Lozan'ın 101’inci yılı üzerine bir okuma

Birinci Dünya Savaşı'nın Syks Picot Anlaşması'nı zemin hazırladığını ve Ortadoğu bölgesini böldüğü biliniyor. Versay Antlaşması ile savaşı kazanan ülkeler, Ortadoğu'yu kendi aralarında çıkarları doğrultusunda paylaştı. 1. Dünya Savaşı'ndan galip çıkan devletlerinin çıkarlarına hizmet eden onlarca devlet ve sözde bağımsız devlet kuruldu. Kürtlerin tarihi topraklarında Türkler ve Araplar adına Türkiye, Suriye, Irak gibi devletler kuruldu ve hiçbir şekilde binlerce yıldır bu topraklarda yaşayan Kürt halkını göz önünde bulundurmadılar. Kürtleri reddeden Lozan Antlaşması (1923); uluslararası güçlerin anlaşmalarının sonuçlarından biridir. Kürt sorununun birinci sorumlusu da bu güçlerdir. Dış güçler tarafından bölgede ulus-devletler kuruldu ve bölge halkları birbirlerine öldürtüp, bölgeyi kan gölüne çevirerek, krizi derinleştirdiler.
Yüzyılın trajedisi olan Lozan Antlaşması, Kürtleri yüz yıl geriye götürdü. Kürtler, Lozan'la nasıl fiziki (bedenen) ve coğrafi olarak bölündüyse (parçalandıysa), zihin ve gönül olarak da bölündü, kültür ve dil olarak da bölündü. Dolayısıyla bugün çok sayıda Kürt kendi diline, kültürüne ve kimliğine yabancılaşmış, milyonlarca Kürt asimilasyonun sonucunda Türk, Arap ve Fars oldu. Kürtlerin bir kısmı anne-baba, dede-ana annelerinin Kürtlüğünden kaçmış, kılık kıyafetlerini ayıplayıp, Türk, Arap, Farsların hayranı olmuşlar. Acaba dünyanın neresinde aynı ulus iki alfabeyi kullanıyor? Bu yabancılaşma Kürtlerin bir kısmında gelişmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak Tunuslu sosyolog İbn Haldun şöyle diyor: " Mağlup kişiler her zaman elbiselerinde, kıyafetlerinde, inançlarında, her durum ve çalışmalarında kendilerini mağlup edenlerin izinde hareket ediyor ve onların taklidini yapıyor.” Kürtler arasında bunun gibi çok insan var, doğallığın ve gerçekliğinin dışına çıkmışlar. Bunu tek de yapmıyorlar; daha da ileri giderek, kimileri ihanet hattına geçip, kendi halklarına karşı düşmanla birlikte çalışıyorlar. Kürtlerde şöyle bir söz var: "Kürt baykuştur, okuyup, halkını tuzağa düşürüyor."
Lozan, Kürtleri haksız, kimliksiz ve statüsüz bıraktı. Kürtler fiziki imha, asimilasyon ve zorunlu göç politikalarıyla karşı karşıya kaldı. Kürdistan'ı dört parça olarak ele alırsak, 1. Dünya Savaşı ve Lozan Antlaşması sonrasında bir milyondan fazla Kürdün mağdur edildiğini, on milyondan fazla Kürdün yerinden ve yurdundan sürüldüğünü, onbinlerce Kürt köyü yakıldığını söyleyebiliriz.
Yüzyılda ve bir yılda Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürtlerin başına ne geldi? Yüzyılda ve Lozan'dan sonra bir yılda dünyanın ve bölgenin durumunda neler değişti? Kürtlerin siyasi ve askeri durumunda ne gibi değişiklikler oldu? Kürtler 21. yüzyılda haklarını alabilecek mi? Yoksa Kürtler bir yüzyıl daha mı Kürdistan'ın dört işgalcisinin elinde kalacak?
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra Kürt davası ihmal edilmiş, dört parça Kürdistan'da soykırım, asimilasyon ve göç politikaları başlatılmıştır. Bakûrê Kürdistan'da Şark Islahat Planı işlenmeye başlandı. Rojavayê Kürdistan'ında 1961 nüfus sayımıyla Kürtlerden kimlikleri alındı ve “Arap kemeri” devreye girdi. Irak'ta Enfal ve kimyasal saldırıların aşamaları arka arkaya gerçekleştirildi. 1. Dünya Savaşı’nda ve Lozan Antlaşması'ndan sonra Kürdistan'da 100 yıldan fazla sürede 1 milyondan fazla Kürt bu anlaşmanın kurbanı oldu, 10 binden fazla köy yakılıp yıkıldı, 10 milyondan fazla Kürt yerinden edildi, en az 10 milyon Kürt asimile oldu.
