Ulusal oruçtan özgürlük hamlesine 25 yıl- SELAHATTİN ERDEM
Eğer biraz yurtseverlik ve demokratlık damarın varsa, o halde 17 Şubat günü sen de Köln’e git! Bu özgürlük ve demokrasi şöleninin dışında kalma! Tarihe tanıklık et ve özgürlük tutumuna katıl!
Fiziki özgür koşullarda yaptığı son 15 Ağustos değerlendirmelerinde Önder Apo, ‘mevcut biçimiyle savaşın artık pata konumunu yaşadığını, bu durumun daha fazla sürmesinin iki tarafta da yozlaşmaya yol açacağını, bu nedenle köklü bir değişim süreci yaşayacağımızı, tüm partinin ve halkın böyle bir değişime hazır olması ve Önderliği doğru izlemesi gerektiğini’ ifade etmişti. Gerçekten de geçen çeyrek asırlık süreçte neredeyse bin yıllara bedel bir değişim yaşandı.
1998 yılının ilk haftasında Suriye’de kalma koşullarının ortadan kalktığı süreçte Önder Apo, bir yandan uygun ifadelerle yaşanan süreci değerlendirmeye, daha derinden çözümlemeye ve sıkıntılı durumu ifade etmeye çalışıyor, bir yandan da çevresine fazla yansıtmamaya ve bir panik havası yaratmamaya özen gösteriyordu. 9 Ekim gelirken sıkıntı doruğa çıkmıştı. Kürdistan’a mı Avrupa’ya mı yol almak gerekiyordu? Önder Apo sonunda Avrupa yolunda karar kıldı ve o meşakkatli yolculuğa çıktı.
Bu durumdan, en yakınları dahil hiç kimsenin somut ve yeterli bilgisi yoktu. Bu koşullarda Önder Apo’nun yaşadığı sıkıntılı durumu, benzer sıkıntıları yaşıyor olacaklar ki, ilk önce zindanlardaki devrimciler hissetti. Önce Halit Oral, “Güneşimizi Karartamazsınız” diyerek bedenini ateşe verdi. Ardından Aynur Artan ve diğerleri geldi. Hareket ve halk için köklü değişim ve yeni mücadele süreci fedailik temelinde başlamıştı.
Önder Apo, uluslararası komplo saldırısına ilişkin ilk kapsamlı değerlendirmesini 15 Ekim günü Rusya’dan yaptı. Ardından 25 Ekim günü yaptığı değerlendirmeyle olayı tümüyle çözümleyip tehlikelere işaret etti ve toplumu duyarlılığa çağırdı. Önder Apo’nun Avrupa’ya çıkışı ve uluslararası komplo saldırısı Kürt toplumunda heyecan yaratmıştı. 11 Kasım’da Roma’ya ulaştığı duyulunca, Avrupa’daki on binlerce Kürt Roma’ya akın etti ve meydanları doldurarak özgürlük nöbeti tutmaya başladı.
Kenya’da 15 Şubat 1999 günü baskı ve hile sonucu kaçırıldığını anlayınca, ilk tepki olarak susmaya karar verdiğini ifade etti Önder Apo. Fakat daha sonra komplonun amacının da her şeyin karanlıkta kalması olduğunu düşünerek bu kararından vazgeçtiğini ve komployu deşifre ederek ona karşı aktif mücadele yürütmeye karar verdiğini belirtti. 25 yıllık tarihi İmralı mücadelesi işte bu temelde gelişti ve tarihin en büyük devrimci kazanımını yarattı.
İmralı mahkemelerinin yapıldığı süreçte Önder Apo, arkadaşlarını ‘duygusallığa yer olmadığı, tepeden tırnağa kadar kendimizi sorgulayarak köklü bir değişim ve dönüşüm yaşamamız gerektiği, kendisinin de böyle yaptığı’ konusunda bilgilendirdi. Sonraki süreç insanlık tarihinin en köklü değişimine ve en büyük zihniyet devrimine tanıklık etti. Önder Apo, özgürlükçü akımları iktidar ve devlet paradigmasından kurtararak, demokratik toplumcu yönetim paradigmasına; kadın özgürlükçü, ekolojik ve demokratik toplum paradigmasına kavuşturdu. Devletçi uygarlığa karşı demokratik uygarlık kuramını geliştirdi ve kapitalist moderniteye karşı demokratik moderniteyi tanımladı.
15 Şubat komplosunun ilk yıldönümü yaklaştığında avukatların “Yıl dönümünde ne yapılsın?” sorusuna Önder Apo “Oruç tutulsun” cevabını verdi. Komploya ve İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemine karşı duruşun ve mücadele edişin temel yöntemi olarak Önder Apo, oruç tutmayı öngörüyordu. Belli ki oruç tutmak en derin nefis sorgulamasıydı. Ancak böyle bir sorgulama ile uluslararası komplo ve İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemi doğru ve yeterli bir düzeyde anlaşılabilir ve ona karşı başarılı bir mücadele yürütülebilirdi. Böylece “Kara gün” olarak tanımladıkları 15 Şubat, Kürtler için bir “Ulusal oruç günü” haline geldi.
