Şengal halkına uluslararası komplo ve yeni planlar

Şengal halkına uluslararası komplo ve yeni planlar
19 Aug 2021   00:05

AHMET BİRSİN

Bütün dünyanın gözü Afganistan’da ABD’nin çekilmesi sonrası Taliban’ın gelişine kilitlenmişken, AKP-MHP faşizmi bunu fırsata çevirerek 15 ve 16 Ağustos tarihlerinde Şengal’e iki önemli saldırı gerçekleştirdi. Birincisinde Şengal eski şehir çarşısında hareket halinde olan araçta bulunan YBŞ Komutanlarından Seid Hesen ve yeğeni İsa Xwedêda savaş uçakları saldırısında şehit düşerken, 3 kişi ise yaralanmıştı. İkinci saldırı ise Şengal dağının güneyinde bulunan Skiniye köyündeki hastane F-16 uçağıyla hedef alınarak üç sefer bombalandı. Yapılan saldırı da halen net bir sayıya ulaşılmasa da şehit ve yaralılar arasında hastane çalışanları, hasta ve hasta refakatçilerinin olduğu belirtilmektedir.

Cenevre Sözleşmesi başta olmak üzere tüm uluslararası hukukta savaş dahil hastane gibi yerlere saldırıyı yasaklarken, AKP-MHP faşizminin savaş suçu olarak kabul edilen hastaneye saldırmayı göze alması nasıl bir mesaj vermek istediğini ve hangi gelişmeleri engellemek istediğini anlamak açısından önemli olacaktır. Her ne kadar Türk ordusu bombalanan yeri YBŞ karargahı olarak açıklasa da söz konusu bombalanan yerin hastane olduğunu herkes bilmektedir. Skiniye hastanesi YBŞ tarafından kurulsa da sivil halkın bu hastanede tedavi olduğunu bilmeyen yoktur. Kaldı ki şehit düşen ve yaralılar arasında Kürt olduğu gibi, Arap sivillerin olduğu belirtilmektedir.

Bu yönüyle saldırının tarihi ve yaşanan gelişmeler dikkate alındığında saldırının tarihinin sıradan bir gün olarak seçilmediği anlaşılmaktadır. Birincisi, 15 Ağustos 2014 yılında dünyanın gözleri önünde DAİŞ soykırımının ilk gerçekleştirildiği yer olan Koço katliamının yıl dönümüne denk getirilmesidir. Bu açıktan DAİŞ’in, HPG’nin müdahalesiyle yarım bırakmak zorunda kaldığı katliamın tamamlanacağı mesajı verilmiştir. İkincisi ise Koço katliamı vesilesiyle Irak Başbakanı Mustafa Kazımi’nin Koço merasimine ve Şengal halkının iradesini temsil eden kurum ve kişilerle yapacağı görüşmeye katılmasını engellemek olduğu anlaşılmaktadır.

Önemli olan bir diğer gelişmede Irak Başbakanı Kazimi’nin yapacağı görüşme ve programının Türk istihbaratı tarafından bilinmesi ve saldırısını buna göre gerçekleştirmesidir. Çünkü Kazimi’nin muhtemel olarak Şengal kurumlarıyla yapacağı görüşmeler içinde YBŞ komutanlarından Seid Hesen’in yer almaması düşünülemez. Dolayısıyla Seid Hesen çok bilinçli bir biçimde hedef alınmıştır. Seid Hesen YBŞ komutanlığı vasfının yanında, Irak hükümeti kadar Avrupa’da da birçok resmi görüşmede yer almış diplomatik bir kişilikti. Yapılacak görüşmenin içeriği bilinmese de Türkiye açısından önemli olduğu anlaşılmaktadır.

Elbette bu saldırı bir yanıyla Ezidî toplumunun Özerklik statüsündeki ısrarına dönükken, diğer yanıyla da Kazimi hükümetine de mesaj içermektedir. Yapılan saldırıyla ne Irak başbakanın ziyareti dikkate alınmış ve ne de Irak devletinin egemenliği tanınmıştır. Saldırıyla beraber bunlar yerle bir edilmiştir. Şu ana kadar Irak hükümeti saldırıyla ilgili her hangi bir açıklama yapmamıştır. Kendi vatandaşlarının haklarını savunamaz bir pozisyona düşürülmüştür. İçine girilen suskunluk verilen mesajı kabul edildiği anlamına gelir. Aynı şekilde yapılan bu saldırının amacına ortak olduğunun kabulüdür.

Hatırlanırsa ABD’nin teşviki ve Türk devletinin dayatmasıyla Irak hükümeti, KDP ve BM Irak özel temsilcisi Jeanine Hennis-Plasschaert’in gözetiminde Şengal’in yeni bir yönetimle idare edilmesi, özellikle de Şengal halkının soykırım karşısında öz gücüyle geliştirdiği siyasi ve askeri yapılarının dağıtılmasını ön gören bir anlaşma imzalanmıştı. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Irak seçimlerine girmeyeceğini açıklayan Başbakan Kazimi’ye bu saldırıyla bir an önce bu anlaşmayı yerine getirmesi dayatılmaktadır.