Türk devleti, Kürtleri yok etmeye yönelik plan ve projelerin oluşturulmasında büyük rol oynadı. Şark Islahat Planı, Türkiye tarafından ilk kez 1925’te hayata geçirildi. Kürdistan'ı işgal eden dört işgalci güç arasında 100 yıldır güçlü bir güvenlik ve istihbarat ilişkisi var. İngiltere'nin kontrolünde Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında 1937’de imzalanan Sadabad Anlaşması, şekil olarak Rusya'nın aleyhine olsa da Kürtlerin de aleyhineydi. Yine 1932’da Ararat (Agirî) Serhildanı’nı bastırmak amacıyla Türkiye ile İran arasında bir anlaşma yapıldı. Anlaşmaya göre İran, Türkiye'nin topraklarına girmesine izin vererek, Kürt savaşçılara arkadan saldırıp, onları yok etmesine izin verdi. Fehd El-Şair öncülüğünde Suriye ordusu (Lîwai El Yermûk) 1963’te, Irak Baasçı’larının yardımına giderek, Kürt hareketine karşı Irak ordusuna yardım etti. Irak ile Türkiye arasında 1982’de PKK’ye karşı anlaşma yapıldı ve Türkiye'nin Irak topraklarına 5 kilometreye kadar içeri girmesine izin verildi. Suriye ile Türkiye arasında 1998’de Adana Anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Suriye, Türkiye'nin Suriye topraklarına girmesine ve Kürt hareketini ortadan kaldırmasına izin verdi.
Lozan'da Kürtlerin bu şekilde inkar edilmesi, işgalci güçleri var gücüyle Kürtlere saldırıp onları yok etmeye teşvik etmiştir. Kürtler dünyadaki hegemonik güçlerin çıkarlarının kurbanı oldu. Kürtlerin başına gelenlerden asıl asıl sorumludur.
20. yüzyılda inşa edilen siyasi ve ekonomik dünya sistemi bugün başarısızlığa uğramış, kapitalist sistemin kendisi de derin bir kriz içindedir. Arap devletlerine yapılan müdahalelerle, Suriye'deki savaşla, Ukrayna'yla ve Gazze-Hamas savaşıyla yeni bir siyasi ve ekonomik sistem kurmaya çalışıyorlar. Dünyadaki hegemonik güçlerin eliyle kurulan ulus-devletlerin yenilgisi açığa çıktı. Ulus-devlet tek dil, tek bayrak, tek millet düşüncesiyle kurulmuş ve Ortadoğu'yu kan gölüne çevirmiştir. Bu ulus-devletler kök saldıktan sonra artık vatandaşlarına eskisi gibi hizmet etmiyor, zaman zaman kendilerine göre hareket ediyor. Bundan dolayı Ortadoğu değişime yakın.
20. yüzyılın çeyreğinden bu yana ve özellikle de son yıllarda Kürt hareketi çok önemli adımlar attı. Kürdistan Özgürlük Hareketi, Kürt toplumunda zihni bir değişime yol açtı. Bu değişim ve etki Rojava Devrimi sonrasında da devam etti. Rojhilatê Kürdistan kadınlarının öncülük ettiği "Jina Amîni"nin serhildanı ve "Jin jiyan azadî" sloganı tüm İranlı kadınların ve dünyadaki tüm kadınların serhildanina dönüştü. Kürtler bugün bölge devletlerinin değişim ve demokratikleşmeleri konusunda en önemli aktördür.
Yüzyıl sonra dünyadaki egemen güçlerin Kürt halkına yönelik politikalarında kısmi bir değişim görülüyor. Bu değişim 21. yüzyılın son on yılında başladı. Başûrê Kürdistan Bölgesi'nin statüsünün belirlenmesi, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nin kurulması Kürdistan üzerindeki (baskıyı) vetoyu kırmaya örnektir. Elbette bu veto kendiliğinden kırılmadı, bu değişim olana kadar çok ağır bedeller ödendi. Onbinlerce şehit bu topraklarda kanını döktü. Bundan sonra hegemonik güçler Kürtleri görünmez gelemezler. Kürtler, güçleri ve fedakarlıklarıyla Ortadoğu’da önemli bir aktörü haline geldi. Artık Kürt konusu her zamankinden daha fazla büyük güçlerin masasında yer alıyor.
