​​​​​​​İyi ki Kürtlerin savunma güçleri var

​​​​​​​İyi ki Kürtlerin savunma güçleri var
19 Aug 2021   07:53

Delil Zilan

Afganistan, tarih boyunca acılarla yoğurulan insanlara ev sahipliği yapan bir bölge olarak bilindi. 19.yüzyıl’ın başından 2. Dünya savaşına kadar İngiltere ve Rusya arasında paylaşılamayan bir ülke olan Afganistan, 2. Dünya savaşından sonra da ABD ve Rusya arasında kalmış ve sürekli olarak siyasi istikrarsızlığa sürüklenmiştir.

1973 yılında Muhammet Davuthan’ın yapmış olduğu darbeyle Afganistan’da cumhuriyet ilan edilse de uzun ömürlü olamadı. 1978 yılında ise, ülkede Sovyetler Birliği destekli darbe yapıldı. Ancak Sovyetler Birliği bu hükümetten de memnun kalmayınca bu kez askeri olarak müdahale etti.

Durumu İslami değerlere bir müdahale olarak değerlendiren Afgan halkı Ruslara karşı ayaklandı. Ayaklanan halk daha çok İslami değerleri savunma amaçlı bir araya geldiklerinden ‘Mücahitler’ olarak anılmaya başlandı.

Kalkışma konjonktür gereği ABD’nin de işine geliyordu. Bu sebeple ABD, mücahitlere silah ve cephane sağlarken, Pakistan ve Suudi Arabistan ise lojistik destek vermişti. Bu durum 10 yıl sürdürdükten sonra, 15 Şubat 1989 da Sovyetler birliği Afganistan’dan çekilmek zorunda kalmıştı.

Sovyet çekilmesi kendisiyle birlikte, ülke yönetimini kim devralacak, sorunlar nasıl çözülecek gibi bir dizi soruyu da gündeme getirirken, sorunlar baş gösterdi. Siyasi ve ekonomik belirsizlik işi daha da karmaşıklaştırıyordu. Ancak daha dikkat çekici olan ise, Sovyetler Birliğine karşı bir araya gelen 4 ayrı etnik gruba tekabül eden mücahitlerin 4 farklı gruptan oluşmasıydı. Hal böyle olunca dıştan müdahale ve yönlendirmeler de gecikmedi.

1-Hizbi İslami olarak örgütlenen Peştunlar. Pakistan ve Suudi Arabistan tarafından yönetiliyorlardı. 

2-Cümbüş’i Milli olarak bilinen grup, Özbekistan tarafından yönetiliyordu.

3-Cemiyeti İslamı olarak bilinen Tacekler, İran tarafından kurulmuş ve yönetiliyordu.

4-Hazarlar olarak bilinen Hizbi Vahdet grubunu da yine İran tarafından yönetiliyordu. 

1992 yıllında guruplar arasında didişme sürerken, Burhaneddin Rabbani adındaki hükümet lideri, hükümet devrildikten sonra bu gruplar arasında geçici bir mücahit hükümeti oluşturulmuştu.

Geçici olarak oluşturulan Cemiyeti İslami lideri Burhaneddin Rabbani, Afganistan’ın yeni devlet başkanı olurken 1996 yılında Taliban devri başlamış oluyordu.

Taliban, 1993-94 yıllarında Mele Mihemed Omer Mucahid liderliğinde kuruldu. Bir kısmı mücahit olan ve Pakistan’da eğitilen grup, Afganistan’ın kırsal alanlarında örgütlendi. Taliban kısa sürede büyüyerek nam salmaya başladı. Bitmek tükenmek bilmeyen iç savaş ve dış müdahaleler halkı bıktırmış ve hızlı yayılan Taliban’a halk umut bağlamaya başlamıştı. Hızla yayılan Taliban, sadece 5 yılda nerdeyse ülkenin %90’nını ele geçirdi.

ABD’nin Afganistan işgali ve Taliban

Afganistan’da oluşan ve El Kaide ideolojisini benimseyen Taliban, kurduğu şeriat düzeniyle halk üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor, özelikle kadınlara yapılan uygulama bütün dünyanın tepkisini üzerine çekiyordu. 2001 yılında El Kaide lideri Bin Ladin tarafından ikiz kule saldırısı yapıldı ve El Kaide’yle savaşmak gerekçesiyle ABD Afganistan’ı işgal etti.

