​​​​​​​9 Ekim Komplosu’na Karşı Özgürlük Zamanı-HALİL CEMAL

​​​​​​​9 Ekim Komplosu’na Karşı Özgürlük Zamanı-HALİL CEMAL
7 Oct 2021   00:31

Halil CEMAL

Bölgemiz ve dünyamız birinci Körfez Savaşı’ndan beri sürmekte olan bir dünya savaşı içindedir. Doğal olarak nedenleri ne kadar geçmişe dayanıyor olursa olsun, tarihten beri yaşanan sorunları ve ortaya çıkan gelişmeleri bu gerçeklik bağlamında ele almak gerekmektedir.

SSCB’nin ve Varşova Paktı ülkelerinin sistem dışı karakterini yitirerek kapitalist sistemle bütünleşmesi sonrasında, dünyada genel bir umutsuzluk dalgası geliştirilerek yaygın bir psikolojik saldırı altında halklar adeta nefessiz bırakılmak istendi. Bir anlamda kapitalizmin ölümsüzlüğü ilan edilmeye başlandı.

1989’lardan itibaren başlayan bu özel savaş dalgası karşısında Önder APO ve Özgürlük Hareketi sürece yeni hamlelerle karşılık vermeyi esas aldı. Dünyanın tüm sol, sosyalist, komününist ve demokratik güçleri neredeyse kapitalizmin nihai zaferini ilan edercesine bir tutum içine girerken, Önder APO, “Sosyalizmde Israr, İnsan Olmakta Israr’dır belirlemesi ile sosyalizmin insanlık için tek kurtuluş yolu olduğunu bir kez daha dünyaya haykırdı. Yine Önderlik “Umut Zaferden daha Değerlidir” diyerek tüm sistem karşıtı güçler ve insanlığa “ne olursa olsun umudunuzu koruyun mesajını verdi.  Bu anti kapitalist bir duruştu. Elbette komünistinden İslamcısına, demokratından anarşistine, feministinden, çevrecisine kadar bir çok kesimin kapitalizme iman ettiği bir dönemde yapılan bu çıkış küresel kapitalist güçlerin şimşeklerini Önderliğin ve Özgürlük hareketinin üzerine çekmesine neden oldu.

O nedenle Körfez savaşı ile birlikte sadece bölge üzerinde değil Kürt Özgürlük Hareketi ve Önderlik üzerinde en sinsi ve açık saldırılar yoğunlaştırıldı.

KÜRDİSTAN’DA KONTRA FAALİYETLERİ HIZ KAZANDI

Kuzey Kürdistan’da halk ve gerillaya karşı kontra saldırıları yaygınlaştırıldı. Özel savaş kurumları daha aktifleştirilerek özgürlük hareketine ve gerillaya karşı yoğun bir saldırıya geçirildi. Dünyada sosyalizmin çöküşü ilan edilirken, Kürdistan’da APOCUluğun yaşamaması için tüm özel savaş kurumları devreye konuldu. Kuzey’de Hizbul Kontra, Güney’de KDP özgürlük hareketine açık saldırı pozisyonuna getirildi. Bütün bunlar topyekun imha saldırısı idi. Yani Kürde karşı uygulanan inkar ve imha politikasının Özgürlük hareketi ve Önderlik şahsında sürdürülmesi idi. Başını NATO ve Özelinde ABD/İsrail’in çektiği bu saldırı dalgasına karşılık olarak Önder APO ve Özgürlük Hareketi, demokratik-yasal mücadelenin örgütlenmesi temelinde sadece Kürdistan’da değil Türkiye’nin her tarafında yaygın bir örgütlenme hamlesi başlattı. Bir yanda silahlı mücadele diğer yanda legal/demokratik mücadele ile sürece yanıt veren APOCU hareket, TC’nin o dönemki cumhurbaşkanı Turgut Özal ile çözüm süreci tartışmalarının önünü açan ateşkesler sürecini başlattı. Yani Önderlik ve Özgürlük hareketi, 3. dünya savaşı koşullarında sürdürülen imha saldırıları karşısında imha olmak, daralmak şöyle dursun yeni bir hamle ile yanıt vermis oldu. Halk serhıldanları, etkin gerilla eylemleri ve diplomatik çalışmalar sürecin temel eylem biçimleri oldu. Bu temelde sadece Kürdistan’da değil dünyada genel bir hamlesel sürecin içine girildi.

