ABD desteği ve KDP işbirliğiyle TC’nin Kürt düşmanlığı-ROHAT BARAN

ABD desteği ve KDP işbirliğiyle TC’nin Kürt düşmanlığı-ROHAT BARAN
8 Sep 2021   01:03

ROHAT BARAN

AKP-MHP faşizminin hükmünü sürdürdüğü Türk devleti, Üçüncü Dünya Savaşı ortamında ve Lozan anlaşmasının yüzüncü yılında Kürt halkına yönelik soykırım politikalarını arttırmış durumda. Sadece Bakur’da ve Türkiye’de değil, Kürdistan’ın dört parçasında yaşayan Kürtlere saldırıyor, herhangi bir hak elde etmesinler diye bölge devletleri ve hegemon güçlerle her türlü kirli ve ahlaksızca ilişki içine giriyor. Yeryüzünde bir Kürt gördü mü, onu yok etmeyi kendisine verilmiş doğal bir hak olarak görüyor. Hele hele Önder Apo’nun düşünsel ve yaşamsal felsefesi ve sistemi temelinde varoluşunu gerçekleştiren Özgür Kürtlüğe; savaş kurallarını, evrensel hukuku, devlet sınırlarını ihlal ederek pervasızca yöneliyor.

Kabul edilse de edilmese de Kürtler ülkeleri; Türkiye, Irak, Suriye ve İran arasında paylaşılmış ve dolayısıyla da mevcut durumda bu ülkelerin önemli bir toplumsal bileşeni ve gerçekliğini ifade ediyorlar. Bundan hiç kimse kaçamaz. Kürtler soykırım politikalarıyla da ne biter ne de sinerler. Türk devletinin görmek istemediği esas olarak bu oluyor. Bu nedenle yüzyıldır inkar ve imha politikalarını sürdürüyor ve bu uygulamaları komşusu devletlere de dayatıyor. Bu da yetmiyor, PKK’ye yönelik diyerek bu devletlerin sınırları içine bizatihi kendisi müdahale ediyor. Diğer yandan Kürt soykırımını gerçekleştirme politika ve uygulamalarını psikolojik savaş söylemleriyle sanki tek derdi PKK’ymiş gibi yansıtarak örtmeye çalışıyor.

Kürt sorunu 50-60 yıl önce de vardı, o zaman PKK yoktu ve bu sorun olduğu için PKK çözüm gücü olarak ortaya çıktı, demezler mi? Demek ki, bu sözler sadece büyük bir yalanı teşkil ediyor. Esas olarak bu saldırılar; Kürtlerin siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyal olarak herhangi bir konuda hak elde etmemesi, özünden çıkarılarak ortadan kaldırılması için ortaya atılıyor. Türk devletinin Kürt karşıtı karakterine bu gerçeklik penceresinden bakılırsa bugün yaşanan olaylar, olgular neden sonuç ilişkisi içinde daha şeffaf biçimde görülmüş olur.

Bakurê Kurdistan ve Türkiye’de faşizm ve kışkırtılan şovenizmin sonucu Kürtlere yapılanları bir kenarda tutalım ya da buna değinmeyelim bile, ama Başur’da, Şengal’de, Rojava’da rutine bağlanmış saldırılar ve katliamlar neyin nesi oluyor? Bunu sadece Türk devleti mi yapıyor ya da sadece kendisi yapabilir mi? Elbette değil, arkasında masa başında çıkarları için cetvellerle haritalar çizen bilinen malum hegemon güçler, yanında da keklik soylu KDP gibi yerel işbirlikçiler de bulunuyor. Tabii bir de Türk devleti sopasıyla Kürtleri zayıflatarak dediklerini Kürtlere kabul ettireceğini düşünen bölgesel devletler.

Gerillanın hakim olduğu alanlara yönelik Türk devletinin gerçekleştirdiği hava saldırılarını ve o alanlarda yaşayan Kürtlerin canları da dahil maddi ve manevi olarak maruz kaldıkları tahribatlar, kayıplar ve tehlikeler konusunda yapılan haberleri neredeyse günlük izliyoruz. Dökümü ortaya konulursa yüzlerce sivilin katledilmesinden sorumlu olduğu açık görülür. Köylülerin yaşam ve üretim alanları, ibadet yerleri olan camiler, Hastaneler, arabalar, dağ-taş-bayır bombalanıyor. Bütün bunların hepsi çok büyük sorun kuşkusuz, ama bunu tek başına TC yapıyor demek ve TC’nin saldırılarının önünü açan ABD gibi güçleri görmemek de olmaz.

