​​​​​​​Tutsakların dışarıdaki çığlığı olma zamanı

​​​​​​​Tutsakların dışarıdaki çığlığı olma zamanı
6 Aralık 2020   01:01
HABER MERKEZİ – ZANA DENİZ

Türkiye ve Bakûre Kürdistan zindanlarında PKK’li ve PAJK’lı tutsakların Önder Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması ve hapishanelerde korona salgını ile artan ağır hak ihlallerinin son bulması talebiyle 27 Kasım’da başlattığı açlık grevi eylemi devam ediyor.

27 Kasım’da başlatılan açlık grevi eylemi 10’uncu gününde sürerken, eylemi ikinci grup devraldı.

Şu ana kadar hapishanelerde yüzlerce tutsak dönüşümlü olarak sürdürülen açlık grevlerine katıldı. Çocukları ile görüşen tutsak aileleri hapishanelerde devam eden ağır tecrit ve izolasyondan kaynaklı çocuklarının eyleme devam ettiğini belirtirken, değişik çevrelerden eyleme karşı duyarlılık çağrıları gelmeye devam ediyor.

Açlık grevinin başlaması ile yıldırma politikalarına başvuran hapishane yönetimlerinin özellikle siyasetçi kadın tutsakların hücrelerine baskın yaptığı,  hücreleri didik arayarak tüm yazılı materyallere el koydukları da ayrıca basına yansımıştı.

Dersim eski Belediye Eşbaşkanı Nurhayat Altun, ailesiyle yaptığı telefon görüşmesinde, greve başladığını duyuran Demirel ile beraber HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, DBP’nin eski Eş Genel Başkan Sebahat Tuncel, Diyarbakır Büyükşehir Belediye eski Eşbaşkanı Gülten Kışanak ve birçok siyasetçinin hücrelerine baskın düzenlendiğini bildirmişti.

Baskınlarda, siyasetçilerin tuttuğu notlar, savunmaları, şiir ve edebiyat çalışmalarının yanı sıra kalem ve kitaplarına da el konulduğunu aktarılmıştı.

Altun, ailesiyle yaptığı görüşmede, baskının Yargıtay tarafından bozulan dosyalar nedeniyle yeni davalar açmak için delil toplama ve yeni davalara dayanak amacıyla yapıldığını belirtmişti.

Hapishanelerde birçok hasta tutsak salgın döneminde Adli Tıp kurumunun cezaevinde kalamaz raporlarına rağmen zorla hapishanelerde tutuluyor. Adli Tıp kararları tutsaklar açısından hiçe sayılıyor.

27 Kasım’dan bu yana Bakırköy, Avşin ve Urfa cezaevlerinde açlık grevinde olan kadın tutsaklar, daha fazla dayanışma ve mücadeleyi yükseltme çağrısında bulunurken, 2018 yılında da aynı amaçla açlık grevine girdiklerini ve eylemlerinin sonuç verdiğini hatırlattılar. Tutsaklar “Önder Apo için her şeyi yapmaya hazırız, moralimiz oldukça yüksek” mesajı verdi.

Geçen sene Önder Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle başlattığı açlık grevi eylemini, 200 günün ardından Önder Abdullah Öcalan’dan gelen haber ile sonlandıran DTK Eş başkanı Leyla Güven,  hapishanelerde başlayan açlık grevlerine ilişkin, Twitter hesabından yaptığı açıklamada,  Adalet Bakanlığına seslenerek, “Bir kişi ‘Ben son noktadayım beni duymuyorlar. Ben sesimi ancak böyle duyurabilirim’ dediği noktada açlık grevine başlıyor. Acı çekerek bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar” dedi.

Yine İnsan Hakları kurumları ve siyasetçiler yaptıkları açıklamalar ile geç olmadan hapishanelerde süren açlık grevlerine ses olunması gerektiğini ve başta Önder Abdullah Öcalan olmak üzere tutsaklar üzerindeki ağır izolasyonun ve hak ihlallerinin kalkması çağrısı yapıyor.

Türkiye ve Bakûr Kürdistan hapishanelerinde tutsaklara yönelik baskı ve tecrit sistemi 12 Eylül darbe süreci ve öncesine dayansa da, Türkiye’de iktidara gelen hükümetler ön gördükleri baskıcı sistemi ilk elden hapishanelerdeki tutsaklar üzerinde uygulamaya koyuyor.

Eskiden bir toplumu dizaynetmenin ilk adımı olarak hapishanelerde uygulamaya konulan politikalar, bundan tam 22 yıl önce İmralı’da tek kişilik zindanında Önder Abdullah Öcalan üzerinde uygulnmaya başlanan ağırlaştırılmış tecritle yeni bir evreye taşırılmış oldu.

27 Kasım’da bedenini ölüme yatıran siyasi tutsakların talepleri, bu coğrafyada yaşayan bütün halkların özgürce, demokratik bir yaşam sürmesi mücadelesinde yeni bir kilometre taşı oluyor.

Tutsakların başlattığı eylem; ezilen, emekçi milyonların kısılan sesi oluyor. Tutsakların sesine ses vererek mücadeleyi daha da büyütmek ise, biz dışarıdakiler açısından ahlaki bir sorumluluk ve tutum haline geliyor.

Aslında şimdi gerçekten de tam olarak, “sen değilsen kim, şimdi değilse ne zaman” demenin tam zamanıdır. Ancak böyle her tarafa hakim kılınmak istenen karanlığa karşı mücadeleyi her tarafta geliştirmenin zamanı.

Nasıl mı?

Bunun cevabı 2012 direnişinde sokak sokak örgütlenen halk hareketinde ve 2019 yılında hapishanelerin önünü eylem alanına çeviren dayikên bi laçik spî (beyaz tülbentli anneler) eylemleriyle çok iyi verilmişti. Şimdi yeniden hapishanelerde bedenlerini özgürlük ve eşitliğe yatıranların sesi olma zamandır. Onlar da gönderdikleri mesajda, “Bizim dışarıdaki sesimiz olun” diyor.

Onların sesine ses olmak, dışarıdaki çığlıkları olmak için büyük küçük demeden her yeri eylem alanına çevirmek bizlerin sorumluluğu ve görevi. Sokağa çıkamıyorsak; beze, duvara, arabaya, cama bulduğun her yere kitaba, paraya, masaya, tecride karşı sloganlarımızı yazalım. Komşumuza, eş-dost akrabamıza, cezaevlerine estirilen faşizme karşı binlerce bedenin kendisini insanca yaşam mücadelesine çıkarsız ve hesapsızca yatırdığını duyuralım. Duyarlılık çağrısı yapalım.

22 yıldır fiziki esaret altında olan bin bir emekle küçük bir zindan odasını koca bir bilim yuvasına, akademiye dönüştüren Önder Abdullah Öcalan’ın fikirlerini anlatalım. Anlatalım ki, zindan direnişi dilden dile kulaktan kulağa büyüsün. Geç olmadan bu direnişe ses, hatta çığlık olalım.

Son bir kez daha söyleyelim, “Sen değilsen kim, şimdi değilse ne zaman?” İşte yarın keşke dememek için, kendimizden, insanlığımızdan utanmamak için şimdi bu çığlık olmanın tam zamanı.