Türkiye’nin Reisi, AKP’nin Şefi Erdoğan’dan Suriye açılımı- RAUF KARAKOÇAN

Türkiye’nin Reisi, AKP’nin Şefi Erdoğan’dan Suriye açılımı- RAUF KARAKOÇAN
10 Jul 2024   05:11

Akşam uyu sabah uyan yeni bir duyuma alışık kulaklara sahip Türk toplumu, her an ‘Suriye’den davet gelebilir’ yorumlarıyla güne başlıyor. Acaba ne oluyor? Soruları soruluyor ve bütün basın düğmeye basılmış gibi uzman görüşleriyle ekranlarda bu konuyu laklak edip duruyor. ‘Suriye’ye dostluk elimizi her zaman uzattık, uzatmaya devam ediyoruz’   diyen Erdoğan, öylesine allık bir taban yaratmış ki ne satarsa satsın alıcısı hemen hazır. Yani ‘ala düşmek’ gibi bir durum. Demem o ki aldatılmaya, tuzağa ve hileye düşmeye hazır bir toplum var.

Konuya girmeden önce Erdoğan’ın Türkiye-Hollanda maçını izlemek için gittiği Berlin’de konvoyu görüntülendi. Tek kelimeyle görgüsüzlük örneği. Geri kalmış Türk toplumunu ancak böyle bir görsel şov izah eder. Tam da allık Topluma müstahak bir reis, şef, halife, diktatör adına her ne denilecekse tanrı öyle bir lider bahşetmiş Türkiye’ye.

Eşeğin yükünden düşmüş karpuz gibi parçalanmış, dağınık ve sorunlu bir konu haline gelmiş Suriye krizi şipşak çözüm aşamasına gelmiş de kimsenin haberi yok. Bu konu bir an önce hal olsun gibi aceleleri varmış gibi bir halleri var. Yıldırım nikahı gibi bir şey yani. Bolca küfürleşmeden sonra anında yapılan dil-üslup değişikliğiyle dostluk-kardeşlik-yardımlaşma muhabbetlerine yerini bıraktı.

İki ülke arası ilişkilerin ilk önce neden, nasıl ve niçin bozulduğunu? anlamak gerekir. Buna tam ve doyurucu, aynı zamanda gerçekçi cevaplar bulunması gerekir. Ardından da yumuşama, normalleşme aşamasına gelmesini gerektiren gelişmeleri, yani yetkililerin bildiği kamuoyunun bilmediği ne var acaba? Uzlaşmaz çelişki gibi görünen Türkiye-Suriye ilişkileri anında liderlerin görüşme aşamasına gelmiş olması tuhaf ama beklenen bir durumdur. Sanki kafalarına taş düşmüş de ayılmışlar, yaptıkları kötülükten dönme kararı almışlar. Çok ciddi işler ama şaka gibi gelişmeler. Yeşilçam filmleri gibi, gözleri görmeyen biri kaza geçirir anında gözleri açılır. Ya da tam tersi. Kaza ile gelen sağlık.

Bizi ilgilendiren en önemli tarafı ise sorunun nasıl çözüleceği kısmıdır. Suriye iç savaşının asıl sorumlusu, akan her damla kanın vebalini boynunda taşıyan Erdoğan, gerçekten sorunun çözümünden yana mıdır? Yoksa yeni mağduriyetler yaratma peşinde midir? Kürtlere düşmanlığı baki olan diktatör Erdoğan, Esad ile görüşerek kendisince sorunu nihai çözüme kavuşturmayı arzu ediyor. Gel gör ki arzu edilenin bir de ‘ama’ sı var. Erdoğan güven vermeyen, siyasette kişilik bozukluğu yaşayan, her konuda yalan söyleme gereği duyan bir karaktere sahip. Kürtlerin kazanımlarını ortadan kaldırarak, özerk yönetime son vererek, işgal ettiği alanların demografik yapılarını değiştirip idari yapısını kendisine bağlayarak, bu alanlarda insanlığa karşı suç işleyerek, radikal İslami çeteleri dünyanın başına bela ederek, İdlib’i çetelerin üssü haline getirerek bu devasa sorunları bir çırpıda nasıl çözeceği merak konusudur.

