine Önder APO  ve PKK’ye bağlılık giderek artıyor. Kürtlerin bu bağlılık direnişi Türkiye genel siyasetini de motive ediyor. Şimdiye kadar faşist diktatörlüğe teslim olmuş güçler Kürtlerin direnişinden güç alarak iktidarı değiştirme arayışı yürütüyor. Artan hayat pahalılığı, işsizlik, dış politikadaki başarısızlık, yangın, sel, deprem vb. gibi felaketler; yolsuzluklar, hırsızlıklar, rüşvet, hanedanlık, başta kadınlara olmak üzere tüm farklılıklara karşı giderek artan şiddet ve katliamlar, faşist iktidara karşı toplumun tepkilerinin yükselmesine neden oluyor.

Bütün bu ve buna benzer sorunlar nedeniyle, faşist iktidarın bir saldırı ve toplumu örgütleme aracına dönüşen din ve etnik kimlik siyasetini de önemli oranda elinden almış bulunuyor. Öyle ki, Türk devlet siyasetinin ve iktidarların propaganda malzemesinin temelinde yer alan Kürtler konusu önemli oranda bir hassasiyet olmaktan çıkma eğilimi gösteriyor. Toplumun genelinde Kürt düşmanlığı istenilen motivasyonu ortaya çıkaramıyor. Aksine Kürtler konusu, iktidarla muhalefet, toplumla devlet arasındaki mesafenin mihenk taşı olma rolünü üsleniyor. Muhalefetin en son çıkışlarında da bu durum görülüyor.

2023 hedefine Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmayı koyan faşist iktidarın bugün 2023’e ulaşıp ulaşmayacağı tartışılıyor. Yeni bir kurucu olarak tarihe geçmek isteyen faşist şef “RTE’ nin akibeti ne olacak” diyen sorular artıyor. Kısacası Kürtlerin yokluğu üzerinden kendi geleceğini tarif eden faşist iktidar, Kürtlerin Özgürlük direnişi karşısında mum gibi erimeye devam ediyor. Yani bu iktidarın bölgesel, küresel, ülke bazındaki tüm hayalleri boşa çıkmış bulunuyor. O nedenle de işgalci faşist TC. ve faşist iktidarı tüm sorunlarının kaynağı olarak gördüğü Kürtlere ve dostlarına saldırıyı çözüm yolu olarak görüyor. O nedenle de kendisine karşı hiç bir fiili tehdit oluşturmayan Kuzey ve Doğu Özerk alanlarını işgal edeceğinin propagandasını yapıyor. Bunun askeri/diplomatik, psikolojik hazırlıklarını yürütüyor.

Kürt düşmanı, işgalci faşist iktidarın coğrafyamıza saldırı hazırlıkları onun ne kadar çıkarına olacaktır? Kendisi için hiç de uygun görünmeyen bu koşullarda saldırarak ne elde etmek isteyebilir?

Bu soruların yanıtını vermek oldukça zor gibi. Çünkü konjonktürel durum faşist iktidarın hiç de lehine görünmüyor. Arap Birliği ülkeleri faşist işgalci TC’nin Arap ülkelerine yapmış olduğu işgal saldırılarını kınıyor ve faşist TC’nin bölgedeki saldırılarını izleyecek bir komisyon kurmuş da bulunuyor. Aynı Arap Birliği ülkelerinin önemli bir bölümü Suriye Şam Yönetimi ile ilişkilerini en üst düzeyde geliştirme ve Şam yönetimini Arap Birliğine katılmasını sağlama çabaları sürdürüyor bunun pratik adımlarını atıyor. Son dönemlerde de Şam yönetimi faşist TC’nin işgalinden ve işgal bölgelerindeki uygulamalarından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor. Bu durum doğal olarak Suriye topraklarına saldırı karşısında da Arap dünyasında bir refleks oluşabileceği anlamına geliyor. Aynı Arap Birliği ülkeleri ile Bağdat yönetimi arasındaki ilişkiler de düşünüldüğünde ve son Irak seçim sonuçları da değerlendirildiğinde gerilla karşısında oldukça hırpalanan faşist TC’nin, Güney Kürdistan topraklarını işgal saldırılarında da rahat edemeyeceği öngörülebilir.