Çünkü Irak seçimleriyle gelecek yeni hükümetin bu anlaşmayı yerine getirip getirmeyeceği belirsiz durmaktadır O nedenle Kazimi’nin bir an önce anlaşmayı uygulaması istenmektedir. Zaten saldırı sonrası Kazimi’nin Koço merasiminde yapılan katliama değinmek yerine, anlaşmanın yerine getirileceği vurgusunu dillendirmesi Kazimi hükümetinin AKP-MHP faşizmine teslim olduğu ve anlaşmanın gereklerini yerine getireceği mesajını aldığını göstermektedir. Bu yönüyle Kazımi hükümeti yapılan bu saldırıdan birinci dereceden sorumludur.

Diğer yandan yapılan saldırıyla savaş suçu işlenmiştir. Büyük bir insanlık suçu ve vahşet yaşatılmıştır Şengal halkına. Elbette hukukun işlendiği bir dünya da Türkiye çoktan yargılanması gereken bir ülke ve sanık pozisyonunda olması gerekirdi. Ancak şu ana kadar ne Amerika, ne koalisyon güçleri, ne Avrupa birliği ve ne de BM nezdinde bir açıklama yapılmamıştır. Bu suskunluktan söz konusu güçlerin saldırıya onay verdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bundan sonra da Şengal gibi Maxmur ve Rojava alanlarına yeni saldırıların olabileceğini göstermektedir. Çünkü sanıldığı gibi demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi kavramlar bu güçler tarafından çıkarları gereği ağızlarına almanın ötesinde her hangi bir anlam taşımadığı bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Elbette yapılan bu saldırı da KDP’nin rolü görmezden gelinemez. Sinsice bir politika izleyen KDP, Türk devletine istihbarat sağlama da rol aldığı gibi, saldırıya ortak olduğu anlaşılmaktadır. Zaten Şengal’e yapılan saldırının hemen akabinde KDP’nin yayın organı olarak bilinen ve Kürt halkının çıkarlarından çok Türk devletinin Kürdistan basın ayağı olarak da çalışan K24 haber portalı, BM özel temsilcisini konuşturması yapılan saldırının amacını deşifre etmede kimlerin bu saldırıda ortak olduğunu daha fazla netleştirmiştir. K24’de konuşturulan BM Irak özel temsilcisi Jeanine Hennis, Kürdistan Bölgesi ile Irak merkezi hükümetinin Şengal anlaşmasını uygulaması gerektiğini belirtmesi Türk devletinin Şengale saldırma amacıyla birebir örtüştüğünü ortaya koymaktadır. Dolayısıyla BM, yapılan savaş suçunu kınama yerine, bu saldırıdan haberdar olduğu gibi, aynı zamanda Şengal halkına dayatılan komplonun içinde yer aldığını göstermektedir.

Sonuç olarak 74 ferman yaşayan Ezidi halkına tekrardan uluslararası güçlerin desteğini de arkasına alan AKP-MHP ve KDP çıkar ve suni ittifakında Şengal halkına yeni ferman  dayatılmaktadır. Yapılan saldırıların bir plan ve komplo temelinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Bu yönüyle Ezidi halkı kendi öz gücünden başka hiçbir şeye güvenemeyeceği açığa çıkmıştır. Şengalli annelerin dediği gibi “üzerlerimize bomba da yağdırsalar asla boyun eğmeyeceğiz “sözü DAİŞ saldırısı sonrası Şengal halkının ne kadar güçlendiğini ortaya koymaktadır. Öz gücüne olan bu inancı kimsenin yıkamayacağını Kürt Özgürlük Hareketinin NATO’nun ikinci gücü olarak kabul edilen Türk devletinin karşısında NATO’nun tüm desteğine rağmen 40 yılı aşan bir süredir tüm saldırılar karşısında yenilmediğini, aksine büyüyerek bugüne kadar gelmiştir.

Bu yönüyle Kürt sorunu çözülmedikçe, 40 yıldır Kürt Özgürlük Hareketinin mücadelesi karşısında Türk devletine hükümet eden partiler, başbakanlar, cumhurbaşkanları, genelkurmay başkanları nasıl yenilip değişime uğramışlar ise AKP-MHP faşist hükümetinin akıbeti de bunun dışında olmayacağını göstermektedir. Önümüzdeki dönemde Kürtler birliğini sağladığında bugün çıkarları gereği Türk hükümetlerine destek sunan uluslararası güçler, AKP-MHP faşizmine ilelebet destek sunmayacakları açıktır. Uluslararası güçler tıpkı Saddam’ın yaptığı katliamlara bir dönem göz yumup sonrasında ipe gitmesinin payandası yapıldıysa Erdoğan-Bahçeli faşizminin başta Ezidiler olmak üzere tüm Kürtlere yaşattığı bu insanlık suçlarını yarın önüne konulmayacağını kimse iddia edemez.