Yazar Halil Cemal: 43.yılına giren PKK’ye karşı, KDP’ye Harpagos rolü verilmiştir

43.yılına giren PKK’nin, küresel bir saldırıyla karşı karşıya olduğuna işaret eden yazar Halil Cemal, buna karşı, “PKK sadece Kürtler için değil, Ortadoğu ve dünya halkları açısından demokratikleşme ve özgürleşmede öncülük iddiası taşıma anlamına geliyor” tespitini yaptı. 

Yazar Halil Cemal: 43.yılına giren PKK’ye karşı, KDP’ye Harpagos rolü verilmiştir
27 Nov 2020   00:53
HABER MERKEZİ - CİHAN BİLGİN

PKK’nin kuruluş yıl dönümü vesilesiyle sorularımızı yanıtlayan yazar Halil Cemal, bilimsel sosyalist bir temele dayandığı için, reel sosyalizmin çökmesiyle dünyada birçok sosyalist örgütün dağılmasına karşın PKK’nin her geçen gün büyüyerek halkların özgürlük umudu haline gelebildiğini, söyledi.

Küresel güçlerin bölgenin yeniden dizaynında PKK’yi gerçek rakip olarak gördüğünü ve tasfiyesi ya da güçten düşürülmesi için her türlü kirli ittifak ya da plan geliştirdiklerini belirten Cemal; bunda Nazilerin rolünü Faşist TC’nin üstlendiğini, KDP’nin de Harpagos geleneğinin takipçisi olduğunu özetledi.

PKK’nin 43. yıldönümü vesilesiyle yazar Halil Cemal’e PKK’nin 21 yüzyılda rol ve misyonunu, KDP’nin ısrarla PKK’ye karşı savaş naraları atmasını, uluslararası güçlerin yaklaşımlarını sorduk.   

PKK 43. yıldönümüne giriyor. PKK’nin bu 42. yılda Kürt toplumu kadar bölge ve dünyada egemen sisteme karşı yürütülen özgürlük mücadelelerine etkisi ne oldu?

PKK 43. yılına Kürt halkına geri döndürülemez bir ulusal demokratik kimlik ve irade kazandırarak giriyor. Kürtler için ortaya çıkan geri döndürülemez bu durum bölgemizin tümünün demokratikleşme zeminine kavuşması anlamına geliyor. Dört parça Kürdistan ve diğer bölge ülkelerinde küçümsenmeyecek Kürt varlığı eğer demokrasi dinamiği haline gelmişse bu bilinen klasik sömürgeciliğin ve bu sömürgecilikten beslenen faşist ya da otoriter rejimlerin de zemininin ortadan kalkması anlamına da gelir.  Kürdün yokluğu ve parçalanmışlığı üzerinden küresel egemenlik kuran güçler açısından da PKK’nin mücadelesi sonucunda ortaya çıkan bu durum küresel bir değişiklik ve demokratikleşmeyi tetikleme anlamına da geliyor. Yani bu özellikleriyle PKK sadece Kürtler için değil Ortadoğu ve dünya halkları açısından demokratikleşme ve özgürleşmede öncülük iddiası taşıma anlamına geliyor.

Bütün bu özellikleriyle demokratik dönüşümcü, eşitlikçi, özgürlük ve sosyalizm içerikli mücadelenin simgesi olan PKK’yi 43. yılına girerken kutluyorum! Bu onurlu ve insanlık açısından kutsal anlamlar yüklü mücadelenin amaçlarını gerçekleştirirken bu uğurda yaşamlarını feda eden şehitleri saygıyla anıyorum. Böylesi bir şehitler ordusu ve direnen halk gerçekliği ile PKK gibi bir özgürlük simgesi olan örgütü kesintisiz bir mücadele içinde tutan Önder Apo’nun özgürlüğüne kavuşması için mücadele etmenin bugün için kaçınılmaz bir görev olduğunu bilerek Önder Abdullah Öcalan’ın 43. Yılına girerken ikinci doğuş gününü kutluyorum.

Kendi akranı olan hareketlerin çoğu tasfiye olurken PKK’yi sürekli kılan ve bugün dünya halkları açısından bir çekim merkezi haline getiren ana espri ne oldu sizce?