Afganistan’da 20 yılı aşkın süredir devam eden savaş ve iç çatışmalara gerçek anlamda bir çözüm sağlanamadı.

Afganistan işgalinin gösterdiği gerçek, çıkar savaşı yürüten uluslararası hegemon güçlere itibar etmeden, halkların öz güçleriyle öz savunması alması gerektiğidir. Zira bir kez daha görüldü ki, öz savunmasını oluşturamayan halklar her an saldırılara açıktırlar ve kendilerini bu saldırılara karşı korumaları da mümkün değildir.

Taliban’dan kaçan Afgan halkı sınırları aşarak Taliban’la zihniyet kardeşi olan diktatör Erdoğan’a sığınmaktalar. Kuşkusuz Erdoğan nasıl Suriye’de 130 bin çeteden oluşan çeşitli terörist grupları oluşturmuşsa, Afganlardan da yeni terörist örgütler kurmayı ve kendi çıkarına koşturmayı amaçlamaktadır. O nedenle Erdoğan’ın savaştan kaçan Afgan halkını Türkiye’ye alması insani değerlere bağlılığından değil, aksine onları kendi çıkarı için kullanmak amacından ileri gelmektedir. Çünkü ulus devletlerin halkları koruduğu safsatası, oluşum mantalitesiyle tezattır. O nedenle ne ABD- Rusya ne de Türkiye gibi diktatörlükle yönetilen ülkeler asla halkı, halkları savunamazlar ki, 2003 yıllında ABD’nin Irak saldırısından sonra Ortadoğu’da milyonlarca insanın öldüğü ve göç etmek zorunda kalmış olması gerçeği bunu teyit etmektedir.

QSD gerçek bir halkı savunma gücüdür

Ortadoğu’da şu an en şanslı halk kuşkusuz Kürtlerdir. Çünkü kendilerini örgütlemeyi ve öz güçlerine dayalı bir sistem oluşturmayı başarmışlardır. Eğer kendi savunmalarını oluşturmamış olsalardı, tarihte olduğu gibi şimdi de en büyük trajediyi yaşayacak halk yine Kürtler olacaklardı.

9 Ekim 2019 yılında ABD dönem başkanı Trump ile yapılan anlaşma sonucu Rojava’daki Kürt kentleri işgal edilmişti. Türk devleti işgal saldırıları başlattığında, ABD askerleri daha önce kendilerine belirlenen bölgelere çekilmek üzere, saldırıların olduğu alanlardan çekilmişlerdi. Yani Erdoğan’a, Kürtleri katledebilir, topraklarını işgal edebilirsin, denmişti.

Bu gerçekler, ezilen halkların küresel hegemon güçlere dayanma gibi bir lükslerinin olmadığını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ancak gerçekleşecek ya da gerçekleşmesi gereken şey, öz savunma tedbirlerini almalarıdır.

Demokratik Suriye Güçleri (QSD) 9 yılı aşkın bir süredir bölge halkının yegâne savunma gücü olmayı başarmış ve aslında bu şekliyle dünyanın her hangi bir yerinde özgürlük savaşı yürüten güçlere de emsal teşkil etmiştir.

Kuzey ve Doğu Suriye devrimi ulus devlet temellerini sarsarken, ama aynı zamanda bütün dünya halkına da umut kaynağı olmuştur. O nedenledir ki, diktatör Erdoğan aralıksız şekilde Kürdistan’ın tamamına dönük adeta bir saldırı furyası başlatmış ve bir halkı katliamla tasfiye etmeyi açık şekilde önüne koymuştur.

Bu faşist zihniyete karşı Kürtler örgütsüz ve savunmasız olmuş olsaydı kesinlikle tarihin en büyük katliamını yaşayacaklardı. Kürdistan’ın dört parçasını savunan ve 38. Yılına giren gerilla direnişi bütün çağların en kutsal savunma gücü olarak kendini kanıtlamıştır. Yine 9 yılı aşan Kuzey ve Doğu Suriye devrimini kuran ve savunan QSD gerçek bir halk savunma gücü olarak bölge halkını ve devrim değerlerini savunarak bugüne gelinmiştir. 

Dolayısıyla gerek Afganistan gerekse de başka yerlerde olsun, eğer halklar özgür birlikteliğe dayalı demokratik bir sistem inşa etmek istiyorlarsa, yapılması gereken öz savunma güçlerini oluşturmalarıdır.