Türkiye’nin Suriye’deki varlığı öyle bir noktaya gelmiş ki Türkiye’nin çıkarları açısından ve Erdoğan’ın kurduğu hayaller açsısından anlamsız hale gelmiştir. ‘Al ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz’ diye bir deyim var. İşte varılan nokta tam da burasıdır. Beslediği çeteleri zor kullanmakla da artık elinde tutamaz. Kayseri’deki Suriye karşıtı saldırıların ardından, Türkiye’nin beslediği Suriye Milli Ordusu, ya da sözde Özgür Suriye Ordusu gibi, İslami çetelerin hakimiyetindeki alanlarda Türk bayraklarının indirilmesi, yakılması birkaç dakikalık zamanlarını aldı. Kayseri AKP’nin kalesi dinci muhafazakâr kesimin mutlak hakimiyetinde olan bir yerdir. Mülteci sorununu her yerde olduğu gibi Kayseri’de de onların başına bela eden Reisleri Erdoğan’dır. Kayseri’deki saldırılar Suriye’de Türk bayraklarının paçavraya çevrilmesine yetti de artı bile.

AKP’nin şefi Erdoğan, Suriye’de elinde iki ucu pislenmiş bir değnek tutuyor. Kime ve nereye sallıyorsa oraya pislik bulaşıyor. Buradan nasıl bir çözüm çıkacağını bekleyip görmek lazım. Suriye’nin görece en istikrarlı alanı şu anda Kuzey-Doğu Suriye özerk yönetim alanlarıdır. Sürekli Türk devletinin ve KDP’nin askeri, siyasi, ekonomik saldırıları altında olmasına rağmen halklar açısından ciddi bir öz yönetim deneyimi yaşamaktadır. Sıkıntıları ve sorunları olmasına rağmen gelecek vaat eden, demokratik seçeneği sunan, halklar arası gerçek yakınlaşmayı, ortaklaşmayı fiilen yaratan idari bir sistem yaratmıştır. Deneyimleyerek en idealine ulaşma çabasındadır. Erdoğan-Esad yakınlaşması ve uzlaşması, özerk yönetimi görmezden gelerek topluma yeni bir deli gömleği giydireceklerse buradan Suriye barışı çıkmaz, çıksa çıksa ancak yeni bir kaos çıkar. Suriye’yi yeni bir çatışma ortamına sürükleyerek Türkiye’deki mültecileri geri döndüremezler. Çetelerin baş kaldırışını engelleyemezler. Kısacası ‘zorla sıçanı tutamazlar’.

Erdoğan ve Esad arası olası ilişkilerin başlaması, Rojava ve özgürleştirilen alanlardaki halk bileşenleri için yeni dönemin başlangıcı anlamına gelecektir. Dışarda sorunlarını halleden Esad iç sorunlara odaklanacaktır. Zorla değil de zekâ ile sorunlara yaklaşıp çözüm aramak bütün toplumsal kesimler ve Suriye’nin geleceği açısından elzemdir. Kürtler yaşadığı bütün mağduriyetlere rağmen elinde imkân ve fırsatlar olmasına rağmen Şam yönetimiyle kopuşu asla gündemlerine almamışlardır. Çünkü hep çözüm üreten taraf olmuştur. Sorunların diyalog yoluyla, halkların çıkarına uygun demokratik haklar temelinde çözümü herkese kazandıracaktır. Özerk yönetim modeli, Suriye için önemli ve istikrarlı bir model olacaktır. Bunun gerçekleşmesi halinde Ortadoğu halkları açısından da örnek teşkil edecektir.

Acı yaşamış, katledilmiş, yerinden edilmiş Suriye halk bileşenlerinin yaşadıkları savaştan çıkaracağı en önemli ders kendileri için en ideal model olan demokratik toplum modelini hayata geçirmeleridir.