1970’li yıllarda iki kutuplu dünyanın birini reel sosyalizm temsil ediyordu. Ve reel sosyalizm kendi içinde de parçalı bir duruşa sahipti. Doğal olarak da reel sosyalizmden etkilenmiş farklı reel sosyalist hareketler ya da partiler özgürlük ve demokrasi mücadelelerine öncülük ediyordu.  Bu partilerin kimi 1900’lerin başlarında kimi ortalarında kimi de 60’lı yıllarda ortaya çıkmıştı. Bu partiler kendi ülke ve halk gerçekliklerinden çok, reel sosyalizmin ihtiyaçlarına göre şekillendikleri ya da ona dönüştükleri için reel sosyalizm çözülüp çöktükçe benzeri bir sonu onların da birçoğu yaşadı. Ya silinip gittiler ya da çok marjinal birer tabela örgütlerine dönüştüler. PKK işte bu koşullarda reel sosyalizmden de etkilenerek doğan en genç parti oluyor. Ama hem genç ve hem de yeterince tecrübesi olmayan öncü kadrolarına rağmen PKK sadece direnmekle kalmamış herkesin birer birer silindiği, umutsuzluk ve inançsızlığın dünyaya giderek hakim olmaya başladığı yıllarda bile bir umut hareketi olarak kendini korumanın dışında bir insanlık hareketi olma özelliğine kavuştu.

PKK bunu nasıl başarabildi, bu özü nereden alıyor?

Bunu Önderliğin kişilik özellikleriyle ve çağdaşlarının akıbetlerinden ders çıkarmasıyla ilişkilendirebiliriz belki. Ama diğer yandan bu durumun Kürt ve Kürdistan realitesiyle de yakından bağlantısı olduğu bir gerçek.

Nasıl bir bağlantı bu?

PKK ortaya çıkarken kendisini bir diriliş hareketi olarak tanımladı. Çünkü “muhayyel Kürdistan” mezara gömülmüştü. Gömenler de sadece Bölgesel sömürgeci güçler değildi. Küresel güçler bu kararı vermişti. Böylesine kapsamlı bir öldürme yok etme ya da soykırım kararı karşısında PKK, Kürtler için son şans anlamına geliyordu. O nedenle PKK ve Önder Abdullah Öcalan’ın kazanmaktan başka bir şansı yoktu. Kazanmak için de sadece kapitalizmden değil, ömrünü doldurmuş olan reel sosyalist sistemden de kopmak gerekiyordu. Ve daha ilk günden itibaren Önder Abdullah Öcalan ve yol arkadaşları adım adım bu kopuşu gerçekleştirdi. İşte PKK, bu kopuş sürecinin bir aşamasında kuruldu. Reel sosyalizmin çıkarlarına uygun dayatmaları reddetti. Reel sosyalizme can ve kan veren paradigmayı sorgulayarak en son bilinen demokratik-ekolojik ve Kadın özgürlükçü paradigma ile demokratik sosyalizm yolunda yeni bir çığır açarak küreselleşti. Tüm bu özellikleriyle çürüyen kapitalist modernite ve onun etkisi altında kalan siyasal oluşumlardan çok farklı bir gelişim seyri izledi. Bütün bunlar Önder Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde gerçekleşti.

Önder Abdullah Öcalan çözümlemelerinde PKK’ye karşı gelişen saldırıları sürekli olarak NATO ve Gladio’nun içinde olduğu bir saldırı temelinde ele aldı. Bu güçlerin PKK’yi daha baştan hedefine almasının perde arkasında ne var?

Bu sorunun yanıtını Kürdistan ve Önderlik gerçeğinde aramak gerekir. Kürdistan uluslararası bir sömürge ve Kürt halkı küresel sermaye güçleri tarafından yok edilme sürecine alınmış. O nedenle Kürtlerin yaşatılması mevcut dünya sistemine karşı olmak onların planlarını boşa çıkarmak anlamına gelmektedir. Önder Abdullah Öcalan Sosyalist bir lider ve onun kurduğu Parti yani PKK de sosyalist bir hareket. Bu da uluslararası sermaye güçlerine karşı olmayı ifade etmektedir. Diğer yandan Ortadoğu stratejik olarak küresel güçler açısından önemini korumaktadır. Ve Sömürgeci faşist TC aynı zamanda NATO’nun reel de olsa sosyalizme karşı koçbaşı olarak kullandığı ileri bir karakol. Bunların dışında bölgede yaşanan İran devriminin bölgede yarattığı değişim de düşünüldüğünde NATO’nun, Gladio’nun hem bölge ve hem de Kürdistan üzerinde oynamak istediği rolünü daha iyi anlayabiliriz.

