Suriye'deki Aleviler – 3
2011'de Suriye’deki halk hareketleri patlak verdiğinde, Alevilerin çoğunluğu mezhepsel zulüm korkusuyla Esad rejimini desteklemeyi seçti. Muhalif seslerin varlığına rağmen, Alevilerin pozisyonu rejimin şiddetli baskısı nedeniyle birleşik kaldı. Esad'ın 8 Aralık 2024'te devrilmesinin yarattığı sevinç, mezheplerinden dolayı gördükleri zulüm nedeniyle kabusa dönüştü ve Suriyeli Alevilerin geleceği tehlikeli bir viraja girdi.

ALEVİLER VE 2011 AYAKLANMALARI: ESAD'IN DEVRİLİŞİ VE SONRASI
2011'de Suriye'de halk hareketi patlak verdiğinde, Aleviler ciddi bir varoluşsal ikilemle karşı karşıya kaldılar. Ya yıllarca kendilerini koruyan rejimin yanında yer alacaklar ya da sokağın özgürlük ve adalet taleplerinin yanında yer alacaklardı. Nihayetinde, Alevilerin çoğunluğu, rejimin tarafını seçti. Nedeni ise rejimin düşmesinin, özellikle mezhepçi söylemin tırmandığı ve dünyanın farklı ülkelerinden cihatçı grupların gelmesi ve tekfirci örgütlerin türediği bir ortamda, Sünni çoğunluğun elinde zulme maruz kalacakları korkusuydu. El Nusra ve DAIŞ’in işgal ettiği bölgelerde diğer mezheplere karşı gösterdiği vahşet, bu korkuyu doğrular nitelikteydi.
Beşar Esad bu korkuyu ustaca kullandı ve rejiminin düşmesi durumunda Aleviler için gelecekleri konusunda kara bir tablo çizerek, Alevilere 2 seçenek sundu: Ya baskıcı ama nispeten güvenli rejim çatısı altında kalmak ya da cihatçı grupların kazanması durumunda bilinmeyen bir akıbetle yüzleşmek.
Sonuç olarak Alevilerin çoğu, savaş yıllarında onbinlerce ölüm, yaralanma ve sakat kalmayı göze alarak, ağır bedeller vererek Baas rejiminin yanında yer almayı seçti.
Tüm bunlarla birlikte Alevi toplumunun Baas rejimine karşı tutumu tamamen bir değildi. Sınırlı da olsa Alevilerin bir kesimi, değişim çağrısında bulunan ve Esad'ın politikalarını eleştiren tutumlar ortaya çıkardı. Ancak bu tutumlar, Baas rejiminin her türlü muhalefeti şiddetli bir şekilde bastırmasının yarattığı korku nedeniyle marjinal kaldı. Nihayetinde bu kesimler yaşanan olaylar karşısında olabildiğinde etkisiz kaldı.
ESAD'IN DÜŞÜŞÜNE KADAR GEÇEN SÜREÇ
8 Aralık 2024 sabahı, Beşar Esad rejimi, bölgesel ve uluslararası destek ve planlar sonucu HTŞ ve ortak gruplarının eliyle, tüm dünyayı şaşırtan bir hızla düştü. HTŞ sadece 11 gün içinde başkent Şam'a ulaşmayı başardı ve Beşar Esad'ı Moskova'ya kaçmaya zorladı. Ahmed El Şara (Ebu Muhammed El Colani), cumhurbaşkanlığı sarayına çıkarak yeni bir dönemin başladığını ilan edip yönetime geldi.
Alevi toplumu başlangıçta Baas rejiminin çöküşünü büyük bir sevinçle karşılamış, yıllarca çektikleri acılardan kurtulduklarını düşünmüştü. Özgürlük ve adaletin sağlanacağını uman Alevilerin bu sevinci uzun sürmedi.
HTŞ hızla tekçi bir geçiş hükümeti kurmaya başladı. Ordu ve polisi feshetmek, anayasayı askıya almak, siyasi partileri feshetmek, çalışanları işten çıkarmak ve gayrı resmi bir şekilde mülklere el koymak gibi bir dizi karar aldı.
HTŞ’nin yönetime geçmesiyle Alevilere karşı sistematik saldırılar gelişti. Halep’teki Alevi inanç mekanlarını yıkıldı, Alevilerin çoğunlukta yaşadığı Suriye’nin kıyı kentlerinde 6-10 Mart 2025 tarihleri arasında katliamlar gerçekleştirdi. Katliamlar sonucu kadın, erkek, çocuk, yaşlı binlerce Alevi öldürüldü. HTŞ yönetimi katliamlardan Türk devletine bağlı çete gruplarını sorumlu tuttu.
Tüm bunların sonucunda Baas’ın düşüşünden sonra baskı rejiminden kurtulduklarını umut eden Alevilerin durumu, karanlık ve belirsiz bir kabusa dönüştü.
ALEVİLERİN KADERİ ÇOĞULCULUĞU TANIYAN BİR TOPLUM İNŞASINA BAĞLI
Suriye Alevileri, onlarca yıldır dışlanma ve zulme maruz kalmış bir toplum olarak öne çıktı. Hafız Esad'ın 1970'te iktidara gelmesinden sonra, Suriye'nin modern siyasi sahnesinde merkezi aktör haline geldi. Suriye’nin sosyal dokusunun, demografisinin bir parçası olarak Alevilerin geleceği, ülkenin gerçek ve kapsayıcı bir ulusal uzlaşı sağlama kapasitesine bağlıdır. Bu uzlaşı da mezhepçi söylemlerden uzak, seküler, eşit yurttaşlık ve toplumsal adalet ilkelerine dayalı, tüm mezhep ve bileşenlerin barış ve güven içinde yaşayabileceği bir ülke inşası için çalışmasına bağlıdır.
Ancak böyle bir uzlaşmayı başarmak, özellikle de iç savaşın bıraktığı ağır nefret mirası göz önüne alındığında kolay olmayacak. Bu, tüm taraflarda gerçek bir siyasi iradenin yanı sıra Suriye halkının çıkarlarını her şeyden üstün tutan uluslararası ve bölgesel destek gerektiriyor.
Sonuç olarak Alevilerin geleceği de Suriyeli tüm halkların geleceği gibi, ülkenin kanlı geçmişinin ötesine geçme, çeşitliliği bir bölünme nedeni olarak değil bir güç olarak gören şekilde gelecek inşa etme yeteneğine bağlıdır. Suriye ancak adalet ve eşitlik yoluyla şiddet sarmalından çıkabilir, gelecek nesiller için güvenli ve istikrarlı bir gelecek sağlayabilir.
(cj)
ANHA