​​​​​​​Şapa oturan Erdoğan Suriye’de çıkış arıyor - Rauf KARAKOÇAN

​​​​​​​Şapa oturan Erdoğan Suriye’de çıkış arıyor - Rauf KARAKOÇAN
13 Oct 2021   00:13

Rauf KARAKOÇAN

Türkiye’nin saldırgan dış politikasından sonuç alamadığı son yer Suriye’dir. Mavi vatan, Libya, Karabağ derken sıra Suriye çıkmazına gelip dayanmıştır. Bu bataklıktan nasıl çıkacağının yolunu bulmaya çalışıyor. Eğer bulabilirse ne ala. Suriye’de kalmanın yolunu bulsa da bulmasa da Türkiye her açıdan kaybetme noktasına gelmiştir. Türkiye’nin Hatay, Kilis, Adana, Antep, Mersin, Maraş gibi illerin demografik yapısı şimdiden değişmiş durumdadır. Özelikle Reyhanlı daha şimdiden yerli nüfusun 1,5 kat fazlası Suriyeli göçmenden oluşmaktadır. Selefi gurupların yaşam alanına dönmüş durumdadır.

Türkiye DAİŞ ile yaşamak zorunda kaldığı bir ülke haline geldi. Suriye siyaseti acısının daha sonra, çok daha fazla açığa çıkacağını söylemekle yetinelim. Suriye politikası gibi göç politikası da bir devlet politikasıdır ve sürdürülemez bir politikadır. Bu sürdürülemez politikalar, Erdoğan’ın son dış gezilerinde de ortaya çıkmıştır.

ABD gezisi fiyaskodur

Türkiye hükümetinin yaşadığı sıkışmayı aşmak adına başvurduğu son diplomatik hamlelerin de istenen sonucu vermediği anlaşılıyor. Erdoğan’ın ABD ziyareti Türk-ABD ilişkilerindeki gerilimi düşürecek yerde daha fazla artırdı. ABD başkanının kullandığı dil bir müttefikin kullandığı dilden ziyade bir hasım dilidir. ‘ABD’nin DAİŞ ile mücadelesine zarar vermektedir’ diyerek ilişki düzeyinde gelinen duruma noktayı koymuş oldu. Erdoğan da ‘daha önce böyle bir durumla karşılaşmamıştık’ mealinden bir şeyler söyleyerek yaşanan soğukluğu açık etti. Türkiye’nin açıktan DAİŞ’e destek verdiğini, Serekaniye, Gıre Spi, Efrin ve İdlib’de  DAİŞ’e ait 4 eğitim kampında eğitim verdiklerini açıklayan ABD yetkilileri, açıkça Türkiye ile DAİŞ ilişkilerini ifşa etti.

Rusya da tavize zorlanmıştır

ABD gezisinden sonuç alamayan Erdoğan, yüzünü Rusya’ya döndü ve biraz da pohpohlarcasına ikili ilişkilerin öneminden bahsederek, Rusya’ya gitti. Putin ile yaptığı görüşme sonrası basına herhangi açıklamada bulunmamaları görüşmenin içeriğine dair ip uçlarını vermektedir.  Detayları basına yansımasa da diplomatik teamüllere uygun olmayan bir biçimde, 2 saat 45 dakika süren görüşmeye kimsenin alınmaması dikkat çekiciydi. Bu, istenen anlaşmayı sağlayamadıklarını gösteriyor. Özelikle de İdlib konusunda kendi yükümlülüklerini yerine getirmeyen Erdoğan’ın, ciddi bir sıkışma yaşadığı görülmektedir. Fakat idlib’e karşılık Erdoğan’a operasyon alanı açma izni verilmiş olabileceğini de kenarda tutmak gerekir. Bu durum da bataklıkta daha fazla debelenecekleri anlamına gelecektir.

Kaybederken, tehdit etme

ADB ve Rusya görüşmelerinin ardından gözler yeniden Suriye’ye çevrilmiş oldu. Türk kamuoyunda da konu yeniden tartışılır hale geldi. Asker ölümleri bu tartışmaları daha da alevlendirmektedir. Bundan sonrası için Suriye’de nasıl bir yol izlenecek?  Türden sorular sorulmaya başlandı. Yaşanan diplomasi trafiğinden sonra AKP’nin şefi ‘Suriye’de gerekli adımları yakında atacağız’ diyerek bir yerlere mesajını vermiş oldu.

