​​​​​​​101 yıl aradan sonra Kürtler aynı durumda değil

​​​​​​​101 yıl aradan sonra Kürtler aynı durumda değil
11 Aug 2021   08:32

SÎRWAN EZÎZ

1920 yılının 10 Ağustos gününde Osmanlı devleti ile Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında imzalanan Sevr anlaşmasının üzerinden tam 101 yıl geçti.

Birinci Dünya Savaşının cereyan ettiği 1914-1918 yılları arasında Ortadoğu coğrafyası savaşın göbeği haline gelmişti. Savaşın karakterine ve galip gelen güçlerin yaptığı toplantılara baktığımızda bu güçlerin o dönemde dünyayı dizayn etmeye soyunduğunu görürüz. Savaşın merkezi Ortadoğu olduğu için Kürdistan coğrafyası da bundan doğrudan etkilendi. Kürt halkı o dönemde coğrafi ve dini olarak çok parçalı bir haldeydi. Toplumsal olarak mirler arası çekişmeler söz konusuydu. Bazı gruplar Avrupa gibi ulus-devletten yanaydı. Bazı gruplar ise İttihat ve Terakki içerisinde yer alıyordu. Öte yandan Mehmud Berzenci, Simkoyê Şikakî ve Şerîf Paşa gibi bazı kişiler de İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Kürdistan coğrafyasında hüküm sürmesinden yanaydı. İşin aslı sömürgeci politikaların Kürt halkı tarafından iyi okunmaması nedeniyle Kürt halkının bu olumsuz sonuçlarla karşı karşıya kalmasına neden oldu. Kürtlerin parçalanmışlık durumu ve perspektifsiz hareket edişleri Kürtlerin o dönemde ayakta duramamasını beraberinde getirdi. Bu da Kürtlerin dış güçlere sırtını vermesine neden oldu.

Daha Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçları belli olmamışken İngiltere ve Fransa gibi (daha sonra savaşın galip tarafları oldu) devletler 1916 yılında kendi aralarında toplantılar gerçekleştirerek Osmanlı’nın hüküm sürdüğü toprakları kendi ekonomik, kültürel ve jeostratejik çıkarlarına göre bölüştüren gizli anlaşmalar imzaladı. Bu gizli anlaşmalar kapitalist güçlerin amacının ulus-devletler inşa etmek olduğunu gösterdi. 1918 yılının sonlarına doğru Osmanlı devleti Mondros’u imzalayarak savaşı kaybettiğini kabul etti. Bundan birkaç gün sonra Almanya ve Macaristan da yenildiklerini kabul etti. Bu durum Ortadoğu’da yeni bir siyasi atmosfer doğurdu.

Savaşın ardından ABD Başkanı Woodrow Wilson tarafından Wilson ilkeleri olarak bilinen 14 maddelik bildiri ABD Kongresi’ne sunuldu. Bu ilkelerden biri de Milletler Cemiyeti’nin kurulmasıydı. İlkelerin 12’nci maddesinde Osmanlı topraklarında yaşayan halklara yer veriliyor. İtilaf devletleri bu ilkelere bağlı kalacaklarını ilan ettiler.

İkinci anlaşma ise Sevr anlaşmasıydı. Uluslararası güçler bölgede çıkarlarına uygun bir çözümü nasıl sağlayacaklarının arayışına girdi. Sevr anlaşması tam da bu arayışın sonucu olarak hazırlandı. Sevr’e göre Kürtlerin bağımsız Kürdistan’ı kurma hakkı bulunuyordu. Aynı zamanda bu tarihi belge Kürtlere açık bir şekilde yer veren ilk uluslararası belge olma özelliği de taşıyor. 10 Ağustos 1920’de Osmanlı devleti ve Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleri arasında Sevr imzalandı. Anlaşma imzalandığı dönemde Kürdistan iki parçaya bölünmüştü. Bir bölümü Osmanlı’nın bir bölümü de İran’ın işgali altındaydı.

13 bölümden oluşan anlaşmanın 433 maddesi bulunuyordu. 62-63-64’üncü maddelerinde Kürtlerden bahsediliyordu. Anlaşmanın 62’nci maddesinde özetle, “Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı bölgeler için İstanbul komisyonunun belirleyeceği bir temsilci özerk sistemi oluşturacak. İstanbul komisyonu burada nihai kararı veremezse İngiltere, Fransa ve İtalya devletlerinin temsilcileri bunu kendi ülkelerinin hükümetiyle görüşebilecek” deniliyor.

63’üncü maddede Türkiye hükümetinin komisyonun alacağı karara uyması gerektiğini düzenliyordu.

64’üncü maddede Türk devletinin Kürtlerin yaşadığı coğrafyada Kürtlerin haklarını kullanmasına engel olmaması gerektiğine yer veriliyordu.

Bu maddelerle Kürdistan’ın kurulmasını kabul eden aynı devletler kendi iç anlaşmalarından da vazgeçerek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin parçalanması için Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına destek verdi. Kürt halkını bir kez daha çıkarları için feda ederek 1923’te Lozan’ı imzaladılar. Böylece Kürt halkının bütün hayalleri yeniden yerle bir edildi. Lozan’da Kürdistan tamamıyla parçalandı. Sınırlar yeniden çizildi. Kürtler en ufak haklarının dahi kullanılmasından mahrum bırakıldı. Uluslararası güçlerin onayı ile Bakûrê Kurdistan’da fiziki ve kültürel soykırım politikaları hayata geçirildi. Türk faşizmi 1925 yılında çıkardığı Şark Islahat Kanunu ile Kürtleri katletmeye başladı. Yüz binlerce Kürt katledildi. Milyonlarca Kürt göç etmeye zorlandı. Onların deyimiyle Kürtlerin rüyalarını bir daha yeşermeyecek üzere betonun altına gömmeye çalıştılar.

İçinde bulunduğumuz yüzyılda yaşanan gelişmeler 20’nci yüzyıl gelişmelerine benzese de Kürtler aynı konumda değil. Düşman tarafından yapılan vahşi saldırılara birçok devlet ortak olsa da Kürtler benzeri görülmemiş bir direniş sergiliyor. Düşman bugün Kürtler arasında ve Kürtler ile Türkler arasında çatışma çıkarmak için uğraşıyor. Konya’da Kürt bir ailenin katledilmesi bu planın somut halidir. Fakat Kürtler artık bu yüzyılın kendi yüzyılları olduğunun farkındadır. Bütün imkanlarını Kürdistan’ın özgürleşmesi için seferber etmiş durumdadır. Bugün her Kürt’ün omzuna düşen görev edinilen kazanımlara sahip çıkmaktır. Her şeyden önce ulusal bir birlik sağlanmalı ve düşmanın gerçekleşmeye çalıştığı planlar boşa çıkarılmalı. Aradan geçen 101 yılda düşman aynı senaryoları tekrarlamak istiyor. Bir yüzyıl daha zaman kaybetmemek için herkesin özgürlük direnişçilerine destek vermesi gerekiyor.

(rr)