DİRENİŞ DEVLET İÇİNDE, İÇ HESAPLAŞMAYA NEDEN OLDU

Düşman ve arkasındaki küresel güçler, bu gelişmelere karşılık olarak özellikle TC içinde iç hesaplaşmalar ve komplolar sürecini başlattı. Başta Özal olmak üzere, Kürt özgürlüğünün kaçınılmazlığını gören çevreler çeşitli komplolarla tasfiye edildi. Ve 12 Eylül darbesinin bir devamı olan ikinci bir darbe ile Çiller/Güreş/Ağar gibi çetelerin oluşturduğu bir hükümet işbaşına getirildi. Süleyman Demirel’de Cumhurbaşkanı oldu. Bu yeni oluşan iktidar ile Kürdistan halkı ve gerilla yeni bir saldırı dalgasına maruz kaldı. Binlerce köy boşaltıldı. Milyonlarca Kürt yurdunu terk etmek zorunda kalarak mültecileşti. İşkence ve savaş suçları eşliğinde yürüyen bu saldırılarla birlikte Önderlik de fiziki olarak hedef alınmaya başlandı. 6 Mayıs 1996’da Şam’da düzenlenen bombalı araç saldırısından bir sonuç alamayan güçler, gerilla üzerindeki baskıyı daha da artırmaya başladı. İsrail’in sağladığı teknik destek eşliğinde yürütülen saldırılara parelel olarak KDP de sürekli olarak gerillaya saldırı pozisyonunda tutuldu.

ZİLAN’NIN EYLEMİ DÜŞMANI YENİ ARAYIŞLARA İTTİ

Önder Abdullah Öcalan tüm bu saldırıları boşa çıkartan hamleler geliştirirken, ARGK gerillası Zeynep Kınacı (Zilan)’ın Dersimde yapmış olduğu Önderliği sahiplenme eylemi mücadeleye yeni bir ivme kazandırdı.

Önderlik başta olmak üzere gerilla ve Kürt halkının mücadeleye ivme kazandıran bu duruşu başta faşist-işgalci TC olmak üzere, düşmanı ve küresel güçleri yeni bir arayışa itti. Bu arayış temelinde KDP ve YNK liderleri Washington’da bir araya getirildi. Burada çıkan karar çerçevesinde Kürdün üzerinde sürdülen inkar ve imhanın mutlak başarısı ve bölge’de yeni dünya düzeninin kurulması için Önderlik direk hedef alındı. Öncelikli olarak Faşist TC, müttefiklerini de yanına alarak tüm güçlerini harekete geçirdi. Hafız Esat yönetimini bu şekilde hem askeri ve hem de diplomatik baskı altına alınması sonunca Önderlik 9 Ekim 1998 yılında Suriye’yi terk etti ve 15 Şubat’a doğru giden süreç başladı.

Bu sürecin hem de kendisini o zaman kadar dost gibi gösteren devletler ya da çevrelerin de katılımıyla bu şekilde gelişmesi Önder APO ve Özgürlük Haraketi’nin idolojik-politik/örgütsel duruşuyla direk bağlantılıdır.

SYKES-PİCOT’TAN LOZANA KÜRT SOYKIRIM KARARI VERİLDİ

Bu duruşun iki temel ilkesel yanı bulunmaktadır. Bunlardan ilki;

Kürdistan ve Kürt gerçekliğine karşı küresel ve bölgesel egemen güçlerin yürütmekte olduğu inkar ve imha politikasıdır. Bu politika, 20. Yüzyılın başlarından itibaren geliştirlen yeniden paylaşım savaşından kopuk değildir. Dünya 1900’ların başında 1. Paylaşım sürecine girerken Kürdüstan ve Kürtler için de kefen dikilp mezar kazılmaya başlanmıştı. Tarihin en büyük soykırımlarından biri olan Ermeni, Süryani katliamları aynı zamanda Kürt soykırımının hazırlıkları anlamına da geliyordu. Daha savaş devam ederken, esas olarak Fransızlar ve İngilizlerin arasında yapılan (Ekim Devrimi nedeniyle oluşan Bolşevik yönetim, Çarlığın da içinde yer aldığı bu antlaşmadan çekilerek onu deşifre etmiştir.)  Skyes-Picos antlaşması ile Kürt ve Kürdistan inkar-imha süreci de başlamış oluyordu. Sonradan TC ile yapılan Lozan ve Musul antlaşmaları ile Kürt soykırımı resmen ve Pratik olarak devreye sokulmuş oldu.

