Eylül ‘devrimi’ nemenem bir devrimdir- RAUF KARAKOÇAN

Eylül ‘devrimi’ nemenem bir devrimdir- RAUF KARAKOÇAN
17 Sep 2021   00:20

RAUF KARAKOÇAN

‘Şoraşa’ Eylül dedikleri 1961 sürecinde yaşananları, hafızayı tazelemek açısından biraz üzerinde durulması gerekmektedir. KDP, Eylül ‘devrimi’ yıldönümü vesilesiyle her yıl olduğu gibi bu yılda hamaset yaparak işi biraz daha ileri götürdü. Kürt halkının tarihsel geçmişini de nerdeyse yok sayıp Kürt tarihini bu devrime bağladılar. Hatta PKK’nin çıkışı bile Eylül ‘Devrimi’nin kazanımları sonucu olduğunu söylediler. Kürtlerin birliği, beraberliği, ilham kaynağı, gurur günü… gırla giden içi boş söylemlerle geçmiş tarih yad edildi. Kürtlerin kazanım elde etmesi her ne vesileyle olursa olsun halkın kazanımıdır, her türlü takdirin üstündedir. Gel gör ki işin rengi hiçte böyle değildir.

11 Eylül 1961’de Irak hükümetine karşı başlatılan savaşın kazanımlarını (eğer bir kazanımdan söz edilecekse) devrim kavramıyla izah edilecekse nasıl bir devrim olduğunu bilmek gerekir. Tarihi geçmişi kadar, günümüzün toplumsal ihtiyaçları ve iktidar yapılanmasıyla bu konuya mercek tutmak gerekir. Devrimin özelliklerini, önderlik gerçeğini, hangi ideolojik perspektife sahip olduğu, sınıfsal karakterini, amaç ve hedeflerini irdelemek gerekir.

Feodal topluma tekabül eden Kürt toplumunun 1940 sürecinde Kurulan KDP’nin dinsel-aşiretsel önderlikli bir hareket olduğu bilinmektedir. Benzer durum Kuzey Kürdisan’da da vardır. Şêx Sait, Seyit Rıza örneklerinde olduğu gibi. Öncesinde Şêx Ubeydullah Nehri, Şêx Mahmut Berzenci ve daha niceleri Kürt tarihinde önemli yerler tutmaktadır. Dönemin karakteri gereği Kürtlerin aşiret reisleri, dini alimleri, mirleri, Begleri ve ağaları bu tarihi sürecin doğal önderleridirler. Yaşanan birçok ayaklanmanın önderi, genelde dini ve dönemin toplumsal yapılanmasında söz sahibi olan aşiret önderleridir.

Söz konusu feodal dönemin önderleri, ayaklanmalara öncülük etme tarzları, amaçları ve hedeflerine bakıldığında yenilginin kaçınılmaz olduğu görülecektir. Küresel egemen güçlere ya da bölgesel sömürgeciliğe karşı mücadeleleri hem siyasi açıdan ve hem de askerî açıdan başarı kazanma şansları oldukça zayıftı.

Güney Kürdistan’da Molla önderlikli KDP hareketi de benzer bir akıbeti paylaşmıştır. Irak’ın o dönemki konumu da oldukça farklıdır. 1958’de askeri bir darbeyle yönetimi eline geçiren Abdulkerim Kasım, Baas milliyetçiliğini temsil etse de Irak’ın bağımsızlığından yana olan bir askerdi. Hatta Komünistlerin ve Kürtlerin desteğini almak için birtakım vaatlerde bile bulundu. Geçici Irak anayasasına Kürt kimliğini resmen tanıdığına dair maddeler koydu. Kerkük’ü de kapsayacak şekilde Kürtlere geniş bir otonomi tanımayı bile vaat etmişti. Bunun üzerine Sovyetler ’de (SSCB) bulunan Molla Mustafa Barzani Irak’a dönerek görüşmelerde bulundu.