Daha grup aşamasında iken Kürdistan devrimcileri ve Önder Abdullah Öcalan CIA’nın ilgi ve takibi altındadır. ABD’nin Tahran Konsolosluğunda ele geçirilen belgelerde bu durum net bir şekilde ortaya çıkmıştır. Diğer yandan Türkiye sosyalist hareketi içinde CIA’nın bir kolu olarak çalışan Aydınlık hareketi ve Liderleri Doğu Perinçek de daha grup aşamasından itibaren Kürdistan devrimcileri ve Önderliği hedef almıştır. Bugün yaşanan uluslararası komplo gerçekliği, Önderliğin esareti ve Güneyde yaşanan TC-KDP ittifakı, Şengal antlaşması, Kuzeydeki soykırım durumu, vb. olayların hepsinin arkasında bu gerçeklik var.

Uluslararası komplo, PKK’nin ABD, Avrupa ve değişik devletler tarafından “terör listesine” alınması benzeri gelişmeler de bununla mı bağlantılı? Böylesi bir tarihsel arka plana mı sahip?

Terör listesi ve PKK liderlerinin ABD arananlar listesine alınması, Önderliğin esaretinin koyu bir tecrit altında sürdürülmesi tamamen yukarıda anlattıklarımızla bağlantılı. PKK’yi kriminalize ederek terör listesine alınmasının gerekçesi olarak gösterilen Olof Palme cinayeti de gösteriyor ki, PKK Küresel sistem tarafından hedef alınmıştır. Burada önemli olan PKK’nin yaptıkları değil ideolojik-örgütsel duruşudur. Olof Palme cinayeti Gladio-MİT ortaklığında gerçekleşmiştir. Ama olay PKK’nin üzerine atılmıştır. Bu durum İsveç devleti tarafından bugün resmen itiraf edilmektedir. DAİŞ, El Kaide gibi insanlık düşmanı örgütler bile tolere edilirken PKK’nin onlardan daha tehlikeli olduğunu açıkça söyleyen bu güçlerin duruşu PKK’nin ve Önderliğin sosyalist kimliği ile bağlantılıdır. Bugün PKK ve Önderliğe bu kimlikten vazgeçmesi dayatılmaktadır. Saldırıların ve terörist denilmesinin esas nedeni budur.

Kürt tarihinde olduğu gibi bugün de Kürt işbirlikçi sınıf ve ilkel milliyetçilik sürekli Kürtlerin gündeminde yer almaya devam ediyor. Bu sınıfın yukarıda sözünü ettiğiniz kesimlerle bağlantısı ne? Neden aynı kulvarda yer almayı tercih ediyorlar?

Bugün Önderlik ve PKK’nin üzerinde uygulanan baskı, tehdit, soykırım ve komplocu politikalar onların sistem dışı oluşuyla ilgili. Kürdistani diye nitelendirilen birçok hareket de sistem içidirler. Sistem içi olan bu hareketlerin temel özelliği de şu ya da bu güç ile sürekli işbirliği içinde onların çıkarları doğrultusunda hareket etmeleridir. Yani Kürt ya da Kürdistani olmaktan çok onların kimliğine damgasını vuran işbirlikçilik olmaktadır. Burada Kürt halkının ya da Kürdistan’ın çıkarları değil işbirliği yapılan gücün çıkarları ön plandadır. Yani etnik kimlik değil sınıfsal kimlik ön plandadır. Sistemsel kimlik bunun tamamlayanıdır. O nedenle bugün Kürdistan’da birakûjî değil, esas olarak sistem içlilikle sistem dışılık arasında kıyasıya bir mücadele vardır. İşte bu nedenle uluslararası komplonun önemli bir adımı olan Washington antlaşması ABD-KDP ve KYB arasında imzalanmıştır. Küresel sistem bu antlaşmayla birlikte Kürdistani kimlikli iki örgütü de PKK’ye karşı harekete geçirmiştir. Daha önce benzeri bir ittifak da yine ABD öncülüğünde TC ve başta KDP ve KYB olmak üzere birçok güneyli örgütün ittifakı temelinde Körfez savaşı sonrası 1992 Güney savaşında gerçekleşmişti. Şimdi Güney’de PKK ye karşı yürütülen savaş da aynı eksende gelişmektedir. Şengal antlaşması ile boyut daha da genişlemiş. BM de işin içine girmiştir.