İşte Önderlik ve Kürdistan devrimcileri bu antlaşma ve uygulamaları Kabul etmeyerek Küresel ve Bölgesel sistemik güçlere meydan okudu. Kürtlerin ölmesi mezara gömülmesini Kabul etmek şöyle dursun, insanlığın özgür yaşamına öncülük etme görevini üslenmesini sağladı.

BİR KAPİTALİS SİSTEM KOMPLOSU OLARAK 9 EKİM

İkinci olarak Kürtler Önder APO ve Kürdistan devrimcileri öncülüğünde kapitalizme, sömürgeciliğe ve her türden gericiliğe dayalı olarak oluşturulmak istenen Yeni Dünya Düzeni’ne meydan okumaya başladı. Orta Doğu merkezli oluşturlmak istenen bu dünya düzenine karşı Kürdistan devrimi öncülüklü demokratik Ortadoğu projesi, Kuzey’den Rojava’ya oradan da Güney ve Doğu Kürdistan’a kadar etkisini gösterdikçe Küresel ve bölgesel tüm hegomonik güçler birlikte harekete geçti.

İşte 9 Ekim Uluslararası Komplo böyle ortaya çıktı. Kapitalist sistem Önder APO şahsında kendisine karşı gelişebilecek olan Demokratik Sosyalist alternatifi ortadan kaldırmak için 9 Ekim Komplosunu düzenledi. Bunun için de önce “sahte dostları” harekete geçirdi. Komplonun mutlak başarısı için de başından beri var olan “yetmez Yoldaşlığı” etkin olarak kullandı.

Komplonun bir amacı Kapitalist sistemin kendi çıkarlarını korumak ve dünya egemenliğini surdürmek için baş tehlikeyi ortan kaldırmaktı. Bunun için de Komplonun başarısına bağlı olarak gelişmesi beklenen Kürt/Türk savaşı gerekiyordu. Ancak böylesi bir savaş sonucunda bölge halklarının temel dinamikleri kontrol altına alınabilecekti. Önderlik İmralı savunmalarıyla ve dönemsel perspektifleri ile böylesi bir savaşın önüne geçerken geliştirdiği yeni paradigma ile  de özgürlüğe dayalı zaferin önündeki tüm engelelri de ortadan kaldırmış oldu. Yani yeni paradigm bir zihniyet devrimi anlamına geliyordu. Bu yeni öncülükler, yeni örgütlenmeler ve zengin mücadele yöntemlerinin devreye sokulması oluyordu. Bu yeni paradigma ile sınırılara hapsolmuş örgüt ve eylem biçimlerine sınırsız bir ortamda hareket etme kapasitesi sağlıyordu. Reel sosyalizmin doğmalarında arınmış bu paradigma iledünya ve çağ yeniden yorumlanıyordu.

ÖNDER APO KOMPLOYU BOŞA ÇIKARDI

Her türden tekel ve diktatörlülere karşı olmayı gerektiren bu paradigma ile stratejik-taktik ilişki ve ittifaklara yeni bir boyut kazandırılıyordu.

Yani bu yeni bakış açısı ile Önderlik Komployu daha başında boşa çıkardı. Bundan sonra Önemli olan APOCUların bu perspektifi doğru temellerde örgüt ve eylemle buluşturması idi. Bir çok eksikliğine rağmen bu doğrultuda atılan örgütsel ve eylemsel adımlar komplonun başarısını önemli oranda engelledi. Gerilla ve halkın, dostlarıyla birlikte Önderliğine sadece ruhsal değil hem ideolojik ve hem de politik olarak bağlı olması düşmanı farklı arayışlara itti.

SALDIRILAR KOMPLONUN DEVAMIDIR

Ve bugün Kuzey’de, Güney’de, Rojava ve Rojhilat’da hem küresel güçler ve hem de bölgesel sömürgeci güçler Önder APO ve APOCU Hareketi tasfiye etmek için yeni saldırılar planlıyor ve uygulamalar geliştiriyor. Bu planlama ve uygulamaların sonuç alması için de Önderlik sistematik ve yoğunlaştırılmış bir şekilde tecrit altında tutuluyor.

Bu saldırı konseptinin en önemli ayaklarından biri de gerillaya karşı tüm suçları işlemekten çekinmeden yapılan saldırılar olmaktadır. Halkın ve dostların Önderlikten aldığı gücün yanında gerilladan ve onun mücadelesinden almış olduğu moral mücadelede sürekliliğin teminatı olmaktadır. O nedenle faşist TC’nin şefleri sürekli olarak gerilla hakkında yalan yanlış biligler yaymaktadır. Gerillanın sürekli güç kaybettiğini belirten istatiki bilgiler vermektedir. Ve bugün Güney’de de görüldüğü gibi KDP ve ona bağlı çeteleri yanına alarak, her türlü tekniğin yanında kimsayasal silahları da kullanarak gerilaya saldırmaktadır. 