Suriye’de oyun kurucu rolünde olan Rusya, Türkiye’yi Suriye’ye dahil ederken asıl amacı oradaki angarya işleri Türkiye üzerinden yapmaktı. Yani Türkiye’ye, hiçbir çıkarı olmadan, bataklığa sürüklenmenin ötesinde herhangi bir rol biçilmemiştir. Özelikle de İdlib’i çete guruplarından arındırma görevini yerine getirecek, bu konuda gözlem noktaları oluşturacak vs. Hava desteği olmadan aldığı bu yükümlülükler de kendisini koruyamaz duruma geldi. Rusya’nın yardımı olmadan ölen ve yaralanan askerlerini bile nakledemez oldu.

Suriye yönetiminin de ‘Türkiye’nin Suriye’den ayrılma zamanı geldi’ demesi, Rusya’dan habersiz sarf edilen bir söz olmasa gerek. Bütün bunlar bize şunu söylemektedir: Şapa oturan Erdoğan, Şam’da çıkış aramaya başladı. Hatta Esed’e Esad demeye başlayacağı bir sürece geldiğini, bundan başka çıkış yolu bulunmadığı yönünde çokça analiz yapılmaktadır.

Erdoğan’ın varlığı bölge halkları için her zaman bir tehdittir

Erdoğan’ın son açıklamaları tehdit içeriklidir. Hedefinde ise hiç kuşkusuz Kuzey ve Batı Suriye vardır. Rojava’ya askeri müdahale ihtimali de dahil bazı senaryolar yeniden gündeme geldi. Tehdidin tonu ve müdahalenin biçimi üzerinden spekülasyonlar yapmanın ötesinde, bir tehdit var bu tehdit algısını ciddiye almak gerekir. Tehditler yeni değildir, zira Erdoğan’ın varlığı her zaman bir tehdittir. Sadece Rojava için de değil bölge halkları açısından da büyük bir tehdittir.

Müdahale için provokasyon

Erdoğan’ın tehditleri Rojava açısından nasıl okunmalı? sorusuna odaklanmak gerekir. Askeri müdahaleler bir ihtimaldir. Ezaz’dan Türkiye’ye atılan Füzeler provokasyon olarak okunmalı ve askeri müdahalenin zemin hazırlığı olarak görülmelidir. Füze atışlarının olduğu Fırat’ın batısı dikkate alınırsa akıllara Til Rifet’e müdahale gelir. Ellerinden gelse ve uluslararası konjonktür uygun olursa Rojava’nın tümü de hedef durumundadır. Zemin yoklamak için yoğunca mesainin harcandığı bu günlerde bazı görüşmeler dikkat çekicidir. Merkel ve Macron’un Putin ile, Çavuşoğlu’nun Macron ile yaptıkları telefon diplomasisini de hatırlatmak gerekir. Bir anda gelişen bu yoğun görüşme trafiği bir müdahalenin ön habercisi olarak nitelemek mümkündür. 

Kazandıracak tek şey direniştir

Bir diğer ihtimal de Kürt karşıtı politika saplantılarıyla, Rojava özerk yönetiminin fiili durumunu hedefleyerek Şam ile bir uzlaşmaya gitmektir. Şam yönetiminin son dönemde Rojava yönetimini hedef alan tehditkâr açıklamalarının da bu sürece denk gelmesi manidardır. Şam ile uzlaşma durumunda da pazarlık konularının başında Rojava gelmektedir. Kürt düşmanlığı, her halükârda Türkiye kaybetmeye devam edecektir.

İç siyasetin tüketim malzemesi açısından da Rojava’ya müdahale edeceklerdir. Seçimlerde kaybetme telaşı sarınca şiddette başvurmak ve böylece halkı yeniden peşine takmak için Rojava’ya yönelecektir. Gelişmelerin yönü tam netleşmese de her yönlü ihtimale hazırlıklı olmak gerekir. Rojava halkının tüm bileşenleri, Türk devletini düşman olarak algılamalı, düşman tehdidini ciddiye almalı ve buna göre de hazırlıklı olmalıdır. İçerde olduğu kadar, yoğun bir diplomasi ile yurt dışını da harekete geçirmeli, dostlarını devreye sokmalı faşist, sömürgeci, işgalci Türk devletinin emellerini boşa çıkarmalıdır. Unutmamak gerekir ki, Rojava’ya kazandıracak tek şey direniştir.

ANHA