Sözünü ettiğiniz bu güçler, bu durumda bugün PKK’ye karşı yürütülen savaşın asıl yürütücü güçleri mi oluyor, böyle tanımlamak doğru olur mu yani? Diğerlerinin rolü ne o zaman?

Bazen PKK ye karşı sanki Faşist sömürgeci TC savaşıyormuş gibi bir yanılsama içine giriliyor. PKK ile küresel, bölgesel ve yerel güçler arasında ideolojik-politik, örgütsel ve yaşamsal bir farklılık ve bundan kaynaklı bir çatışma olduğu unutuluyor ya da göz ardı ediliyor. Mevcut durum o nedenle doğru tahlil edilemiyor. Olay bugün Güney Kürdistan’ da dikkat çekildiği gibi birakûjî değil. Ya da TC’nin tek başına Kürt düşmanlığından kaynağını almıyor. Bir bütün olarak sistem içi ve sistem dışı güçler arasında düzeyi ve amacı farklı olan bir savaş yürütülüyor. KDP “PKK tasfiye olsun da nasıl olursa olsun” diyerek bu cephede yer alıyor. TC “bu PKK’yi önce halledip direnme noktalarını kıralım sonra Kürtlerin soykırımında sınır tanımayalım” diyerek şimdilik KDP ile işbirliği yapıyor. Küresel güçler bölgenin yeniden dizaynında PKK’yi kendi gerçek rakibi olarak görüyor ve tasfiyesi ya da güçten düşürülmesi için her türlü kirli ittifak ya da plan geliştiriyor. Yani burada Nazilerin rolünü Faşist TC üslenmiş oluyor. Naziler gibi Artık sıra kime gelirse ona saldırmayı planlamış bulunuyor. Küresel güçler de asıl hedefe değil başka hedeflere de saldırmaya başlayan Naziler gibi TC ile de çelişkiler yaşıyor.

Burada özelde KDP’ye verilen rolü biraz daha açmanızı isteyeceğim. Kürt özgürlük mücadelesinin başından bu yana sizin de işaret ettiğiniz üzere, KDP’nin sürekli olarak devrede tutulduğu görülüyor. Hatta sadece PKK değil, Dr. Şıvanlardan bu yana böyle bir realite var. Bugün Kürdistan’da PKK hareketine karşı KDP’ye özel olarak verilen rol ne?

Son gelişmelerle birlikte KDP’nin üslendiği rol ve misyon elbette üzerinde durulması gereken ciddi bir konu. KDP çokça değerlendirildiği gibi TC tarafından PKK’ye ya da diğer güçlere karşı kullanılmıyor. Ya da var olan ilişkinin boyutunu tümüyle o şekilde yorumlamak mümkün değil. Birçok zaman olduğu gibi KDP Faşist TC’yi PKK’ye karşı kullanıyor. Kürt halkının ve diğer siyasal hareketlerin tepkileri nedeniyle KDP kendi emrindeki güçleri bile tümüyle PKK’ye karşı harekete geçiremiyor. Ya da bu konuda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Özellikle DAİŞ saldırıları sonrası HPG gerillasının yarattığı direniş KDP’nin PKK ye karşı istediği gibi saldırma koşullarını ortadan kaldırdığı için faşist sömürgeci TC’nin askeri ve istihbarat gücünü, teknik donanımını gerillaya karşı kullanarak onunla savaşıyor.

Molla Mustafa Barzani’nin yönetimi ele geçirmesi sonrası KDP kuruluş amaçlarından oldukça uzaklaşarak aslında Kürt karşıtı güçlerinin kullandığı bir araca dönüştü. İran da demokrasi yanlısı Kürt güçlerinin tasfiyesinde KDP İran şahlığı ile birlikte hareket etmiştir. Bu ortaklık askeri eylemlilikler biçiminde gerçekleştiği gibi istihbarat bilgisi verme temelinde de gerçekleşmiştir. Yani KDP İran Kürt muhalefetine karşı savaşan Şahın bir milis gücü gibi davranmıştır. Kuzey’de Dr. Şıvanların, Faik Bucakların katliamında MİT’le ortak hareket etmiştir. Hewler’i YNK’nin elinden Saddam güçleriyle birlikte almıştır.