2 Ağustos 2002 günü Türkiye meclisinde yapılan anayasa değişikliği ile idam cezası kaldırılıp yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası geçirildiğinde, “2 Ağustos günü halk ne yapsın?” diye avukatlar yine sordular. Bu soruya Önder Apo, “Birbirine gül versinler, çevreye gül dağıtsınlar” cevabını verdi. Böylece Kürtler için 2 Ağustos “Gül Bayramı” haline geldi.
Önder Apo, 1925 yılında Şeyh Said’e yönelik provokasyonun da 15 Şubat günü gerçekleştirildiğini değerlendirerek, 15 Şubat gününü “Kürt Soykırım Günü” olarak ilan etti. Böylece Kürt halkının “Kara gün” tanımlamasına bir de “Soykırım günü” tanımlaması eklendi. 15 Şubat, Kürtler için aydınlığa çevrilmesi ve özgürlük günü yapılması gereken bir gün haline geldi. Oruç tutmaktan serhildana kadar her yöntemle mücadele edilmesi gereken bir güne dönüştü. Böylece 25 yıl gibi upuzun bir zaman dilimi geçti. Kürt toplumu tarihinin en uzun, en ağır, en acılı, en tepkili, ama aynı zamanda en çok umutlu, heyecanlı ve eylemli çeyrek asrını bu temelde yaşadı.
2006 yılının Şubat ayına girildiğinde, Süleymaniye’nin duygulu kızı Viyan Soran, “İmralı sistemi ile birlikte yaşamaya alışmamak ve bu sistemi tümden reddetmek” gerektiğini yazarak bedenini ateşe verdi. Herkesi, komploya ve İmralı sistemine karşı çok daha etkili mücadeleye çağırıyordu. Söz konusu çağrıya cevap Amed gençliğinden ve halkından geldi. 2006 Newrozunda halk meydanları tümden doldurdu ve gençlik bir hafta boyunca sokakları işgal ederek Amed’teki yaşamı durdurdu.
Viyan çağrısının etkisi, Yeniden İnşa Komitesi üyeliğini yaptığı PKK’de de duyuldu. 2008 yazında yaptığı 10. Kongresinde PKK, İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemine karşı mücadelenin yoğunlaştırılması ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün istenmesi gerektiğini tespit etti. Sonraki süreçte bu talep örgütten örgüte yayılarak tüm Kürt toplumunun ve dostlarının talebi haline geldi.
İmralı tecrit, işkence ve soykırım sistemi altında geçen çeyrek asır, tarihin en ağır fiziki ve psikolojik işkencesine, baskı ve zulmüne tanıklık etti. Aynı zamanda Kürt toplumunu derinden bilinçlendirip eğiterek özgürlük tutkulu bir toplum haline getirdi. Kadınlar ve gençler öncülüğünde Kürt halkının yürüttüğü mücadele Kürdistan sınırlarını da aşarak tüm bölgeye ve dünyaya yayıldı ve başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenler için en büyük ilham ve moral kaynağı haline geldi.
Şimdi bu zulmü ağır ve mücadelesi büyük sürecin yirmi beşinci yıldönümü yaşanıyor. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen Küresel Özgürlük Hamlesi temelinde dört parça Kürdistan’daki ve dünyanın dört bir yanındaki Kürtler ayakta, yine Kürt dostu olan tüm kadınlar ve gençler, sosyalistler ve demokratlar ayakta! Herkes hep bir ağızdan Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü haykırıyor. Bu temelde yürüyor, bu temelde yaşıyor ve bu temelde duyuyor!
25’inci yıldönümünde 15 Şubat komplosunu protesto etmek ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü istemek üzere dünyanın her yerinde büyüklü küçüklü eylemler yapılıyor. Bu temelde eylem olmayan ülke ve kent bulunmuyor. Avrupa’daki yürüyüşler Ocak ayı ortasından itibaren başladı. Kürt ve enternasyonalist gençler üç kol halinde yürüyorlar ve Strasburg’da birleşip Köln’e ulaşacaklar. 1 Şubat günü Kars ve Van’dan başlayan “Büyük Özgürlük Yürüyüşü” kolları onlarca şehir ve kasabadan geçerek Amed’te buluştular ve birlikte 15 Şubat günü Amara’ya ulaşacaklar. Kuzey ve Doğu Suriye halkları zaten her gün ayaktalar ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için gece-gündüz demeden sürekli yürüyorlar.
Belli ki tüm bunların finali 17 Şubat günü Köln’de olacak. Köln’ün sokak ve meydanlarını dolduran Kürtler ve dostları, kadınlar ve gençler, sosyalistler ve demokratlar, tarihi bir özgürlük iradesi ortaya koyarak Önder Apo ile bir olduklarını ve fiziki özgürlüğünü istediklerini ortaya koyacaklar. Komplodan hesap sorup, komplocuları biraz vicdanlı olmaya davet edecekler. Artık İmralı sistemiyle birlikte yaşamak istemediklerini belirterek, Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayacak büyük yürüyüşü başlatacaklar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika