​​​​​​​Tecavüz kültürü ve Erdoğan

​​​​​​​Tecavüz kültürü ve Erdoğan
25 Jul 2021   00:06

Delil Zilan

Dünyada işlerin yolunda gitmediği tartışma götürmez bir gerçek. İç savaşlar, dış savaşlar, dünya savaşları, ekonomik savaşlar vb. Savaş sadece ölüm değil; ekonomik ve siyasi krizlerin yanı sıra toplumda büyük alt üst oluşlar yaratırken, ahlaki değerleri de tüketiyor.

Hal böyle olunca kazanan da elbette; Savaş tacirleri, din tacirleri ve sapıklar oluyor. Daha fazla egemenlik, daha fazla iktidar hırsıyla çıkarılan savaşların temelinde zor, şiddet ve tecavüz kültürü yatmaktadır.

Tecavüz kültürü toplumsal ahlakta büyük bir çöküntü yaratır. Tecavüz sınırsız sapkınlık ve soysuzluktur. Bunun kendisini en iyi ifadeye kavuşturduğu araş ya da olgu ise devlettir.

Kuşku yok ki, nereden bakılırsa bakılsın tecavüz tam bir insanlık suçudur. Namus bağlamında değerlendirilen kadına yönelik geliştirilen her türlü saldırı, cinsel taciz, zor ve şiddet uygulalamarı tecavüzün kendisidir. Beri tarafta zor içeren tüm uygulamalar birer tecevüz olayıdır. farklı tespit ya da tanımları farklı da yapılsa; sorunlara çözüm üretmeyen her türlü zor ve şiddet olgusunun sonuçta yaratacağı şey kesinlikle toplumsal kaos ve felaketir. 

Tecavüz kültürüne karşı tarih boyunca bir savaşım da verilmiştir. Ancak bu kültürü yaygınlaştıran zihiniyetin eseri olarak sürekli bir savaş durumu yaşanagelmiştir. Bugün yaşanan savaşlar da tam olarak bu zihniyetin sonucudur.

2013 yılında Önder Abdullah Öcalan’ın bir gürüşmesinde ifade ettiği bir olayı hatırlatmak yerinde olacaktır. Herkes Önder Abdullah Öcalan'dan güncel siyasi değerlendirme beklerken, O,  TV’de izlediği bir olayı şu cümlelerde ifade ediyordu.

"Dün akşam haber bültenlerinde bir olayı izledim. Bir adamın bankada kredi borçları varmış. Borçlarını ödeyemeyince 3 yaşında ki çocuğunu  kucağına alarak ‘’üstüme gelirseniz çocuğumu 5. kattan aşağıya atarım’’ diyor, çocuk babasının kucağında korkmuş bir şekilde ‘’baba beni atacakmısın’ diyor. Ben hayatım boyunca hiç bir olay karşısında bu kadar dehşete kapılmamıştım" diyordu.

Peki Önder Öcalan'ı bu kadar dehşete düşüren neydi? Oysa her gün sorun olarak  dahi görmediğimiz onlarca olay, kat  be kat büyük olan sorunlar karşısında bir normalleşmeyi yaşarken o neden bu olay karşısında dehşete kapılıyor?

Gerçek şu ki, bu ahlaki -politik değerleri savunan bir zihiniyet ve yaşamı algılanış buna gösterilen tepki biçimidir. Oysa dünyada her gün kadın tecavüzleri, çocuk tecavüzleri gibi yığınla servis edilen haberlerden geçilmiyor.

Peki bu kadar ahlak dışı olaylar karşısında neden Önder Abdullah Öcalan gibi dehşete kapılmıyor ve bunlara dur, demiyoruz. Demek ki zihin ve duygularımızda bir anormalleşme ve tecavüz kültürünü kanıksama durumu var.

Toplumsal değerlerin tükenişi, toplumda ya topyekün isyan yada susmayı, kabulenmeyi ve normalleştirmeyi yaratır.

Algı Kültürü

Her gün medya üzerinde sapıklıkları, tecavüzü meşrulaştıran din tacirleri ve yobazları, bu ahlak dışı uygulamaları din ve Kuran’a dayandırmaları da bir sapkınlık ve yobazlık olduğu kesindir.

Egemen sistemin kadına karşı bakışı sapkın zihniyetle süregelmiş bir bakıştır. Kadına karşı sapkın bakışı da tarihten bir kaç örnekle ifade edecek olursak;

Antik Yunan toplumunda kadın her hangi bir statüye sahip olmamıştır. Akla çok önem veren Aristo; Spartalılar savaşa giderken site yönetimini kadınlara devretmekle suçlamış ve “gelecekleri lanetlidir” cümlesini kullanmıştır. Bilindiği üzere Spartalılar çok savaşkan bir halktır. Savaşlara giderken site yönetimini kadınlara devrederler ama Yunanlılar bunun tam tersidir, kadına bakışları acımasızdır. Çünkü kadının hiç bir statüsünün olmamasının yanı sıra kadınla birlikte yaşamak aşağılık bir durum olarak görülmüş ve paganizm kültürü bu şekil gelişmiş. Hatta Aristo’nun "Ben bir kadınla yatacak kadar alçalmadım" diyebilmiştir.

Yahudilikte Kadın

Yahudilerde' de kadının konumu Antik YunanIılardan farklı değil. Yahudilerın üstün ırk inancına dayalı olarak kendilerini herkesten üstün görmeleri inançları gereğidir. Yahudi inancında, " Çok erkek arasında hiç iyi kadın görmedim" vardır. Ayrıca Yahudi inancında kadın olgunlaşmamış çocuk statüsünde ve bunamışlar, özürlü ve kendi kendini yönetecek güçte olmadığına inanılır.