Diğer yandan ABD Başkanı Biden’in faşist işgalci-Kürt düşmanı TC’nin Suriye’deki saldırılarına yönelik yapmış olduğu “Türkiye’nin operasyonlarının İŞİD’i yenme kampanyasını baltaladığı, sivillerin yaşamını tehlikeye attığını ve bölge barış, istikrar ve güvenliğini tehlikeye attığı” şeklindeki açıklaması mevcut konjonktür içinde önemli bir yer tutmaktadır. Gerçi Serêkaniyê-Gre Spi işgalinden önce de dönemin ABD yönetimi farklı ama aynı anlama gelecek bir açıklama yapmıştı. Kuzey ve Doğu Suriye’de 20-30 bin kişilik oluşturulacak sınır muhafaza birliklerinden bahsetmişti. Güya ABD gözetimi altında onun destek ve eğitimi ile donatılacak bu birlikler Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını koruyacaktı. Ama bu açıklamalar sonrasında faşist TC’nin işgal açıklamaları ve işgal saldırıları başladı.

Rusya Devlet Başkanı Putin de faşist iktidarın son işgale yönelik saldırı açıklamalarından duyduğu rahatsızlığı “Suriye’nin Toprak bütünlüğü” ifadesi ile tarif etmesi olası işgale karşı bir rahatsızlık olduğunu gösteriyor. Fakat bu rahatsızlığa ragmen en son Soçi’de faşist şef Erdoğan ile yaptığı görüşmenin çerçevesi halen bilinmemektedir. Bu görüşmede karşılıklı olarak ne tür vaatlerde bulunulmuştur? Bu durum açıklığa kavuşmuş değil. Ve Afrin İşgali de halen hafızalarda canlılığını korumakta.

Bugün faşist TC’nin yeni bir işgal saldırısından bahsederken Afrin işgali öncesi olanları incelemek gerekir.

ABD ve Rusya 07.07.2017 tarihinde Ürdün’de İsrail-Suriye ve Ürdün-Suriye sınırlarında oluşturulması planlanan ve Şam çevresini de kapsayan "güvenli bölgeler" üzerine resmi bir ateşkes mutabakatı sağlandı. Bu mutabakatın yürümesinin denetlenmesi de Ürdün’de yapılandırılan bir komisyon üzerinden yürütülecekti. Bundan birkaç gün önce de ABD-Rusya ve İsrail arasında yine Ürdün de Suriye konulu gizli ve kapsamlı bir görüşme yapıldı. Bu mutabakat ve gizli görüşme çerçevesinde İsrail ve Ürdün sınırlarındaki ve Şam çevresindeki çeteler ve İran milislerinin varlığına son verilecekti. Buna göre bu bölgelerde var olan çetelerin nerelere aktarılacağı konusu önemli idi. Bu çerçevede Trump ve Putin Vietnam’da 10 Kasım 2017’de bir araya gelerek Suriye’nin Güney Batı Suriye sınırlarındaki istenmeyen güçlerin aktarımı konusunda somut bir anlaşmaya vardılar. Buna göre İdlip çetelerin toplandığı merkez olacak. Faşist TC’nin işgal ettiği bölgeler bu çeteler için iskan bölgesi olacak ve Afrin işgal edilecektir. Ocak 2018’te işgalden hemen önce Rusya’nın iç, dış ve askeri istihbarat başkanları ile CIA Başkanı ve diğer yetkililer Washington’da bir araya gelerek Afrin işgali’nin başlaması kararını verdiler.

Bu çerçevede ABD ve Rusya’dan aldığı icazet ve destekle faşist TC. Efrin’i İşgal etti. Bu işgal’den önce Suriye üzerine yapılan gizli toplantıların temel aktörü olan İsrail’in varlığı daha da görünür olmaya başladı. Bu görünürlüğün en açık örneği ABD, Rus ve İsrail ulusal güvenlik danışmanlarının 21 Haziran 2019’da Kudüs’te yaptıkları toplantı oldu. Bu toplantı sonrası İsrail, Suriye topraklarında bulunan İran ve Hizbullah güçlerine karşı saldırılarını artırdı. Ve bu saldırılara kimse itiraz etmedi. Yine bu toplantı sonrası Serêkaniyê ve Gre Spi işgal edildi. İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkiler bu toplantı sonrası adım adım gelişmeye başladı. Ve en son yapılan NATO toplantısı kararları ile İsrail bölgede daha etkin hale getirildi.