Önderlik ve gerilladan aldığı güçle tüm baskı ve işkencelere rağmen mücadele yürütmekten vazgeçmeyen halkımıza karşı son yüzyılın en kapsamlı saldırısı yürütülmektedir. Halkımızın iradesi bu saldırılarla kırılmak ve Özgür Kürt olarak yaşamaktan vazgeçmesi sağlanmak istenmektedir. Bunun için de her türden fiziki, kültürel, siyasi soykırım saldırıları giderek derinleştiirilmektedir.

Bütün bu saldırılara rağmen sadece yaratılan değerleri koruyup geliştiren değil dostalarını da artıran bir halk gerçekliğinin ortaya çıkması düşmanı daha da vahşileştirmektedir.

Bütün bu gelişmeler çerçevesinde Yeni Dünya Düzenini kuramayan Küresel ve bölgesel hegomonik güçler şimdi de Genişletilmiş Ortadoğu Projesi çerçevesinde politika ve uygulamalar geliştirmektedir.

Başlayan komplo sürecinin başarıya ulaşaması için yeni planlamalr ve eylemler gündeme getirilmektedir.

KDP-ENKS KOMPLO GERÇEKLİĞİ İLE DEĞERLENDİRİLMELİ

Bu yeni planlamalar ve eylemler çerçevesinde hainlere daha fazla rol biçildiği görülmektedir. O nedenle de esas olarak hainlerin sayısının artırılması için her türden yol ve yöntem denenmektedir. KDP ve ENKS gerçekliği bu yeni dönem komplosu içinde ele alınmadan Özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ilerleme sağlamak daha da güçleşecektir. Özellikle Kuzey, Güney ve Rojava Kürdistan’ındaki sorunların çözümü için sonuç alıcı adımların atılmasında KDP-ENKS ve onlara bağlı çete grupları öncelikli olarak ele alınmak zorundadır. Ulusal birlik ve halklar arası birlik için atılacak adımların başarılı olmasının yollarından en önemlisi, bu iki yapı ve bunlarla bağlantılı olanların doğru tahlilinden geçmektedir. Bu güçlerin en temel finansörü ve destekçisi faşist TC’nin durumu da bu hainlerle birlikte ele alındıkça daha doğru örgüt ve mücadele araçlarıyla Komplunun tüm oyunları boşa çıkarılacaktır. Faşist işgalci TC’nin yaşadığı tüm sorunlara rağmen halen Kürtlere ve Kürdistan’a karşı böylesine vahşice saldırmasının nedenlerinden birisi de KDP Ve ENKS’nin varlığıdır.

Kısacası Uluslararası Komplonun 24. Yılına girerken komplocu güçlerin varlığında sadece rollere göre bir değişim olmuştur denilebilir. En son KDP ve Irak Hükümeti arasında yapılan Şengal Antlaşması da bu gerçekliği gözler önüne sermiştir. Bu antlaşma BM nezaretinde ABD, Fransa başta olmak üzere tüm NATO güçleri ve İsrail’in onayı ile gerçekleşmiştir. Bugün yaklaşan Irak seçimlerine de uluslararası komplo gerçekliği etkide bulunmaktadır. Suriye’de de benzeri durum yaşanmaktadır. Suriye sorununun çözümü neredeyse Kuzey ve Doğu Suriye Yönetim’in varlığı ya da yokluğu üzerinden ele alınmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesi sorunu da benzeri bir şekilde APOCU hareketin varlık yokluk durumuyla bağlantılandırılır hale gelmiştir. İran’da benzeri bir sorun yaşanmakatdır.

Bölgesel ittifaklar ya da karşıtlıklarda da Önderlik ve Özgürlük hareketi temel kriter olarak ele alınmaktadır.  Özellikle faşist TC ile bağlantılı Uluslararası tüm ilişki ve çelişkilerin temelinde Önderlik gerçeği ve Özgürlük Hareketi yer almaktadır. Kürtler ve halklar bu gerçeklik temelinde Önderlik şahsında temsilini bulmaktadır. O nedenle Önderliği esareti sadece Kürtlerin değil halkların esareti anlamına gelmektedir. Önderlğin Özgürlüğü başta kadınlar olmak üzere Kürtler ve halkların özgürlüğü anlamına gelmektedir. O nedenle şimdi Özgürlük zamanıdır diyoruz.