Roma’da kadının konumu;

Roma'da da kadın için de durum aynıdır. Roma'da, kadın kullanılması gereken mülk statüsündedir, mirasta kadın hiçbir hakka sahip değil.

Kadın çocuğunu doğurduktan sonra erkeğin ayaklarının dibine bırakır. Eğer erkek o çocuğu kucağına alıp severse, o çocuğu kabul etmiş anlamına gelir, yok eğer çocuk yerde kalırsa, anne o çocuğu asla yerden kaldıramaz ve çocuk savaş tanrılarına emanet edilmiş olur ve ölür.

Hıristiyan inancında kadın

Hıristiyan inancında kadın pis bir varlık olarak tanımlanır. Tanrı katında en şerefli, onurlu, namuslu erkek, kadından kurtulandır. Çünkü kadın fitnecidir, iblistir, kibirdir ve erkeği baştan çıkarandır.

O nedenle papazlar, azizler ve şövalyeler inançları gereği evlenmezler. Kadın baştan çıkarıcı gazabında kurtulması gereken bir şey olarak görülür.

Hamurabi yasalarında kadın

Gizemli Hint topluluklarında ve halen Hindistanlıkta yürürlükte olan bir yasaya göre, bir kadının eşi öldüğünde o kadının yaşam hakkı elinden alınır. Ölen eşiyle birlikte oda öldürülür eşinin ölümünden sonra ona yaşam hakkı yoktur.

Avrupa’nın yakın tarihinde kadının konumu

Yine şimdi olduğu gibi, Ortaçağ Avrupa'sında da kadın sorununun zirveleştiği biliniyor. Avrupa'da kadının insan olup olmadığıyla ilgili tartışmaların yapıldığını o dönemin belgelerinden biliyoruz. Özellikle kendini çokça öven Avrupa'nın en büyük devletlerinden İngiltere, Fransa ve Kanada'da 1928-1937 tarihlerinde kadın bir fert olarak kabul edilsin diye feminist hareketler tarafından mücadele geliştirilmiştir ki.

İngilizce de “HE” zamiri erkek, “She” zamiri kadındır. 1928-1937 tarihlerinde bu devletlerin yasalarında kadın “She” olarak değil “HE” olarak geçiyor yani erkek olarak kabul ediliyor. 1928'de avukat bir kadın baktığı bir davada kimliğinde “HE “yerine “She” yazıldığı için avukatlık görevi elinden alınıyor. Bunun üzerine bazı feminist hareketlerin örgütlemesiyle Avrupa'da bu yasa değiştiriliyor. Kadınların kimliğinde artık “HE” yerine “She “yer alıyor.’’

İslamiyet'te kadın

Hz.Muhammed daha hayattayken kadına belli bir statü tanıdığını ifade edilebiliriz. Özellikle erkek egemenlikli bir zihniyete sahip Arap toplumları Hz. Muhammed'in ölümünden sonra konulan bütün yasaları değiştirerek kadını statüsüz bırakmışlardır. Diğer dinlerde olduğu gibi kadın İslamiyet’te de  her hangi bir statüye sahip değildir. Ve daha fazla karanlığa sürüklenmiştir. Çocuk yaşta evlendirilme, bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi, kadının bedeni ve ruhu erkeğe itaat etme sevaplığı gibi birçok ayetle yasallaşmıştır.

Konumuz Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan

Dinlerin ve farklı uygarlıkların kadına karşı bakışını, tarihte kısa bazı örneklerle ifade etmenin yetersiz olduğunun farkındayım. Ancak bu örnekler, günümüzde yapılmak istenenleri tarif etmede bir tür yardımcı konumundadır.

En uç noktada toplumun değerlerini bozan Erdoğan ve AKP, daha önce mecliste tecavüz ve sapıklığı meşrulaştıran bir yasayı nasıl çıkardıklarına dair bir haber okudum.

Bu yasada öngörülen ve şu an giderek derinleşen siyasi ve ekonomik krizi yaratılan algıyla sürdürme politikası olduğu gerçeğidir.

İçeriğini dahi ifade etmekte zorlandığımız bu yasa, Erdoğan ne yapmak istiyor sorusuna ancak bir cevap olabilir. Bu suç karşında susmak ona ortak olmaktır. Erdoğan her ne kadar Kürt düşmanlığını yaparak, çobanı olduğu kitlesini motive etmeye çalışsa da, yapmaya çalıştığı yeni Türkiye rezilliği ile bütün toplumun ahlaki değerleriyle oynamaya çalışıyor.

Bu zihniyete karşı sadece Kürt halkı ve kadınlar değil toplumun tamamı ayaklanmalı ve çürümüş bu zihniyeti parçalamalıdır.

AKP-MHP faşist rejimi, Kürt düşmanlığını yaparak aslında din tacirliği ve milliyetçiliğini bir araya getirerek, kokteyli yeni bir faşist, dinci, milliyetçi, tecavüzcü ve sapkın bir topluluk yaratmaya çalışıyor.

Kişinin iyi ya da kötü olduğunu anlamak için en iyi yöntem, onun uygulamalarına bakmaktır. Dur bakalım ne olacak... gibi bir bekleyiş bu durumu kabul etmekten başka bir şey değildir.