Suriye halkları söz ve yetki sahibi olmalıdır – Rauf KARAKOÇAN

Ortadoğu halklarının merkezi uygarlık sisteminin ortaya çıkışından günümüze kadar maruz kaldığı hiyerarşik iktidar yapıları artık aşılması gereken bir süreci yaşıyor. Son yüzyılda kurulmuş ulus devletler ise gerçekleştirdikleri sayısız kanlı askeri darbelerle birbirlerini boğazlayan diktatörlüklere dönüştüler.
İktidar olan faşist yönetimlerin biri gidiyor biri geliyor. Ortadoğu halkları, ulus devletlerin pençesinde adeta can çekişir hale gelmiştir. Ortadoğu coğrafyasının her tarafından neredeyse petrolden daha fazla kan fışkırıyor; bir türlü kaostan ve kriz girdabından kurtulamıyor.
En köklü devletlerden olan İran devleti, din adına kurulmuş olmasına rağmen dinden, imandan, vicdandan kopmuş, halkları artık nefes alamaz hale getirmiştir. İnsanları ipin ucunda sallandırarak varlığını sürdüren despotik bir rejimdir.
Türkiye, kendi iç bünyesindeki azınlıkları kan, katliam, asimilasyon, sürgünler ve daha nice kanunlarla ortadan kaldırmaya çalışma girişimleri ile tek ulus yaratma ülküsüne bir türlü varamadı. Yarım asırdır Kürtlerle yürüttüğü düşük yoğunluklu savaşla Kürtlerin varlığı ortadan kaldırılamamıştır. Bunca kan akıtıldıktan sonra Kürtlerle kalıcı bir barışa gelinmiş olması Türkiye devleti adına umutlu bir gelişmedir. Sadece Türkiye için değil bölge içinde rol model olmaya aday bir ülke haline gelmesi içten bile değildir.
Irak BAAS rejimi dış müdahaleyle yıkılırken adına Arap ulus milliyetçiliği de diyemeyeceğimiz Arap milliyetçiliğinden daha gerici, Sünni mezhep azınlığına dayanan iktidardan geriye sadece bir tortu kaldı. DAIŞ’i doğuran bir zeminden kurtulmuş değildir. Saddam sonrası Irak toplumu halen de kendisine gelememiştir.
Hakeza Filistin ve Lübnan çağının kapanması dinsel örgütlemeye benzer akıbete uğramasını engelleyemedi. Son yılların en kanlı savaşında gark olup gittiler. Ortadoğu’nun çoklu kültür ve inanç gruplarının ve sayısız kimliğe sahip halkların bir arada yaşamasına uygun paradigmadan yoksunluğu çelişkiler, çatışmalar ve kanlı kıyımların hiç eksik olmadığı bir ‘kader’ coğrafyasına dönüştü.
İsrail de sürekli tehdit algısıyla yaşayan bir ülke olmaktan kurtulmalıdır. İlelebet bir savaş içinde kalarak varlığını idame etmesi İsrail için sürdürebilir bir politika olmaz. Halklar arası kardeşlik bağları kadar dinler arası hoşgörü de sağlanmalıdır.
Suriye halkları da bu kan deryasında yüzen halklardan biri haline geldi. En fazla askeri darbelerin yaşandığı Suriye BAAS’ı tarih sahnesinden silinirken tıpkı Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de meydan DAIŞ artıklarına kaldı. Ama her nasılsa Irak merkezli DAIŞ’e karşı savaşan uluslararası güçler, Suriye’de ki DAİŞ artıklarının sırtını sıvazladılar.
Hiçbir engele takılmadan Alevi topluluğuna karşı soykırım uyguluyorlar. Binlerce Alevi’yi katlettiler, yüzbinleri de yerinden-yurdundan edip göçerttiler. Hızını alamayıp Dürzi topluluğuna saldırdılar. Kimlere gücü yeterse onlara saldırmaktan geri durmuyorlar. Küresel çaptaki cihatçıların yuvası haline gelen Suriye’nin azınlık halklar, inançlar ve hatta seküler demokrat Araplar için yakın gelecekte daha fazla tehlike saçacağı muhakkaktır.
Suriye’de yaşayan halkların önüne belki de tarihlerinde ilk kez demokrasi seçeneği gelmiştir. Demokratik yönetim modelinin, demokratik idari sistemin ve Demokratik Toplum inşasının en iyi uygulama fırsatını Suriye halkları yakalamış durumda. Demokrasinin su ve havadan daha fazla gerekli olduğu bir sürece girilmiştir.
Şam’ın yeni ev sahipleri, uluslararası güçlerden kabul gören DAIŞ artıklarından oluşmuş bir yönetimdir. Bu yönetime karşı Suriye halkları kendine en uygun modeli seçme hakkına ve gücüne sahiptir. Demokrasiyi mutlaka teneffüs etmeleri gerekir. Yaşanan katliamlardan ders çıkarıp birlikte yaşama kültürünü geliştirmeleri bu nedenle önemlidir. Suriye için demokrasi seçeneği hayati öneme sahip tarihi bir fırsattır ve bu fırsatı Suriye mutlaka değerlendirmelidir.
Öz savunmalarını örgütlemenin ve geliştirmenin dışında yaşama seçeneğinin olmadığını bilmek gerekir. Bu yüzden demokratik özerk yönetimler kurmanın tam zamanıdır. Özelliklede Aleviler, ‘kasabın elinde can çekişen bir koyun gibi’ savunmasız kalacaklarına öz direniş güçlerini oluşturmalılar. Hakeza Dürzilerin de benzer bir savunma mekanizmasını kaçınılmaz bir görev olarak görmeleri gerekir ve mutlaka demokratik özerk sistemlerini inşa etmeliler. Fırat’ın doğusunda örgütlenen SDG’ye benzer askeri örgütlemenin deneyimlerinden yararlanarak benzer ve hatta daha güçlü bir şekilde halka dayalı öz savunma gücüne kavuşmalıdır. Aksi taktirde hiç kimsenin can güvenliği yoktur.
Halklar birleştikleri oranda ancak güç haline gelebilirler. Birleşmenin ve birlik olmanın dışında hiçbir azınlığın veya inanç grubunun tek başına yaşama şansı yoktur. Türkiye’de Kürtler ve devlet arasında gelişen yeni süreç dış tehdit ve tehlikelere karşı iyi bir savunma sistemi olmasının yanı sıra önemli bir örnek teşkil edecektir. Sürecin gelişmesi halinde halklar arası kardeşliğin hem yasal ve hem de ruhsal bağlılığı Suriye halklarının çeşitliliği için de örnek bir çözüm modeli olacaktır.
Halklar için yasal, hukuki çerçeve derken Suriye halkları daha işin başındayken ve kendi anayasalarını oluşturuyorken halkların varlığını güvence altına alan, halk çıkarlarına uygun bir anayasa olmasında ısrar etmelidir.
Herkes için yasal güvence sağlayan yaşam, ifade ve örgütlenme hakkı ile öz savunmayı teminat altına alan siyasi ve hukuki bir anayasaya ihtiyaç vardır. Tüm bileşenlerin kendi temsilini bulduğu öz yönetim modelinin mutlaka uygulanması gerekmektedir.
Yerelden yönetim olmazsa demokrasi olmaz. Demokrasi olmazsa yaşam güvencesi olmaz. Suriye’de gelişecek olan demokrasi, Türkiye’den daha fazla Ortadoğu’yu etkileyecektir. Demokrasiyi geliştirecek olan Suriye halkları, bütün Arap halkının siyasi kıblesi haline gelecektir.
19 Mayıs 2025