Yerel güçler, Kürdistan’ı işgal eden güçler tarafından kuşatılmış durumda ve kötü koşullarda yaşıyor. Suriye rejimi zayıfladı ve kaybetmenin eşiğindedir. Türk devleti Erdoğan'ın politikaları sonucu siyasi ve ekonomik krizlerle karşı karşıyadır. Kendini bu durumdan kurtarmaya çalışıyor ama bu hemen olacak gibi değil. Bu da ancak demokratik bir değişimle ve Kürt sorununun çözülmesiyle mümkün olabilir. İran rejimi onlarca yıldır ambargo altındadır. İsrail'in Suriye'de ve diğer bölgelerde İran'a yönelik saldırıları onu bir ölçüde rahatsız etti, durumu Türkiye'den de daha kötüdür. Irak'a gelirsek; Irak'ın devlet olarak hiçbir saygınlığının olmadığını görürüz. Irak'ın İran yönetimi altında olduğunu biliyoruz, Türkiye de son dönemde Irak'taki siyasi kararları Irak’taki Sünniler ve Barzani üzerinden kontrol altına almaya çalışıyor. Şimdi hiçbiri tek başına savaşamıyor, bu dört ulus-devlet gücünü birliklerinden görüyor, dolayısıyla olası değişimler karşısında Kürtlere karşı üçlü ve dörtlü mekanizmaları kullanmaya devam ediyor. Tahran ve Ankara, Astana toplantılarıyla Kürt davasında yaşanabilecek değişim ve ilerlemenin önüne geçilmeye çalışılıyor. Ama artık zaman geçti, artık askeri ve siyasi kanatlarıyla Kürt hareketini küçültüp, Kürtleri yok edemeyecekler. Artık o dönem geçti ve Kürtler artık eski Kürtler değil. Rojava Devrimi ve DAIŞ'e karşı yürütülen savaşla birlikte Kürt sorunu uluslararası bir sorun haline geldi. 72 ülkenin yer aldığı Uluslararası Koalisyon’da yerini alan QSD gücü, DAIŞ'e karşı mücadelede en etkili güçlerden biri haline geldi.
Şu ana kadar Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Rojavayê Kürdistan güçlerinin bölgedeki gelişmeleri okuması doğru bir okumaydı, Kürtlere sahip çıkabildiler; Şengal'de, Kerkük'te, Rojava'da Kürtleri korudular. Ayrıca Lozan'dan yüz yıl sonra Kürtler konusunda bir geri adım attılar. Bundan sonra geri dönmek zordur.
Ama şunu da söylemeliyiz; ENKS'de ve Barzani'nin ailesini temsilci olarak gören bir kesim de var. Ama bunlar bölgedeki gelişmeleri yanlış okuyor. Bütün hesapları Kürt düşmanı, Suriye ve Türkiye üzerinedir. Her gün sokaklarda Kürt gençlerini vurup öldüren işgalcilerin yanında yer almak, onlara iyi görünmek Kürt davasına ihanettir, başka bir şey değil. Bu yaklaşımlarıyla Kürt toplumunda kendilerini küçük düşürmüşler ve halkın artık onlara karşı ne bir umudu ne de güveni kalmıştır.
Dünyadaki egemen güçlerin Kürtlere yönelik tutumlarında bir değişiklik yaşandığını yukarıda belirtmiştik. ABD, Suriye'den kolay kolay çekilmeyecektir. Burada bulunmayı ulusal güvenlikleriyle ilişkilendiriyorlar. İran'ın küçültülmesi ve İsrail'in korunması gündemdedir. ABD Genelkurmay Başkanı’nın Kuzey ve Doğu Suriye’ye gelişi, ABD kuvvetlerinin kurum ve kuruluşlarda kalması tartışmalarına da son verdi. Şu anda ABD'nin Kürtlere ihtiyacı var. Değişimin aktörü Kürtlerdir, Rojava Devrimi ve bölgedeki değişimler Suriye devletini değişime zorlayacak, devleti Adem-i Merkeziyetçiliğe yönelik adımlar atmak zorunda bırakacaktır. Aynı şekilde Türkiye için de Kürt sorununun çözümü ve Bakûrê Kürdistan'da Demokratik Özerkliğin kabul edilmesi Türkiye'yi krizden çıkarabilir. İçte akan kan durmadıkça Türkiye'nin toparlanması mümkün değil. Türkiye'nin Kürtlere yönelik operasyonlarının maliyeti ekonomisini sıfıra indirdi. İran da durumu fark etti. Mesûd Pizişkiyan'ın açıklamasıyla Kürtleri kendisine çekmeye çalıştı. Kürtler 20. yüzyıldaki gibi yaşamıyor, Kürtler o süreci geride bıraktı. DAIŞ’e karşı mücadele ve Rojavayê Kuristan Devrimi'nin inşasıyla Kürtler 21. yüzyıla damgasını vurdu. Dolayısıyla Kürtler yeni Ortadoğu'nun inşasına dahil olacak, haklarını ve statülerini alacaklar. Hiç kimse önümüze engel olamaz. Kürtler Ortadoğu'da öncülüğe adaydır. Bugün Kuzey ve Doğu Suriye'de Demokratik Ulusal felsefesi gerçeğe dönüşmüş durumda. Ulus-devlet anlayışının başarısızlığa uğramasıyla bu felsefe güçlü bir alternatiftir.
NAVENDA ROJAVA YA LÊKOLÎNÊN STRATEJÎK (NRLS)