Herhalde dünyanın herhangi bir yerinde bir hastane uçaklarla bombalansa, kıyamet kopar, yer yerinden oynar. Ama mevzu bahis Türk devletinin Kürt soykırımını gerçekleştirme saldırısı olunca nedense kimse bir şey demiyor. Demek ki, bir biçimde sessiz kalan güçler de bu saldırılara ortak oluyor. Bunu basit bir soruyla da ispatlayabiliriz. Mesela, Şengal’de Türk devleti neden ve nasıl 24 saat keşif uçağı uçurabiliyor ve istediği zaman savaş uçaklarını kullanıyor? Buna kim izin veriyor? Tabii ki ABD! Kendini dünyaya demokrasi getiren güç olarak gösteren ABD’ye de sormak gerekmez mi; demokrasiniz hastanelerin, yerleşim alanlarının, mezarlıkların, çarşı ortasında ya da yol üstünde araçların vurulmasına izin vermek midir?

Diğer yandan Şengal’in ne Türk devletine sınırı var ne de Êzidîlerin bugüne kadar açıktan Türk devletini tehdit eden, hedef alan bir eylem içinde yer aldığını duyduk. Yani Şengal denince Türk devletine tehdit olabilecek herhangi bir şey akla gelmemektedir. Daha çok şunlar akla gelmektedir: Öz savunma güçlerini oluşturmadıkları ve kendilerini yönetmedikleri için 73 defa katliamdan geçmiş mazlum Êzidî Kürtler; 3 Ağustos 2014 günü DAİŞ’in saldırısı sonucu 5 bin Êzidî kadının kaçırılması ve bunların köle pazarlarında satılması; KDP’nin Êzidîlere ihanet ederek yüzüstü bırakıp kaçması, 12 PKK gerillasının direnişle Êzidîleri koruması. O zaman PKK’nin sadece Êzidîleri kurtarmadığı, aynı zamanda ABD başta olmak üzere Êzidîlere karşı sorumluluk içinde hareket etmeyen uluslararası güçleri de büyük bir utançtan kurtardığı sıkça ifade ediliyordu. Tabii bir de TC’nin DAİŞ Êzidxan’dan çıkarıldıktan sonra Êzıdilere yönelik başlattığı ve günümüze kadar devam eden hava saldırıları ve Êzidîlerin iradesini yok saymak için 73. ferman zamanı kaçmış iki güç arasında yapılmış Hewler anlaşması denen bir ucube akla geliyor.

Şengal’de uçaklarla hastane ve arabaların, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim alanlarında arabaların vurulmasını ABD’den bağımsız düşünmemek gerekir. Zira belirtilen yerlerde hava sahasının denetimi ABD ve koalisyon denen güçlerin elinde bulunuyor.

Benzer biçimde Rojava’da Şehba’dan tutalım Kobanê, Eyn İsa, Tıl Temır ve Qamışlo’daki saldırılara desturu veren de Rusya ve ABD gibi güçler olmaktadır. Qamışlo’nun hava sahasının ABD’nin, diğer yerlerin hava sahasının Rusların elinde bulunduğu söyleniyor, ama Türk devletinin SİHA’ları da uçakları da buralarda cirit atıyor. O zaman bu güçlerin etkisi mi yok demek doğru olacak, yoksa Kürtlerin katledilmesine bu güçler de izin veriyor demek mi? Herhalde izin vererek ortak oluyor demek doğru belirleme oluyor. O zaman bu güçlerin Kürtlere yaptıkları, Türk devletininkinden daha kötü ve ahlaksızcadır demek de yanlış olmayacaktır. Çünkü bir yandan hava sahası benim elimde izin vermem diyerek rehabilite etmeye çalışıyor, diğer yandan da sürekli olarak çıkar pazarlığıyla TC’den tavizler alarak kurbanlıkmış gibi Kürtleri bıçağın altına atıyor.

Türkiye’de yaygın olarak kullanılan ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ sözünü Kürtler için de kullanmak isterdik, ama bu ne insani ilkelerle uyuşur ne demokratik zihniyet ve kültürle. Tabi bir de KDP’ye bakınca bu sözün ne kadar anlamsız olduğu daha net görülüyor.

Allah KDP’ye akıl ve fikir sağlığı, ABD ve Rusya’ya vicdan ve ahlak; Özgür Kürtlüğü savunanlara da direnme gücü versin!