İlkel Milliyetçi Kürt önderliği bu elverişli ortamdan yararlanamamıştır. Hatta arşivlerde bulunan belgelerden de anlaşılacağı gibi Molla Mustafa Barzani elinde tuttuğu Kuran-ı Kerimi göstererek ‘buna uygun bir düzen istiyoruz’ diyerek Kürt halkının ve Kürdistan’ın geleceğini bir nevi heba etmiştir. Abdulkerim Kasım’ın vaatleri bile yeterince değerlendirilememiştir. Dış güçlerin oyununa gelerek kazanımlarını bir çırpıda yok etmiştir. Çünkü dönemin önderlik tarzı ve kişiliği ulusal düşünceden oldukça uzaktır. Ardından 1975’de yaşanan ağır yenilgi ile ‘aş betal’ ilan ederek güney Kürdistan tarihine kara bir sayfa eklemiştir.

KDP yönetimi yayınladığı bildiride Aş betal ile halkın önüne iki seçenek koymuştu. Halka yapılan çağrıda ‘ya teslim olmaları ya da göç etmeleri’ isteniyordu. Bunun üzerine yüzlerce peşmerge intihar eder, umutsuzluğa sürüklenen halktan on binlercesi yerlerini terk ederek mülteci durumuna düşer. Teslimiyet ve baş aşağı giden süreç güneyi tümüyle kaybetmeye kadar götürdü.

1979’da silahların namlusu içe döner. Ali Asker’in de içinde bulunduğu 700’e yakın peşmerge katledilir. Yaralı yakalanan Ali Asker, iki komutan arkadaşıyla birlikte esir düştüğünde, KDP yöneticilerinden Sami Abdurrahman ‘büyük adam büyük silahla vurulur’ diyerek roketle bunları katleder. Sağ yakalanan peşmergeler de Türk devletine teslim edilir. Uzun süre Türk zindanlarında yatmak zorunda bırakılırlar.

1990’ların başında başlayan birinci körfez savaşında Saddam iktidarı darbe alarak uluslararası yaptırımlara tabi tutulur. ABD’nin ve koalisyon güçlerinin denetiminde ve korumasında güney Kürdistan bölgesi otonom kazandı. İran’dan dönen KDP ve diğer Kürt örgütleri geri dönerek oluşan otorite boşluğunu doldurdular fakat iktidarı paylaşımda anlaşamadılar.

92’de PKK’ye karşı ve daha sonrada kendi aralarında KDP-YNK iç savaşı (bira Kujî) Kürtlerin sömürgeci güçlere daha fazla bağımlı hale gelmelerine yol açtı. İhanet savaşının bedeli çok ağır oldu. Bütün bu yaşananlardan sonra hiçbir zaman ulusal birlik sağlanamadı. Ülke özgürleşmedi.

KDP lideri, Aşiret Reisi Mesut Barzani ‘Yüce Eylül devrimi, Ölümsüz Barzani liderliğinde Kürdistan halkının ulusal ve medeni haklarının elde edilmesi için Kürdistan genelinde başlatılan en büyük siyasi ve silahlı devrimdir’ demesine bir itirazımız yok, ama gerçekler ve yaşananlar pek de böyle söylemiyor. ‘Zulme ve işgale Kürdistan halkının siyasi, düşünce ve toplumsal mücadelesinde güçlü bir temel oluşturdu’ belirlemesine itirazımız var. İşgalcilerin kucağına oturmak, güney Kürdistan’ın işgaline yardım etmek, bu söylemle çelişiyor. Kendisi dışındaki herkese zulüm ederek zulme karşı durulamaz herhalde. En azında bugün yaptıkları söylemleriyle uyumlu değildir.

Kürtlerin KDP’den ve Barzanilerden temennisi ve beklentisi, hiç olmasa ‘Eylül Devrimi’ dediği devrimin ruhuna uygun davranmasıdır.

ANHA