PKK’nin Güney Kürdistan’a yerleşmesinde önceleri belki kontrol altında tutarım kullanırım yaklaşımı içinde olmuştur. Önder Abdullah Öcalan’ın yoğun çabaları sonucunda bu durum gerçekleşmeyince, PKK’ye karşı kirli ittifaklar kurmaya başlamıştır. TC ile bu temelde belki ilerde daha detaylı verileri ortaya çıkacak kapsamlı antlaşmalar yapmıştır. En son Körfez savaşı sonrası ABD’nin koruması altında kurulan Hewler hükümeti PKK’ye karşı askeri saldırı kararı alırken TC de bu saldırıya ortak edilmiştir.

Bu süreç bugüne kadar derinleşerek devam etmiştir. Her saldırı dalgasını kıran PKK, zayıflamak, yok olmak değil dört parça Kürdistan’da konumu tartışılamaz bir güç haline gelmiştir. Güneyde KDP Kuzey’de Hizbul-kontra örgütlerinin saldırılarına karşı direnişte çelikleşen bir PKK ortaya çıkmıştır. O nedenle komplonun okları Önderlik üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu sefer ABD direkt olarak devreye girerek Komplonun ne kadar kapsamlı olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu komplo sürecinde KDP de bir rol üslenmiştir.

TC’nin kuzeydeki Hizbul-kontrası rolünü KDP üslenmiştir

Önderliğin esareti ile sonuçlanan bu süreç sonrası PKK içinde tasfiyecilik yine bu güçlerin ortak çabası ile gerçekleştirilerek PKK yok edilmek istenmiştir. İmralı’da Önderliğin ideolojik, politik, felsefik direnişi sonrası ortaya çıkan yeni paradigma ve direniş bu tasfiyeciliğin amacına ulaşmasını engellediği gibi, bu süreçten de PKK güçlenerek çıkmıştır. İşte o nedenle KDP mutlak sonuca gitmek için PKK gerillası ve önder kadrolarıyla birlikte hedef seçmeye başlamıştır. O hava saldırısı haberlerinde “TSK ve İstihbarat birimlerinin ortak çalışması sonucunda” diye geçen sunumdaki istihbarat bölümü aslında KDP’yi tarif eder hale gelmiştir. Diğer yandan KDP aslında bu askeri eylem birliği ile Kürdistani bir güç olma tanımından çıkmıştır. Adeta TC’nin kuzeydeki Hizbul-kontrası rolünü üslenmiştir.

Harpagos geleneğinin bir takipçisi

KDP’yi bu anlamda sadece PKK karşıtlığı üzerinden değil tüm Kürdistani değerlerin karşıtlığı üzerinden de ele almak gerekir. Örneğin Yıllarca Kerkük valiliğini ve örgütlenmesini, zenginlik kaynaklarını YNK’nin elinden alamayan KDP uydurma bir “bağımsızlık referandumu” ile Irak yönetiminin eline geçmesini sağlamıştır. Bununla DAİŞ’e karşı mücadele temelinde alanda kendisini örgütleyen PKK’nin de gelişmesini engellemeyi esas almıştır. Şengal’i DAİŞ’e kolayca teslim eden KDP, Şengal halkının iradesini temsil eden özerk yönetiminin tasfiyesi temelinde Şengal’in Irak yönetimine devredilmesini sağlayan antlaşmayı imzalamıştır. PKK’nin medya Savunma alanlarındaki etkinliğinin kırılması için neredeyse Bexdinan alanının tümünü TC üslerinin kontrolüne bırakmıştır. KDP bu durumuyla Med tahtını ve ülkesini Perslere peşkeş çeken Harpogos geleneğinin bir takipçisi olduğunu da göstermektedir.

Savaşın daha da boyutlanması ve KDP’nin TC’nin yanında açıktan yer alarak PKK’ye saldırması durumunda Kürtlerin halk olarak geleceği (dört parça itibariyle) nasıl etkilenir?

Bugün Güney Kürdistan da yaşanan iki çizgi mücadelesi aslında şu an Kürdistan’ın tümünde ve Kürtlerin bulunduğu tüm alanlarda şu ya da bu şekilde devam etmektedir. Birisi demokratik ulus diğeri ise kapitalist modernitenin işbirlikçi çizgisi olan bu iki zihniyet yapısı arasındaki savaş Kürtlerin kendi aralarındaki savaş değildir. Dikkat edilirse bu giderek tırmanan savaş ortamında PKK’yi destekleyen Kürtler ve dostları olurken KDP’yi destekleyenler de başta TC olmak üzere kapitalist modernitenin temsilcileridir. Onlar da Kürdistan da sömürgeciliği kurumlaştıran ve Kürt soykırımını planlayan güçler olmaktadır. Yani KDP, PKK ye karşı savaş adı altında aslında Kürt soykırımına hizmet etmektedir. Soykırım uşaklığı temelinde geliştirdiği saldırı ile KDP aslında DAİŞ’e karşı mücadele temelinde saygınlığı dünya kamuoyunda giderek artan gerilla ve özgürlük hareketini Kürtleri katlediyor demagojisi ile itibarsızlaştırmak istiyor.

