Yaralayıcı diliniz yetti gayri – Rauf Karakoçan

Türkiye yeni bir barış kulvarına girmeye hazırlanırken, ‘Kürt-Türk kardeşliği, barış, demokratik toplum’ kavramlarının telaffuz edildiği bir dönemde, üzülerek söylemek gerekirse bazı medya organlarında kullanılan dil, hiç de tasvip edilecek bir dil değildir.
Dilin kullanılması düşünceyi ifade eder. Kişinin bakış açısı, düşünce biçimi, zihniyet yapısı, bilinç düzeyi dil ile yansıma bulur. Dilin yapıcı, kazanımcı, kaynaştırıcı, birleştirici kullanılması da bir kültürel düzey meselesidir. Toplumun yararına, çıkarına, kazanımlarına hizmet edilmesi gereken dil, kimilerince, artık hangi akla hizmet ediyorlarsa zehir saçıyor.
Dil konusuna dikkat çeken kimi olumlu çağrılar, bu sürecin akamete uğramaması açısından uyarıcı niteliktedir. Bazı medya kuruluşlarında arzıendam eden bazı siyasetçiler, medya mensupları, şu veya bu sıfatla programlara çıkıp konuşan yorumcular bilinç altında yatan düşmanlığını konuşturuyorlar. Sadece konuşmuyorlar adeta kin kusuyorlar. Sonuçta Elazığspor-Vanspor karşılaşmasında görülen manzaranın mimarları oluyorlar.
Son derece provokatörce, tahrikçi, fesatçı kullanılan dilin amacı barış olamaz. PKK’yi karalamakla, PKK’ye gönül vermiş milyonları karşıya almakla bu sürece hizmet etmedikleri açıktır. Kürt tarafı, terbiyesini takınarak, kendilerine ilişkin hakaret, yerme, düşmanlaştırma gibi dilin benzerini kullanarak aynı düzeysizliğe düşmeye tenezzül etmezler.
Kürtler politik kitlelerdir. Kendisine karşı kullanılan dilin ne anlama geldiğinin alasını bilecek, analiz edecek bilgiye de birikime de sahiptirler. Ama hiçbir zaman terbiye sınırlarını zorlayan, düşmanlığa hizmet eden bir dili benimsemediler.
Silahların bırakılması, sadece Türkiye için değil bölgesel gelişmelere hizmet edecek kadar etkili siyasi bir hava yaratmıştır. Bunu sadece biz söylemiyoruz, kimi devlet yetkilileri de dillendiriyor. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Irak ziyareti sonrası da benzer düşünceleri telaffuz ediyor. ‘Stratejik derinliği’ gören biridir. ‘Mezopotamya birliği, Levant birliği’ gibi kavramlar kullanıyor. Önder Apo, daha geniş bir enternasyonal birliği oluşturma arzusundadır. Bütün bu gelişmelere yol açan sürecin bir tarafı olan Kürtlerin iradesine karşı kirli ve mesnetsiz bir dil kullanmak kişinin düzeyi ile alakalıdır.
Silahların bırakılmasının bu gelişmelere yol açtığı doğru ama ondan öncesi de devletin insafa geldiğini de görmek gerekir. İnkâr ve imha politikaların anlamsızlığı anlaşılmış olmalıdır. Bir sorun varsa karşılıklıdır, çözümü de karşılıklıdır. Yani, iki taraflı tezahür eden bir durumun hem ürünüdür hem de sonucudur.
Yeni döneme giden yolda tarafların empati yaparak, hoşgörülü davranarak, yapıcı, ön açıcı olması işleri daha da kolaylaştıracaktır. Hâl böyleyken faturayı sadece bir tarafa kesmek, nerden bakılırsa bakılsın çok abes bir durumdur. Vuruşarak yenişemeyen bir durumun tek mümessilinin olmadığını, tek taraftan kaynaklanan bir durum olmadığını idrak etmek gerekiyor. Hassasiyetlerden bahsedilecekse her iki taraf için de hassasiyet gerekiyor. Bunu anlamak gerçekten o kadar zor mu?
Türkiye halkları ne çektiyse bu zehirli dilden çekti. Halkları birbirine düşmanlaştıran tuzu kuru, beyaz yakalıların, bilmem daha nice kendini bilmezlerin kullandıkları bu yaralayıcı dil yetti gayri. Aslında çirkin ifadelerle kullanılan dil, sahibine de bir şey kazandırmaz. Halkların birlikte, bir arada yaşamaktan başka şansı yoksa, düşmanlaştıran dilin sahipleri, eninde sonunda Kürt’ün iradesine saygı göstererek irfan öğrenecekler. Bunun için biraz tevazu yeterli olacaktır.
Bu dil konusuna önemle, özenle eğilmek, hem ahlaki açıdan hem kültürel açıdan üzerinde durmakta fayda vardır. Toplumda yerleşmiş ahlak kurallar ve kültürel değerler açısından dilin iyi kullanılması insan iletişiminde saygının bir gereğidir. ‘Bilgi insanı mütevazi yapar’ diye bir söz vardır. Bağırarak konuşmak bile saygısızlığa tekabül eder. Kişinin heybesinde bahsini ettiğimiz erdemler yoksa ahlaki ölçüleri sorgulanır hale gelir.
Siyasettin yegâne çözüm aracı olduğunu bilerek siyasetin ahlakla bağını iyi kurmak (buna ahlaki-politik demekte mümkündür), kişiyi edep sahibi yapar ve etik davranmaya zorunlu kılar. Yeni dönem için aranan dil tam da böyle pozitif bir dil olmalıdır.
Arkası-önü belli olmayan, tarihle, bilimle, felsefeyle, dinle bağı kurulamayan sığ düşüncelerle ahkam kesmek, akıl vermeye kalkmak cehaletin ürünüdür. Bu mantıkla çözüm üretilmez tam tersine çelişki ve çatışma yaratır. Art niyetli, kötü amaçlı kullanılan dille değerlendirmelerde bulunanları aklıselime davet etmek gerekir. Bilinmelidir ki bu ülkenin toprağı da toplumu da artık kana doymuş durumdadır.
Kışkırtan, karıştıran, tahrik eden, ortamı bulandıran, kısaca kötü kullanılan dilin amacı ve hedefi, ateşe su taşıma yerine benzin dökmek olduğu bilinerek süreci zehirlemektedir. Halkların hayalleriyle, kaderiyle, geleceğiyle oynanmaktadır. Bu dilin sahiplerine, savaş çığırtkanlığı yerine sükûtun altın olduğunu bilerek susmaları daha hayırlıdır ve barışa hizmettir.