Zaten bu süreçle birlikte İran’ın Astana ve Soçi süreçlerindeki varlığı giderek silikleşti. Daha çok Rusya ve faşist TC üzerinden Suriye politikaları belirlenmeye başladı. Yine bu süreçle birlikte Cenevre toplantıları anlamsız hale gelmeye başladı. Cenevre’de Suriye’de siyasal çözüm anlamında yapılmaya çalışılan anayasa görüşmeleri de önemini yitirmeye başladı. Öyle anlaşılıyor ki, Suriye sorunu ve Suriye topraklarında yaşanabilecek olası gelişmeler daha çok İsrail, Rusya ve ABD üzerinden yürütülecek. Bu yürütmede Kudüs önemli bir merkez olabileceği gibi, Amman da geçmişte olduğu gibi bugün de küçümsenmeyecek rol üslenecek. Son günlerde yine İsrail basınında dile geldiği gibi, yeni bir İsrail, ABD ve Rusya görüşmesi gündemde. ABD başkanı Biden ile faşist şef RTE’nin Roma’da görüşmesi öncesi yapılacağı tahmin edilen bu görüşmede Suriye ve Kuzey ve Doğu Suriye’deki olası gelişmelere yön verilecek. Faşist TC’nin olası işgal saldırılarının son haline de burada karar verileceğe benziyor. Özellikle de Ürdün’ün son dönemlerdeki çıkışı ve Şam yönetimine içinde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimine ilişkin bölümlerin de olduğu önerilerin de gösterdiği gibi önümüzdeki sürecin temel belirleyenlerinden biri olacağa benziyor. Bir yandan faşist TC’nin yeni işgal saldırıları ve diğer yandan da BM’nin Suriye Anayasa’sını Cenevre toplantıları ile yeniden gündeme getirmesi de TC’nin tehditleri ile de bir uyumluluk arz ediyor. Ürdün anayasal çalışmalarda Özerk bölgeleri de kapsayan bir öneri geliştirirken, BM eski formattaki görüşmelerin devamından bahsediyor. Buna göre de Kürtlerin ve Özerk bölgenin inkarı, yok edilmesi saldırılarına da yeşil ışık yakılmış gibi görünüyor.

Kısacası Faşist TC’nin yeni bir işgal saldırısını AKP/MHP faşist iktidarının gücünden çok dış etkenler belirleyeceğe benziyor. Faşist AKP/MHP iktidarı varlığını Kürt inkar ve soykırımına dayandırdığı için sadece Kuzey ve Doğu Suriye değil tüm parçaları ile Kürt iradesini tarihten ve Kürdistan’ı haritalardan silmek istemektedir. Ama Önder Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde gelişen Özgürlük mücadelesi buna engel. Diğer yandan Özgürlük mücadelesinin ortaya çıkardığı değerler önemli oranda dünya ile buluştuğu için Kürtler artık yanlız değil. İnsanlığın ciddi bir bölümü Kürt özgürlük mücadelesi ve Önderliği ile kenetlenmiş bulunuyor. Ve dünya egemenliği birbiri ilen boğazlaşan kürsel güçler arasında yeniden yapılandırılmak isteniyor. Bu da Kürtlere yönelik politikaların tek merkezden uygulanmasını engelliyor. Yani faşist TC. 1920’lerden günümüze kadar yaptığı gibi Kürtlerin soykırımında istediği sonucu alamaz.

Faşist AKP/MHP iktidarı içinde bulunduğu çıkmazı aşmak için Kürtlere ve Kürdistani değerlere saldırarak sadece ömrünü kısaltıyor. Rojava’ya yönelik olası yeni bir saldırı Özerk alanın değil, faşist iktidarın sonunu getirecektir. Hegemonik güçler ne kadar destek olursa olsun Halkımızın ve askeri güçlerimizin direnişi ile faşist iktidar çözülecek. Efrin başta olmak üzere işgal edilen tüm alanlar kurtarılacak. Kendisine Milli ordu diyerek bir araya gelmiş olan çeteler de sadece Suriye’de değil dünyanın hiç bir yerinde barınacak yer bulamayacak. Faşist AKP/MHP politikaları ile işbirliği içinde Kürtlere ve insani değerlere karşı saldıran tüm güçlerin de sonu da AKP/MHP faşizmi gibi olacak. Yani her zaman olduğu gibi “Direniş Zafere Teslimiyet İhanete Götürecek”.

ANHA