KDP, PKK şahsında Kürtlere saldırıyor

O nedenle Kürtlerin Özgürlük kazanımları ve insanlık vicdanında kazandığı onurlu yer ciddi bir tehlike altındadır. KDP bu tehlikeli ortamı bilinçli olarak yaratmaya devam ediyor. O nedenle KDP, PKK şahsında aslında Kürtlere saldırıyor. Bunun için de sömürgeciliğin yapamadığı görevleri üslenerek Kürtleri katleden yabancı bir düşman güç pozisyonuna düşüyor. Eğer PKK’nin tüm duyarlılığına karşı savaş kaçınılmaz olursa bu Kürtlerin başta TC olmak üzere işgalci sömürgeci güçlere karşı yürüttüğü bir savaş olacaktır. Bu da Kürt özgürlük mücadelesinin varlığı koruma-özgürlüğü kazanma mücadelesinin önemli bir aşamasını simgelemektedir. Bunun için de dört parça Kürdistan’da bu varlık koruma ve özgürlük kazanma savaşına tüm yurtseverlerin katılması ve faşist TC’nin tümden Kürdistan’dan defedilmesi değil Ortadoğu halklarının baş düşmandan kurtarılmasına katkıda bulunması gerekir. Yani birakûjî değil işgalciliğe ve faşizme karşı savaşın gereklerini yerine getirmek özgürlüğü kazanmanın teminatı olmaktadır.

Birlik fırsatı Kürdistan hayalinin değil Harpagoslar geleneğinin mezara gömecektir

Bu birliği engelleyici faktörlerin ortadan kaldırılması ve Kürt birliğini parçalamayı esas alan tüm özel savaş oyunlarının bozularak mücadele alanına çıkılması Kürtlere tarihinde görülmedik bir fırsat sunacaktır. Bu fırsat Yeni bir NEWROZ meşalesinin yakılması anlamına da gelecektir.  Bu fırsat Kürdistan hayalinin değil Harpagoslar geleneğinin mezara gömülmesi olacaktır.  Demokratik ulus ve demokratik konfederalizm ekseninde gelişecek Kürtlerin ve halkların birliği demokratik Ortadoğu projesinin gerçekleşmesinin temel dinamiği olacaktır.

KDP’nin içinde yer almadığı ulusal birlikler de tartışılabilir

İşte KDP gerçekliği böylesi bir tarihi fırsatın kaçırılarak sömürgeci-soykırımcı güçlerin yeniden egemenliğinin tesis edilmesine hizmet ediyor.  Önder Abdullah Öcalan’ın Mesut Barzani’yi oluşacak Ulusal Kongrenin Eş başkanı olarak önermesi aslında KDP’yi işbirlikçilikten kurtarmayı hedefliyordu. Küresel ve bölgesel güçler bu durumu tehlikeli gördüğü için o süreci baltaladı. KDP de bu oyunun temel sürdürücü gücü oldu. O nedenle bugün gelinen aşamada KDP’nin içinde yer almadığı ulusal birlikler de tartışılabilir. Sömürgeciliğe ve küresel egemen güçlere dayanarak soykırıma hizmet eden bir güç zaten ulusal olmaktan çıkmış demektir. Şu an PKK’nin KDP’nin bu son noktaya gelmemesi için yoğun bir çaba içinde yapıcı bir duruş sergilediği görülmektedir. Bu da bir sonuç vermezse eğer KDP’siz ulusal birlik süreçlerinin devreye girmesi kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. 

Devrim yolu zahmetli engebeli olabilir ancak tüm engellere rağmen 43. İkinci Doğum yılına giren Önder Abdullah Öcalan çizgisi kazanacaktır. Faşizm ve İşgal mutlaka son bulacak, işbirlikçilik ve ihanet tarihin çöp tenekesine atılacaktır.

ANHA